29 Ağustos 2017

Her zaman ve her yerde ve her şey için zaman olsaydı

Ciddi olarak ölümsüz olmayı arzulayan var mı? Kim sonsuza kadar yaşamak ister? Şunu bilmek ne kadar sıkıcı ve yavan olurdu: Bugün neler olduğunun hiç önemi yok, bu ay, bu yıl: Daha sonsuz gün, ay ve yıl var. Sayılamayacak kadar çok, kelimenin tam anlamıyla. Böyle olsaydı eğer, başka bir şeyin anlamı kalır mıydı? Artık zamanı hesap etmemize gerek kalmazdı, hiçbir şeyi kaçırmazdık, acele etmemizin anlamı olmazdı. Bir şeyi bugün ya da yarın yapmamız fark etmezdi, hiç fark etmezdi. Kaçırdığımız milyonlarca şeyin, ebediliğin karşısında hiçbir değeri kalmazdı, bir şeyin arkasından üzülmenin de anlamı olmazdı, çünkü onu telafi etmek için zaman hep kalırdı. Günün akışına bile karışamazdık, çünkü bu mutluluk, akan zamanın bilincinde olmaktan beslenir, avare kişi ölümün karşısında bir maceraperesttir, telaşın zorlamasına karşı çıkan bir haçlı askeridir. Her zaman ve her yerde ve her şey için zaman olsaydı: Zaman harcamanın vereceği keyfe yer kalır mıydı? 
Pascal Mercier, Lizbon'a Gece Treni.

24 Ağustos 2017

Kavanozun Dibinde

Kraldan kaçan kraliçe saklanacak yer ararken gözüne ilişen teneke kavanozun içine girdi. Ardından kral geldi, karısının buraya, sarayın kilerine girdiğini görmüştü, fakat şimdi kraliçe yoktu ortalıkta, başka kapı da yoktu, pencereyse demir parmaklıklıydı. O halde burada bir yerlere gizlenmiş olmalıydı. Tezgâhın altına, dolapların arkasına neyim baktı da para etmedi, kraliçe görünmüyordu. Karısının türlü çeşitli entrikalarından biriyle karşı karşıya olduğunu düşündü kral, onun burada olduğuna şüphe yoktu, o vakit ne olursa olsun bu kapıdan çıkmayacaktı, günlerce beklemesi gerekse bile çıkmayacaktı, böylece nasıl olsa kraliçe gizlendiği yerden çıkardı.
***
Üçüncü günün akşamında kral kapının yanında yerde bitkince oturmuş, sırtını duvara dayayıp bacaklarını uzatmış, öylece duruyordu. Aklından neler geçtiğini kendi bile bilmiyordu. Kraliçeyse üç gündür içinde olduğu kavanozun dibine sırt üstü boylu boyunca uzanmış, ellerini başının altında kenetlemiş, gözlerini görebildiği tek yere, tavana dikmiş öylece bakıyordu. 

Halkın ise hep olduğu gibi, olan bitenden haberi yoktu. Ve hayat elbette o zaman da ilginç bir trene benziyordu.
Sayfa başına git