Eve girmesine birkaç adım kala elektrikler kesildi. Sokak lambaları ve evlerin ışıkları birden ortalıktan kaybolunca ayın ışığı dünyanın üzerine eğildi. Hayret, bu akşam ayışığı mı vardı! Gündelik hayatın keşmekeşinde nasıl da unutulup gidiyordu her şey. Işıklar... Sesler... İnsanlar... Birbirlerini yiyip duruyorlar.
Cep telefonu ışığının yardımıyla eve girdi. Ev halkı salondaydı. Bir şey demedi. Odaya geçmeye yeltendiyse de vazgeçti. Karanlıktı çünkü, ha odada oturup elektriğin gelmesini beklemiş, ha salonda, ne fark ederdi? Oturdu kanepeye. Duramadı ama. Yerinden kalkıp balkon kapısına yöneldi, dışarı çıktı. Kapkaranlıktı mahalle, ama dünya apaydınlıktı. Ayışığı ne güzeldi!
Balkona çıkınca gündüz vakti yarısını yiyip yarısını bıraktığı elmayı gördü pencerede. Pislenmiştir, diyerek alıp bahçeye fırlattı. Bir kedi hızla elmaya koştu. Kediler neden elma yemez, diye sordu kendine. Bir yanıt bulamadı.
Çevre yolundan araba sesleri geliyordu. Tüm seslerin susacağı bir an yok mudur? Keşke olsa, diye geçirdi içinden. Karşıda, ufukta toplaşmış bulutları gördü; ayışığıyla birlikte ilginç bir resim olmuşlardı. Başını kaldırıp göğe baktı. Yıldızlar, serpilmiş azıcık toza benzeyen bulut parçalarının arasına dağılmışlardı. Parlak ay, onları etrafına toplamış masal anlatıyordu sanki.
Kış desen değil, bahar desen değil, tuhaf bir mevsim yaşanmaktaydı. Hava ne soğuk ne de sıcaktı. Balkonda durmak güzeldi. Sessizliği dinlemeyi neredeyse unutmuştu. Sessizliği dinlemek... Doğrusu, insan hep yanlış şeylerin peşinden koşan bir varlıktı, ille dinleyecekse, sesi değil, sessizliği dinlemeli değil miydi?
Manzaraya baktı. Resim yapabilseydim keşke, dedi kendine. Kışın ağırlığını üzerlerinden yenice atabilmiş çırçıplak kavak ağaçları gizemli mi gizemli görünüyorlardı. Bir an kavakların canlı olduğuna inandırdı kendini. İşte, hepsi ona bakıyorlardı. Tuhaf hisler geçti içinden. Eski zaman ile şimdiki zaman sanki aynı anda yaşanıyordu. Kavaklara baktı bir süre daha. Onları tuhaf yapan, arkaplandaki bulutlar olmadığı gibi ayışığı da değildi. Peki ama neydi? Biraz düşündü ve buldu. İstisnasız tüm kavaklar başlarını kaldırmış, gökyüzüne bakıyorlardı. Evet, ona değil gökyüzüne bakıyorlardı. Hiç bitmese bu an, diye dilendi içinden. Hiç gelmese elektrik, hiç geçmese bu tuhaflık!..
O kadar güzel yazmışsın ki gözümde canlandı tüm okudukların sanki bir resme bakar gibi... Yüreğine sağlık..
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim blogdaş. Yine bekleriz.
Sil