24 Mart 2014

Bir günün girdisi çıktısı

Pazar.

At.'ın telefonuyla uyanıyorum. Gözlerim uykulu. Cevap vermeye yeltenene kadar kesiliyor ses. Hem kalkmak istiyorum hem kalkmamak. Kendimle biraz tartışıyorum bunu. Sonunda yataktan çıkıp kitaplıktan iki kitap alıp yine yatağa giriyorum. İkisi de şiir kitabı. Birini açıp uzun bir şiiri okumaya başlıyorum. Şiir bitince gene çıkıyorum yataktan. Öbüründen hiç okumuyorum nedense, niye aldıysam? Kitapları yerlerine koyuyorum.

Bilgisayarı açıyorum. Dün okuyup çok beğendiğim bir kısa öyküyü yazmaya başlıyorum; blogda yayımlayacağım. Bu sırada Ma. arıyor. Nerede olup ne yaptığımı soruyor: 
"Evdeyim, oturuyorum." 

Ben de ona aynısını soruyorum:
"Çarşıdayım, yemek yiyorum." 
"Ben daha kahvaltı etmedim, sen yemek yiyorsun..."
"Karnım acıktı nedense. Çıkacak mısın?"
"Evet, çıkacağım."
"İyi, gel bir yerlerde oturalım."
"Olur, gelirim."
"Tamam, gelince ararsın."

Öyküyü bilgisayara geçirip salona geçiyorum. Balkona çıkıyorum. Hava çok güzel. Havanın ille de pazar günü güzel olması gerekiyor. Bugün tam da öyle. İçeriye geçiyorum yine. Kahvaltı sofrası hazır. Oturup yemeye başlıyorum. Kahvaltı bitince odaya geçiyorum. Elime dün başladığım kitabımı alıyorum. İki gün içinde bitirmem gerek. Ama hiç okuyasım yok nedense. Hayret, ilkbaharlarda iyi okurum oysa! O anda At. yine telefon ediyor. Bu kez cevaplıyorum:
"Alo..."
"Neredesin?"
"Evdeyim. Sen?"
"Çarşıdayım. Ne yapıyorsun?"
"Kahvaltı ettim."
"Sanki hâlâ kahvaltı ediyorsun?"
"Yok, kalktım ama çayım elimde, içiyorum."
"Hmm... Ne zaman çıkacaksın?"
"Fazla işim yok, birazdan çıkarım."
"Tamam, gelince ararsın."
"Peki."

Tıraş oluyorum. Üstümü giyinip çıkıyorum. At.'ı arıyorum:
"Neredesin?"
"Filan yerdeyim."
"Tamam, geliyorum. Kimin sesi o gelen?"
"Fa.'nın."
"Hangi Fa.?"
"Tanıdığın kaç Fa. var ki?"
"Çook."

Gülüyor. Sahiden de Fa. adında tanıdığım çok kişi var. "Amcam Fa." diyor. "Haa..." deyip geçiyorum ben de, amcası Fa.'yı tanıyormuşum gibi. 

Filan yere varıyorum. Bakıyorum amcam dediği Fa.'yı tanıyorum, geçen yıl tanışmıştık, adını unutmuşum ama. O kadar yontulmamış biri ki, geçen yıl on dakika aynı masada oturmak ondan nefret etmeme yetmişti. Mecbur, oturuyorum masaya. Yine aynı yontulmamışlığını sürdürüyor. Hemencecik belli oluyor bu. Bazen olur böyle şeyler; çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın arkadaşı nefret ettiğimiz biri olabiliyor. Sahiden de At.'ı çok severim. İyi bir arkadaştır. Ama işte, onun bu arkadaşı Fa. olmasa ne güzel olurdu. İçimden, "Nereden buluyorsun bunları," diye kızıyorum At.'a. Yirmi dakika kadar oturuyorum. Fa.'nın telefonu çalıyor. "Filan yerdeyiz," deyip kapatıyor telefonu. Biraz sonra Yu. geliyor. Selam verip oturuyor. Yu. ile pek muhabbetimiz yok ama orada burada karşılaşınca ayaküstü selamlaşır, hal hatır sorarız birbirimize, iyi bir arkadaştır o da. O geldikten sonra da on dakika kadar oturuyorum. Keyifsiz olduğumu fark ediyor. Hiç konuşmadığımı soruyor. Kaçamak bir yanıt veriyorum. Halbuki, sevmediğim birinin masasında oturunca böyleyimdir, konuşmak istemem. Ağzımdan çıkan kelimelerin kirlendiğini düşünürüm, ne yapayım? 

"Ben kalkayım," diyorum, "arkadaşlar bekliyor." Kalkıyorum. Ellerini sıkıp ayrılıyorum oradan. Ma.'yı arıyorum:
"Neredesin?"
"Yemek yiyoruz."
"Senle kim?"
"Benle Si."
"Oğlum, sen daha iki saat olmadı yemek yiyeli..."
"Bu aralar karnım acıkıyor ha bire..."
"İyi, size afiyet olsun. Ben falan kafeye gidiyorum, oraya gelin."
"Tamam."

Falan kafe hemen şurası. Gidiyorum. Geçen gün ödünç aldığım dergiyi verip teşekkür ediyorum. Buraya edebiyat dergileri gelir. Abone olmuşlar. Ama bugüne değin benden başka okuyanlarını görmedim, ayıptır söylemesi. Oturuyorum. Garson Me. gelip "Hoş geldiniz hocam, ne alırsınız," diye soruyor. Hep buraya geldiğim için tanışıyoruz. Çok efendi, işini hakkıyla yapan bir garson. "Arkadaşlar gelecek, gelsinler sonra," diyorum. "Peki," deyip gidiyor. Not defterimi çıkarıp işte tam da bu yazdıklarımı yazmaya başlıyorum. Çok geçmiyor Ma. ile Si. geliyorlar. "Bir tavla atalım mı," diye keyifle soruyor Ma. "Atalım," diyorum. Garson Me.'yi çağırıp çayla tavla istiyoruz. Hemen yan masadaki tavlayı bize getirip çayları almaya gidiyor. Biz Ma. ile tavlaya başlıyoruz, Si. de öğrencilerine aldığı kitapları açıp incelemeye başlıyor. Ma. da iyi oynuyor ama ben kazanıyorum oyunu, 5-4. Başta da kendisine söylemiştim kazanacağımı. Bu kez Si. geçiyor karşıma. Çok acemi. Satranç oynarcasına oynuyor tavlayı, çok düşünüyor. Bu durum benim oyuna yoğunlaşmamı zorlaştırıyor, ama yine de 5-1 yeniyorum onu. Tavlayı kapatıp oradan buradan konuşuyoruz üç-beş dakika. O sırada Be. arıyor. Hafta içi sözleşmiştik birkaç arkadaş, oturup kahve içmeye. Nerede olduğumu soruyor. Falan yerde olduğumu söylüyorum. "Oraya gelelim o zaman," diyor. "Burada boş masa yok, gelmeyin," diyorum ben de. "O halde Filanca yere gidelim," diyor. "Tamam," diyorum, "siz geçin, ben geliyorum."

Kalkıyoruz. Ma. ile Si. sahile gideceklerini söyleyip ayrılıyorlar. Ben de Filanca yere gidiyorum. Arkadaşlarım Be., Eb. ve Fa. (bu Fa. yukarıda adı geçen Fa. değil, bir başkası) oturmuşlar. Selam verip oturuyorum ben de. Fa. ve Eb.'le aynı okulda çalışıyoruz, hafta içi her gün görüşüyoruz, Be. ile görüşmeyeliyse epey olmuş. Konuşmaya başlıyoruz. Dostlarla konuşmak güzel geliyor. Biraz sonra Ga. da geliyor. Onun geleceğinden haberim yoktu, Be. çağırmış. O da iyi bir arkadaştır. Bu Filanca kafe benim hemen hiç gelmediğim bir yer. Hizmeti hiç iyi değil. Çay da beğenilmiyor. "Kalkıp başka yere gidelim," önerisi hemencecik kabul görüyor ve kalkılıyor.

Falanca yere gidiyoruz. Çaylarımızı, pastalarımızı alıp üst kata çıkıyoruz. İki saati geçkin, güzel, tadında bir muhabbet başlıyor. Oradan girip buradan çıkıyor, pek çok şey konuşuyoruz. Hava kararmaya yüz tutmuşken kalkalım diyoruz. Kalkmadan tuvalete gideyim diyorum. Ama tuvaletin kapısına temizlik var uyarısı koymuşlar. İçeride onca müşteri oturuyorken temizlik yapacak başka zaman bulamamışlar demek ki. 

Çıkıyoruz. Ga. kardeşini çağırmış, arabasıyla alıyor dördünü, "Seni de bırakalım," diyorlar ama ben tam ters yöne gidiyorum. Tokalaşıp ayrılıyoruz. Hastane az ileride, acil servisinin tuvaletine girip çıkıyorum. Yolumun üstünde bir dükkâna girip iki çift çorap alıyorum ve eve doğru yollanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git