Havanın durumuna bakmak için pencereyi açtım. (Biz böyleyizdir, televizyonlar, internetler ne kadar verirse versin hava durumunu, biz bizzat yüzümüze dokunmasını isteriz havanın, sıcaklığına, soğukluğuna karar vermek için.) Baktım biraz soğuk gibi. Karlı hava yumuşak olur aslında, ama sabahın erken saati olduğundan soğuktu doğal olarak. Dolabı açtım, bu yıl çok az giydiğim süveterlerden birini bulmak için içini biraz karıştırmam gerekti, öyle de yaptım, bir tanesini çıkarıp giydim, şemsiyemi de alıp çıktım. Kahvaltı da etmedim bugün, biraz geç uyandım zira.
Yine kendi durağıma gittim. (Başka nereye gidecektin? Kendi durağımızdan başka neyimiz var ki bu hayatta?) Kaldırımın üzerindeki rögar kapağı, üzerine yağıp deliklerini açık bırakan karla birlikte o denli güzel bir görüntü oluşturmuştu ki, fotoğraf makinemi yanıma almadığıma hayıflandım gene.
Durakta servisi beklerken her zamanki gibi volta atarcasına gidip geldim. Üç-dört dakika sonra yerdeki ayak izlerimi fark edince hayret ettim. Bu kadar kısa bir sürede ne çok iz oluşmuştu yerde! Belki yüz kez, belki de daha fazla basmıştım yere. Evet, bazı şeyleri fark edebilmek için öbür bazı şeyler gerekir bize. Aslında biz her gün binlerce iz bırakırız geçtiğimiz her yere, ancak farkında bile olmayız bunun. İşte, yere düşen bu kar olmazsa kendi ayak izlerimizin ne çok olduğunu da bilemeyeceğiz.
İyi ki mevsimler var, her zaman söylerim bunu. Okullarda hep Türkiye'nin dört mevsimin yaşandığı bir ülke olduğunu söyleyip dururuz, ama edebiyat yok bizim okullarımızda, felsefe zaten yok, ondan ötürü, dört mevsimin neye yaradığını öğrenemez çocuklarımız. Ne büyük bir kayıp!
Dört mevsimin neye yaradığını bilmeyen bir insanın kafasının ve yüreğinin içinde tek bir mevsim yaşanır her zaman.
Ben değişik bir açıdan bir şey ekleyeyim bu güzel denemeye : Mevsimlerin dünyanın 23.27 derece eğik oluşundan nedenle oluştuğunu öğrendiğimde şaşırmıştım ben. Daha doğrusu ,hata gibi görünen böyle bir ayrıntı nasılda değiştiriyor tüm insanların içini, dışını dedim.. Bilim adamlarına göre de, çook çook eskiden dünyaya çarpan bir cisim aracılığı ile bu eğimin oluşmuştur. Nasıl yani bütün o bahar sevincimiz, sonbahar hüznümüz, kış tembelliğimiz bir cisim çarptı diye mi...
YanıtlaSilSelam sevgili blogdaşım? :)
SilUmarım ömrümüz boyunca bizi şaşırtan böyle şeylerle karşılaşırız. Zira hiç şaşmadan, şaşırmadan, hayret etmeden hayat olabildiğince sıkıcı oluyor.
İçinde yaşadığımız dünya da ne ilginç bir yer yahu! :) Dün bir öğrenci zekâ parıltısı bir soru sordu: "Hocam, biz dünyanın içinde miyiz, dışında mı?" Dedim "Biz aslında dünyanın dışındayız, yani kabuğunda." Bir başka öğrenci de "Hocam, biz hem dünyanın içinde hem de dışındayız," dedi. Sahiden de öyle. Bu yuvarlak, durmadan dönüp duran kürenin bazen içinde, bazen de dışındayız. Çoğu kez de bilemeyiz o an neresinde olduğumuzu.
Sevgiler Aze...