Adam para verdi çocuğa.
Çocuk sordu:
"Kendime de bir şey alayım mı, baba?"
"Al," dedi adam.
Çocuk gitti bakkaldan bir paket tütün alıp geldi. Kendine de çekirdek almıştı.
Adam aldı paketi, açtı. Cebinden de tabakasını çıkardı. Ayıkladı tütünü bir güzel.
(O yıllarda bakkallarda satılan tütünlerin çer çöple dolu olmasını normal karşılıyordu insanlar.)
Adam ayıkladığı tütünü tabakasına yerleştirdi özenli özenli.
Tütünü ayıklaması da, tabakaya yerleştirmesi de uzun sürdü.
Sonra bir sigara sarmaya başladı.
Yalnız, sigarayı sarması büsbütün uzun sürdü.
Sıra yakmaya geldi.
Adam iki parmağının arasına aldı sigarasını.
O sırada komşusu göründü. Her zamanki yavaş yürüyüşüyle geldi, oturdu yanına.
Adam tabakayı dizinin üstüne koymuştu, aldı eline bir daha.
Açtı. Komşusu için de bir tane sarmaya başladı.
Bunu sarması bir öncekinden de uzun sürdü.
Uzattı komşusuna. O da aldı, parmaklarının arasına yerleştirdi. Ardından, öbür elini ceketinin cebine koydu, kibritini çıkardı.
Sigarayı arkadaşı sarmış, yakması da ona kalmıştı, adı konmamış bir kuraldı bu.
Çocuk atıldı oradan:
"Amca, kibritin bitince kutusunu bana verir misin?"
"Veririm," dedi adam. Yaktı arkadaşının sigarasını. Kendisininki kaldı ama.
Arkadaşı sigarasından bir nefes çekti. Zaman kadar derin bir nefesti bu.
Konuşmaya başladılar.
Zamanın neredeyse durgunlaştığı o coğrafyada, bir sarılı sigaranın, bir dost sohbetinin tadına doyum olmazdı.
(Köy tenha bir coğrafyadaydı. Zaman da coğrafyaya uymuş, tenha bir zaman kılığına bürünmüştü. Az insan vardı; rivayete göre bir zaman gelmiş, insanlar birer ikişer terk edip gitmişlerdi o diyarı. Şimdi çok az kişi kalmıştı o tenha coğrafyada, o tenha zamanda.)
Sohbet uzadıkça uzadı.
Çocuğun gözü komşu adamın henüz yakılmamış sigarasına kaydı.
Adam bir elinde kibriti, bir elinde sarılı sigarası, konuşup duruyordu.
Şimdi yakacak, diye bekledi çocuk. Bekledi ama adamın yakacağı yoktu.
Çocuk sabırsızlanmaya başladı. Karşısına oturdu, izlemeye başladı adamı.
Nasıl da yavaştı her şey.
Adam ikide bir sigarasını ağzına götürüyor, ama yine indirip bir şeyler söylüyordu. Konuşmanın lezzetine o denli ermişti demek.
Çocuk dayanamadı:
"Amca, niye yakmıyorsun sigaranı?"
Şimdi yakacağım, anlamında başını salladı adam.
Çocuk sevindi.
(Sonbahar yaklaşmıştı. Sararmaya yüz tutmuş kavak yapraklarından biri ağaçtan koptu. Havada sallana sallana gelip önlerine düştü. Çocuk yaprağa baktı. Daldı gitti. Bir kedi, taştan yapılma bahçe duvarının üstünden geçti gitti. Biraz ötede bir tavuk toprağı eşeleyip duruyordu.)
Çocuk, gözünü yapraktan aldı. Babasıyla adama döndü yine.
Bir değişiklik yoktu. Konuşuyorlardı. Adamın yakılmamış sigarası elinde duruyordu.
Babasına baktı çocuk, süzdü onu uzunca; kendisi buradaydı ama gözleri kim bilir neredeydi, zamanın ötesinden bakıyorlardı sanki.
Babası niye buradan gitmemişti acaba? Herkes burayı terk edip gidince o niye burada kalmayı yeğlemişti?
Bunları düşündü çocuk. Düşünmekten başka bir şey edemedi ama.
(Hafif bir esinti çıktı birden, çocuğun yüzünü yaladı. Sararmış birkaç yaprak birden koptu bu kez. Duvarın üstüne düştü yapraklar. Çocuk yerinden kalktı, duvarın yanına gitti. Yaprakları topladı birer birer. Özenle üst üste koydu. Kendisi de duvarın üstüne çıktı. Oturdu orada.)
Babası, duvarın üstündeki kızına baktı. Kendi çocukluğu canlandı gözünde. İçi acıdı.
Kızının gözlerindeki ışığı gördü. Yaşama sevincini gördü. Kızıl saçlarına baktı uzun uzun. Saçlarının örüklerine baktı. İçi daha bir acıdı.
Geçmişle gelecek arasında gitti geldi adam. Şimdiki zamanda bir türlü duramadı.
Bir kendi geçmişini düşündü, bir kızının geleceğini.
Acaba kızı da büyüyünce onu bırakıp gidecek miydi?
(Arkadaşı baktı ki adam onu dinlemiyor, dalıp gitmiş, parmaklarının arasında unuttuğu sigarası geldi aklına. Ağzına koydu sigarayı, öbür elinde tuttuğu kibrit kutusundan bir çöp çıkardı, yaktı.)
Kız, adamın sigarasını yaktığını fark etti. Yüzü güldü. İndi duvarın üstünden. Yapraklar elinde duruyordu. Ben, dedi içinden, buralardan gitmeliyim. Zamanın daha hızlı aktığı bir yerler vardır belki.
(Ve bir zaman geldi, kız aldı başını gitti.)
Teşekkürler.
YanıtlaSil