3 Haziran 2013

Düş'mek

"Neden bu kadar çok uçaklı rüya görüyorum?" Bunu soruyor kendine. Olmadık yanıtlar uyduruyor içinden: "Üç beş yaşımda hep yüksekliklerden düşerdim, nicedir öyle düşler görmez oldum. Bundan mıdır acep, bunca uçaklı düş görmem?" Kahvesine uzanıyor, bakıyor kahve bitmiş. "Ne ara bitti bu?" diye soruyor kendine. Sorduğu da yok ya, öylesine... Gördüğü düşe geliyor yine; bir saat olmadı uyanalı. "Gündüz uyuyamazdım eskiden," diye geçiriyor içinden, "hem de hiç. Gündüz düşleri de bir başka oluyormuş. Gerçi, gecesi gündüzü mü kaldı düşlerimin." 

Uçakları çok severmiş eskiden, çevresindekiler böyle diyor. Pilot olmak istiyormuş bir zamanlar, can atıyormuş bunun için. Şimdiyse pek çok kimsenin bilmediği bir şey var, o hâlâ uçakları çok seviyor, ama acı gerçeğin ayırdına çoktan varmış: pilot olmak suya düştü. Uçakları da değil aslında, uçmayı seviyor. "Düşler de olmasaydı, bunca hayal kurmamızın ne anlamı kalırdı," diye geçiriyor. Sonra, acı bir ses duyuluyor kafasının derinliklerinden: "Senin kurduğun hayal de, işte böyle, anca düşte gerçekleşir." Böylesi acı sesleri öteden beri sever, bu bilinen bir şey. "Her zaman acı konuşacak birileri bulunmaz be oğlum." Dost sohbetlerinde hep söylediği sözdür bu. İnceden bir dokundurmadır aslında, dost dediğin acı konuşmalı, sana ayna tutmalı, demeye getirir. Anlayana... 


Gördüğü düş diyorduk, ne oldu sahi, niye beklediği uçak bir türlü gelmiyordu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git