*
İndiği merdivenin basamaklarını tek tek saydı İbrahim. Fakat kaç tane olduklarını aklında tutmadı. Hep de böyleydi zaten. Aklında tutmak için saymıyordu ki... Saymak için sayıyordu. Bir şeyi sırf yapmış olmak için yapmak... Merdiven bittiği anda basamakların sayısını unutmak...
*
Dışarı çıktı İbrahim. Gözü hâlâ yerdeydi. Basamaklar bitmişti ama o, yere bakmayı sürdürüyordu. Hava soğukçaydı. Ceketinin düğmelerini ilikledi. Ellerini pantolonunun ceplerine koydu. Yürüdü. Karşıya geçmek için kaldırımdan indi. Asfalttaki yuvarlak metal kapağa kaydı gözleri. "Yağmur Suyu" yazıyordu üstünde. Garipsedi İbrahim. Her yerin betonla kaplı olduğu bu kentin tuhaflıklarına alışmıştı alışmasına, gene de bunu garipsedi işte. Geldiği yerde yağmur suyu dendi mi akıllara gökyüzü gelirdi. Değil mi ya, yağmur suyu dediğin, gökten iner, yerdeki her şeyi ıslatır. İnsanları, hayvanları, ağaçları, toprağı... Oysaki, burada yerin altındaymış yağmur suyu. Genişçe metal bir kapağın üzerindeki yazı da olmasa belki burada kimse farkına varamayacak yağmur suyunun.
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu bir gül ağacının dibine dökeceğim.
—Şükrü Erbaş
İbrahim'i ne kadar da içimizde öldürmüşüz. Ne kadar kaptırmışız kendimizi betondan hayatlara
YanıtlaSilEvet Tuğba, haklısın. Pek çok şey ölüyor ne yazık ki içimizde.
SilSelamlar...
Ve sonra yağmur damlalarını da saydı ibrahim, yağmur suyu yazan yere düşenleri sayabildi sadece. Çünkü onun sokağında yağmurlar sadece yazılı olan yere yağardı. Hayat ibrahim e yardımcı oldu sayması için yoksa koca şehre düşen damlaları saymak imkansızdı. Birden kolaylaştı her şey ibrahimin ha yatında. Belki de çok saymasının ödülünü sayamayacaklarını saydırarak verdi hayat.
YanıtlaSilElbette yağmur damlalarını saymak da pek olağan bir iş İbrahimgiller için. Günün birinde saydıklarının ödülünü alırlar mı bilinmez ama saymanın kendisini de bir ödül sayarlar belki.
SilSevgiler...