***
Filin Yolculuğu, José Saramago'nun satır araları dopdolu bir romanı; en belirgin özelliği bu bence. Adından da anlaşıldığı gibi bir filin yolculuğu etrafında biçimlenen roman, Avrupa tarihinden dinler tarihine, kültürel farklılıklardan insan-doğa ilişkilerine kadar pek çok konuyu satır aralarında barındırıyor. Saramago'nun asıl derdinin de bu olduğu anlaşılıyor, kanımca o bize güzel bir roman sunmanın peşinde filan değil, asıl istediği roman yoluyla bir şeyler anlatmak. Fakat bunu yaparken, romanı, deyiş yerindeyse emellerine alet etmiyor, okuyucularına aynı zamanda gayet lezzetli bir roman sunuyor. Yani, ister herhangi bir roman olarak okuyun, isterse sözünü ettiğim satır aralarında birer birer durarak okuyun, kesinlikle iyi bir roman okumuş olacaksınız. Bu söylediklerim geçen yıl okuduğum Kabil için de geçerli.
***
Portekiz ve Los Algarbes kralı Üçüncü Don Juan... Don Juan'ın karısı Avusturyalı Doña Catalina... O sırada İspanya kral naibi olarak Valladolid'de bulunan Avusturya arşidükü Maximilian...Kral, dört yıl önceki düğününde Maximilian'a verdikleri düğün hediyesinin onun soyuna sopuna ve meziyetlerine pek uygun düşmediğini ve hazır İspanya'dayken ona daha değerli bir hediye verme önerisini kraliçeye açar. Kraliçe de hem maddi hem de manevi değeri olan bir altın çanak vermeyi önerir. Fakat kral kilisenin bu fikre sıcak bakmayacağını ileri sürer, çünkü adı geçen çanak, kutsal ekmeğin konulduğu ayin çanaklarındandır. Üstelik Arşidük Maximilian Katolik değil Lutherci'dir. Bunun üzerine kral, Maximilian'ı memnun edecek başka bir hediye üzerine kafa yormaya başlar.
Kral kafa yora dursun, kraliçenin aklına Süleyman geliverir. Don Juan ilkin anlamaz sözü edilen Süleyman'ın kim olduğunu. "Fil," der kraliçe, "fil Süleyman'ı hediye edelim." Önce burun kıvıran kral, biraz duralayıp düşündükten sonra kabul eder, bu fikir ona da ilginç gelmiştir. Kraliçeye göreyse bu yalnızca ilginç değil, aynı zamanda iyi ve parlak bir fikirdir.
-
Süleyman iki yıl önce Hindistan'dan gelmiştir. Yiyip içip yan gelip yatmaktan başkaca yaptığı bir iş yoktur. Çünkü Portekiz'de ona uygun bir iş yoktur. Bir işe yaramayan bu hayvanı elden çıkarma taraftarıdır kraliçe. Fakat fili gönderme konusunda kralla mutabakata varınca da "Süleyman'ı o uzak topraklara, o tuhaf insanların arasına yolladığı için keskin bir acı da hisseder." O uzak topraklar, elbette arşidükün kenti Viyana'dır. Karar verilmiştir, fil gönderilecektir. Kral arşidüke göndereceği bir mektup yazdırmaya koyulur.
Don Juan, gitmeden önce fili görmek ister. Başseyisi mektubu Valladolid'e götürmek üzere atına atlayıp yola çıkarken o da yanına başyaveriyle iki uşak alıp bir yıldır görmediği Süleyman'ın ahırına gider. Etrafı çitle çevrili bir çayırlıktadır fil. Fili görünce hayal kırıklığına uğrar kral. Tüylü, lekeli, dahası, oldukça kirli bir fildir bu. Bunun bir bakıcısı vardır değil mi, diye sormaya kalmadan kıyafetleri paçavraya dönmüş olan bir Hintlinin yaklaşmakta olduğunu görür. Filin terbiyecisi, kralı bile tanımayan Subhro'dur bu. Hindistan'dan fille birlikte gelmiştir. Kral, gideceği yerde onları rezil etmesin diye onun için iki elbise dikilmesini emreder.
Hazırlıklar tamamlanır. Bir komutan, askerleri, yardımcılar, levazım arabası, saman ve su yalağını taşıyan kağnı, ve elbette fil Süleyman ile terbiyecisi Subhro'dan oluşan kervanın yola çıkmasıyla filin yolculuğu başlar.
Kervan önce İspanya'ya, Valladolid'e, oradan yeni sahipleri Avusturya arşidükü ve karısının maiyetinde bir liman kentine, oradan da İtalya üzerinden Viyana'ya gidecektir.
Ne güzel bir giriş...
YanıtlaSilKitabı merak ettirdiniz. Hemen edinmeye çalışacağım.
Selâm olsun
Merhaba Azmodern. Bir kitabın okunmasına vesile olursam ne mutlu bana. :) Bir an önce başlarsın umarım.
SilSelamlar...