28 Haziran 2010

Mim...

Gabriel bizi mimlemiş (Edit: 23.04.2021, Gabriel'in bloğu artık yerinde değil).

1. Hangi işleri yarım bırakırsın ya da bıraktığın neler var?
Genelde bırakmam. Ama sürüncemede kalıp uzun zaman alan birçok ufak tefek işim olur. 

2. Yakın zamanda kaybettiğin biri var mı?
Hayır.

3. En ağır bulduğun, sana dokunan bir yemek var mı?
Varsa bile şu an hatırlamıyorum.

4. Cinsellik ve aşk anlamında unutamadığın biri var mı?
Bir Baltık ülkesinden I. adında üç beş günlük bir yaz aşkım olmuştu...

5. Çocukken sevdiğin çizgi filmler?
Casper, Tom & Jerry, Duffy Duck, Tweety, Road Runner...


6. Blogger'a ne zaman kayıt oldun? Kim vesile oldu? Nereden duydun?
Profilimde Kasım 2006 yazıyor. Ama ondan önce de bir kaydım vardı. Yanlış hatırlamıyorsam 2004... Bloglar henüz yaygınlaşmamışken, dahası piyasada blogculuk yokken de webde sitelerim vardı. Blogger'a transfer olmama kimse aracı olmadı, zaten 'işin içindeydim'...

7. Çok paran oldu neler yaparsın?
Ama çok göreli bir kelime... Ne kadar çok? :)

21 Haziran 2010

Define Yazıları 1: Definecilik

Definecileri bilir misiniz? Altın aralar; gece gündüz. Yaz kış. Yağmur çamur... Günlerce, aylarca, yıllarca... Arar dururlar. Eski zaman dervişleri misali...

Kolay iş değildir definecilik. Sahiden değildir. Her şey bir yana, çok güçlü bir irade ister. Aradığın şey nerede, bilmiyorsun. Var mı yok mu, emin değilsin. Ne zaman 'bulacaksın', belirsiz. Ama arayaduruyorsun işte, bıkmadan usanmadan.

Sonra umut ister definecilik. Her an umutlu olacaksın. En üst düzeyde tutacaksın ümidini üstelik. Her babayiğidin harcı değil; yıllar yılı arayıp da tek bir altın bulamadığın halde hep yarın bulacakmışsın gibi umudunu koruyacaksın, her yeni kazıda heyecanlanacaksın, çukur derinleştikçe yüreğin ağzına gelecek denli umutlu olacaksın...

Sabır ister definecilik. Nasıl istemesin. Yeri gelecek usanacak gibi olacaksın, gına gelecek. Ama "Ya sabır!" diyecek içindeki ses, "Ha gayret!" diyecek ve sen şaşmayacaksın bildiğin yoldan.

Hırs da ister definecilik. Öyle pısırıklık mısırıklık yoktur bu yolda. Yeri gelecek, bir yerden bir akıl esecek: "Ulan insanoğlu" diyeceksin kendi kendine, "iş değil bu yaptığın, yol değil bu tuttuğun, aklını başına..." Ama içindeki ses hemen durduracak seni, dağıtıverecek o düşünceleri, hırsın karşı gelecek sana. Senden gayrı, başkaları da sana akıl vermeye kalkacak: "Vazgeç bu sevdadan" diyecekler, ama hırsın onlara da kulak tıkayacak.

Emek ister definecilik. İş başa düşmüştür bir kere. Kendi işini kendin yapacaksın. Öyle herkese yaptırılacak iş değildir zira. Kazacaksın. Hem de çok. Orayı burayı delik deşik edeceksin. Güçlü kuvvetli olacaksın. Olacaksın ki; her zaman yumuşak topraktan ibaret olmayacaktır kazdığın yerler, taşı da çıkacaktır, kayası da.

Velhasıl, ne istemez ki definecilik. Aklıma şimdi şuracıkta bunlar geldi.

İyi güzel de, nereden esti durduk yerde definecilik? Anlatacağım efendim, sonraki yazı(lar)da hepsini anlatacağım.

11 Haziran 2010

Un, dos, tres...


Geldi çattı dünya kupası...

Futbol var. Heyecan var. Renk var. Coşku var. Hareket var. Eğlence var. Hayat var...

Futbol benim için ne ifade ediyor? Bu soruya verebileceğim birden fazla cevap olduğunu sanmıyorum. Hasan Cemal'in "İyi ki futbol var" sözü benim de futbola dair düşüncelerimi olduğu gibi yansıtıyor.

İyi ki futbol var.

Bir önceki Dünya Kupası Almanya 2006'yı nedense hiç izleyemedim. Final maçını izleyip izlemediğime bile emin değilim. O aralar şike skandallarıyla tersyüz olan İtalya'nın şampiyonluğu dışında aklımda kalan neredeyse hiçbir şey yok.

Fakat 2002 neydi öyle! Japonya & G. Kore. Muhteşem ne kelime! Fransa-Senegal açılış maçı zaten kupanın muhteşem geçeceğini daha başından haber vermişti. Brezilya'yla oynadığımız ilk maç... Hele bir Danimarka-Fransa maçı vardı... Hakem neredeyse hiç düdük çalmamıştı; bir o kaleye, bir diğerine...

Bizim Gençlik Marşı da uyarlanmıştı hani Kupanın havasına: Ne Kosta Rikaaa ne deee Çin/ Ne de şampiyon Brezilya... diye devam ediyordu. Coşturuyordu.

Japon ve G. Kore teknolojisinin harika birer ürünü olan o statları da atlamamak lazım tabii... Atlamamak lazım, birçok şeyi, ama hangi birini dökeceksin ki buraya şimdi...


Fransa 98'i de hatırlıyorum elbet, ama 2002 kadar değil. Brezilyalı Romario vardı. Zidane vardı. Ricky Martin'in La Copa de la Vida'sı vardı. Yeni bir Dünya Şampiyonu vardı...

Dağınık bir yazı oldu, farkındayım. Ama Kupa havasına da böylesi gider, sizce? 

FIFA Başkanı, 2010 Dünya Kupasının Kara Kıtada organize edileceğini çok önceleri söz vermişti. Futbola bu kadar emeği geçen, Avrupa futbolunun lokomotifi durumundaki Afrika'da, aslında çok daha önceleri düzenlenmeliydi Dünya Kupası. Politik meseleler falan var işin içinde, hiç karıştırmaya gelmez şimdi. 

Afrika'nın futbol ruhuna yakışır bir kupa olmasını diliyorum.


Sayfa başına git