4 Ocak 2015

Arkadaşım Shinzō Abe

Yirmi gün kadar önce Shinzō Abe aradı. Ben, dedi, önümüzdeki hafta sizin oralara geliyorum, görüşelim. Ben de, iyi olur, dedim. Bizim buralar dediği, Avrupa. İngiltere'ye gelecekmiş, bir toplantısı mı varmış, neymiş. Geçen gün geldi Shinzō, ben de atladım gittim Londra'ya. O, işlerini hallederken ben şehri gezip dolaştım. Bitirince de geldi, oturup uzun uzun sohbet ettik. O konudan girdik bu konudan çıktık. Çünkü uzun zaman olmuştu görüşmeyeli. Kendisi çok yoğun olduğu için aslında telefonla da ayda yılda bir görüşebiliyoruz. 

Shinzō ile yıllar önce, turist olarak bizim buraya geldiğinde tanışmıştık. Fotoğraf makinesinin pili bitmişti. Nereden bulabileceğini sormuştu. Şehir uzaktı, yakınlarda da pil alınacak yer yoktu. Fakat çok acil lazımmış, üstünde çivi yazısı olan bir taşın fotoğrafını mutlaka çekmesi gerekiyormuş, çok önemliymiş bu, ne yapıp edip pil bulmalıymış. Ben de fazla dert etmemesini, bir çaresine bakacağımı söylemiştim. Ardından da bir koşu eve gidip kumandanın pillerini çıkarıp getirmiştim. Shinzō o kadar sevinmişti ki nasıl teşekkür edeceğini bilememişti. Ben de, ayıp ediyorsun arkadaş, bir çift pilin lafı mı olur yollu bir şeyler söylemiştim ona. O sırada içimden akşama babama piller için vereceğim hesabı düşünmeyi de ihmal etmemiştim tabii. Shinzō benim bu yüce gönüllü davranışım karşısında âdeta mahcup olmuş ve benden lütfen adımı, adresimi filan istemişti. Ben de vermiştim. Kadirşinas arkadaşımla tanışmamız böyle olmuştu işte.

Shinzō'yla tanıştığımız o günün üzerinden uzun sayılmayacak bir zaman geçtikten sonra benim adıma bir mektup geldi eve. Çok şaşırdım, çünkü o güne kadar hiç mektup almamıştım. Merakla alıp baktığımda Shinzō'dan geldiğini gördüm. Zarfı açtım. İçinden birçok kartpostal çıktı. Shinzō'nun memleketinden türlü fotoğraflar gösteren kartpostallardı bunlar. Ayrıca bir de teşekkür mektubu vardı.

Aradan birkaç yıl geçti. Günün birinde Shinzō yine bir mektup göndererek tekrar Türkiye'ye geleceğini ve mümkünse benimle de görüşmek istediğini bildirdi. Ben de bir cevap mektubu yazarak memnun olacağımı ilettim. Bir süre sonra geldi. Konuştuk ettik. Ve işte, o benden otuz yaş büyük olmasına rağmen dostluğumuz böyle başladı. Zaten ben ona Shinzō Abê derim. Böylece hem ona abi demiş olurum, hem de soyadına gönderme yapmış olurum. Başlarda bu duruma ikimiz de epey gülerdik. Sonraları kimi zaman yüz yüze, kimi zaman telefonla, internetle görüşüp bugüne kadar geldik. Fakat son yıllarda Shinzō'nun görevinden dolayı neredeyse hiç görüşemez olmuştuk. Ta ki geçenlerde Londra'ya gidene kadar.

Dostum Shinzō Abe'yle bu son görüşmemizde, yukarıda da dediğim gibi pek çok konuda konuştuk ama konuşmamızın önemli bir bölümünde konu Japonya'ydı. Shinzō'nun memleketi Japonya. Sahi, söylemeyi unuttum değil mi, Shinzō şu an Japonya'nın başbakanı. Kendisi ve hükümetiyle ilgili detaylı bilgiyi internetten bulabileceğiniz için üzerinde durmuyorum. Japonya'nın toprağının az, nüfusunun fazlalığı meselesi sohbetimizin bel kemiğiydi. Shinzō'ya bu konuda naçizane bir-iki önerim oldu. Onları da yarın anlatacağım.

4 yorum:

  1. Ben, bir pil makinesi falan göndereceğini bekliyordum karşılığında ama,:-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Piller şarjlı değildi ki, makinesini ne yapayım. :))

      Sil
  2. Süpermiş:) Shinzo Abe marmarayın açılışına da gelmişti, görüşebilmiş miydiniz?:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Eren, teşekkür ederim. Maalesef görüşemedik. İlginçtir ama Türkiye'de daha zor görüşebiliyoruz. Malum, bürokrasi. :))
      Sevgiler...

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git