26 Mart 2017

Kürkçü dükkânına dönüş

Ömrünü kürkçü dükkânında tüketenlere...

Çokluk insanlar kürkçü dükkânını herhangi bir dükkân genişliğinde, ortasında uzunca bir tezgâh duran, kürklerin duvarlar boyunca asılı ve tezgâhın üzerinde yığılı olduğu bir dükkân sanır. Öyle değildir halbuki. Kürkçü dükkânı geniş mi geniş, dilediğin kadar bırakıp gitmiş, dilediğin kadar dönüp dolaşıp gelmiş ol, gene de hiç görmediğin, bilmediğin köşe bucakları bir yerlerinde barındıracak kadar geniş bir dükkândır. Bununla birlikte, hayatının kaydadeğer bir kısmının geçtiği, arşınlamaktan kim bilir kaç ayakkabı eskittiğin, aşinası olduğun sokaklar, yollar, kaldırımlar da kürkçü dükkânındadır. İşte ne zaman dönüp dolaşıp kürkçü dükkânına gelecek olsan seni ilk karşılayan bunlardır, bu sokaklığı kalmamış sokaklar, çamura bulanık yollar, kaldırımdan gayrı her şeye benzer kaldırımlar.
***
Beş gün önce kürkçü dükkânına döndüm. Çocukluğumda, yani bütün dünyamın bu dükkândan ibaret olduğu zamanlarımda ne çok severdim kürkçü dükkânımı bir bilseniz. Ben bir zamanlar bu dükkânı kürkçünün kendisinden bile daha çok benimser, kanıksar, sahiplenirdim. Oysa şimdi öyle mi? 
***
Benzetme ne derece yerine oturur bilmiyorum, kafeste büyüyen kuşlar uçmayı hastalık sanırlar, diye bir söz vardır hani, kürkçü dükkânından başka dükkân görmeyince burayı dünyanın en güzel yeri bellemişiz gibime geliyor. Ne zaman ki kürkçü dükkânımdan ayrılıp uzak memleketlere yelken açtım, işte o zaman ufaktan ufaktan yıllarca içinde yaşadığım bu dükkânın eksiği gediği çarpmaya başladı gözüme. Bir zaman sonra da içinde sürmüş olduğum zamanı yaşamaktan değil de debelenmekten saymaya başlar buldum kendimi.
***
Kavafis'i ne zaman tanıdım, hatırlamıyorum, lise olmalı, onun insanı çarpan Şehir şiirini ilk okuyuşumda nasıl da çarpılmıştım ben de. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. İşte en çok da bu dizede çarpılmıştım. Bugün hâlâ içimde bir kıpırdanma olur okuyunca.
***
Bizim kürkçü dükkânı işin doğrusu zaten depremden çıkmış gibiydi, kaderin cilvesi mi denir artık, birkaç yıl önceki depremle mecaza filan gerek kalmadan bugün artık hakiki anlamıyla da depremden çıkmış bir dükkân oluverdi. Hiçbir standardı olmayan, sözgelimi birbirine benzer iki kaldırımı kimsenin göremeyeceği, çarşısının nerede başlayıp nerede bittiğini hiçbir kulun bilmediği, binalarının boyayı geçtim, sıvaya hasret olarak ömür tükettiği, deniz kıyısında olmasına rağmen yıllar yılı denizden bihaber, şehir desen değil, kasaba desen değil, köy desen hiç değil bir kürkçü dükkânına tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de kahredici bir deprem vurunca bugün artık mecaz anlamıyla değil, gerçek anlamıyla adım atacak yer bulmakta zorlandığın garip, kimsesiz bir kürkçü dükkânı oldu çıktı. Erciş: Bugün yeryüzünün hiçbir köşesinde; ne Afganistan'da ne Sudan'da ne Haiti'de böylesine yıkık, dökük, savruk, harap, viran, perperişan bir yerleşim bulamazsınız, mumla arasanız.
***
Kürkçü dükkânındaki tek tilki sen değilsindir bunu unutma. Sencileyin başını alıp gitmiş, fakat dönüp dolaşıp gelmişler vardır. Buradan dışarıya adımını atmamışlar vardır. Tuhaftır, mutluluğu buradan özge hiçbir yerde bulamayacağına iman etmişler vardır. Ve sana bir teselli kahvesi niyetine, burada ailen ve dostların vardır. Son hesaplaşmada burası senin kürkçü dükkânındır. Gerçektir. Olanca çıplaklığıyla yerli yerinde duruyordur. İçinde senin geçmişini, nice yaşanmışlıklarını barındırıyordur. Kim bilir, belki de seni döndürüp dolaştırıp buraya getiren de odur. Zira bedenini, beynini ve hatta ruhunu alıp götürsen bile geçmişini götüremezsin, o burada, yaşandığı yerde durur. Kürkçü dükkânında.

17 Mart 2017

Bir Dilek

Rüyamda Eski Mısır devrinde yaşıyoruz. İşçiyiz. Bir piramit yapıyoruz. Ustabaşının adı Geranemtet, kısaca Gerano diyoruz. Müteahhitin adını kimse bilmiyor, müteahhit diye hitap ediliyor, Kenan'dan mı, Babil'den mi gelmiş, kimsenin adamakıllı bildiği yok. Bu adam işi her kimden almışsa, "Büyük bir piramit yapacaksınız," diyor, "şu ilerideki piramitten daha büyük olmalı." Belli ki iş sahibinden epeyce para koparacak, davranışları bunu gösteriyor. Şu ilerideki piramit dediği, sabahtan yola koyulsan akşama anca varabileceğin bir yerde. O denli uzak ve bulunduğumuz yerden görülebiliyor, düşünün ne kadar büyük olduğunu. Biz işçilerin içi rahat, yapacağımız edeceğimiz belli, gerisini ustabaşı düşünsün. İçimiz rahat olmasına rahat, fakat bir yandan da o büyüklükte bir piramit yapamayacağımızı içten içe biliyoruz hepimiz. Galiba kadim bir canlılar içgüdüsüdür bu, bir şeyin olacağını olmayacağını üç aşağı beş yukarı hissedebiliyorsun. Canlılar içgüdüsü, diyorum, zira yalnızca insana değil, mesela hayvana da mahsustur bu içgüdü, belgesellerde görmüşsünüzdür, aslan o ceylanı avlayamayacağını bir biçimde hisseder ve geri döner gider. Ama ben şimdi ne anlatıyorum böyle? Rüyamda diyordum, piramit işçisiyiz. Varız şöyle seksen-yüz kişi kadar. Kimimiz taş kırıyoruz, kimimiz taşıyoruz, kimimiz diziyoruz. Müteahhit başlangıçta birkaç gün üst üste gelip güya duruma bakıyorken sonraları hiç gelmemeye başlıyor. Sarayda gününü gün ettiği söylentileri yayılmaya başlıyor. Dendiğine göre ustabaşına güveni tammış, hem zaten işler de yolundaymış, işçiler çalışıyormuş, piramit inşaatı gün be gün ilerliyormuş, inşaata gelip de ne yapacakmış. Ustabaşının hali tavrı da bunu doğruluyor önceleri. Ama günler geçtikçe, müteahhit gelip işe bakmadıkça o da fikir değiştiriyor sanki. Bir an önce işi bitirip çekip evine gitmek ister gibi bir hal seziliyor üzerinde. Nitekim birkaç güne kalmadan inşaatımızın iyicene belirginleşen biçiminden anlıyoruz ki, evet, bu piramit küçük bir şey olacak, bu iş de uzun sürmeyecek. Değil mi ya, dikdörtgen ya da silindir biçiminde tasarlanan bir yapının nerede duracağını bilemezsin, bulutlara kadar uzama ihtimali bile vardır son tahlilde, gelgelelim piramit biçimli bir yapı öyle mi, temelin üzerine koyduğun ilk taştan anlarsın onun nerede biteceğini. Nihayet bir gün akşam paydos vakti ustabaşımız bizi etrafına toplayıp inşaatın kısa bir süre içinde biteceğini, bu süreyi daha da kısaltmanın elimizde olduğunu, canla başla çalışıp işi sağ salim bitirmemizi öğütlüyor. Öyle yapıyoruz. Bir haftaya kalmadan bir ikindi vakti piramidimizin tepeye gelecek son taşını da, ki bunun kendisi de bir piramit, yerine koyuyoruz. Koyunca da Ustabaşı Gerano'yla birlikte piramitten iniyoruz. İner inmez iyi iş çıkardığımızı söyleyerek bizi kutluyor ve heybesini sırtladığı gibi ayrılıyor yanımızdan. Ne olup bittiğini bilmiyoruz. Bir şaşkınlık havası sarıyor ortalığı. Tam tersi olması gerekirdi çünkü. Ustabaşının işçiler gittikten sonra işin başından ayrılması, hatta ne ayrılması, müteahhit ve işin sahibi gelmeden ayrılmaması gerekirdi. Ve işte, işin sonunun nereye varacağını merak etmeye kalmadan, çoğu kez olduğu gibi bu rüyam da kesintiye uğruyor, uyanıyorum.

12 Mart 2017

Hı hı, evet, eğitimin anlamı

Biri bana Allah rızası için bu cümlede ne söylendiğini anlatsın, sevaptır:

Eğitim bir konuyla alakalı uygulamalı bir deneyime sahip olduğumuz bir şeyleri bildiğimizi hissettiğimiz bir aktivitedir. 

Sayın arkadaşlar, her ne kadar söyleneni anlamasam da an itibariyle Türkçedeki en uzun tamlamayı bulmuş olduğumu cümle âleme ilan ediyorum. 

Bir konuyla alakalı uygulamalı bir deneyime sahip olduğumuz bir şeyleri bildiğimizi hissettiğimiz bir aktivite.

Güzelliğe, ihtişama bakın. Kaç tamlayan, kaç tamlanan var, ben sayamadım, sayabilen çıkarsa beni de bilgilendirsin hayrına.



7 Mart 2017

Kral Su

Bunlar senin aşkının konaklarıdır
Sen uzun Haziran uzun ormanıma

Senin şövalyelerinin mızrağıdır
Çatan silahlarını geceme benim

Sen gelirsin, artık nasıl yalnızlıktır
Islanır süvarilerim, kulelerim

Şimdi yüzünün neresine uyanır
Kim bilir o kuzgunlarım uzun ağır

Senin aşkının kapanık şafağıdır
Süren o atları önüme benim.

İlhan Berk

4 Mart 2017

Cinin şişede durduğu gibi

Cinin şişede durduğu gibi durmadığı bilmediğim şey değil. O sakin, durgun görünümlü sıvı kana karıştığında anadilimdeki anlamsal karşılığına oturuveriyor. Genellikle öyle olmaz, bazan canım esrimek ister. Zaptettiğim ne çok itki, tepki, hışım, coşku, endişe tohumu vardır, yoldan çıkmalarını, açığa çıkmalarını beklerim.
Enis Batur, Kitap Evi.
Sayfa başına git