21 Haziran 2020

Karpuz

Yaz geldi mi karpuz alıp yemekten korkuyorum. Çünkü yemeyene değin bir sorun yok ama bir kez alıp yedim mi artık yaz bitene kadar karpuzsuz günüm geçmiyor, tutamıyorum kendimi. Geçen hafta nihayet karpuzumu alıp sezonu açtım. Açtım açmasına da tadı hoşuma gitmedi. İki gün sonra başka yerden aldım, o da ahım şahım değilse de idare ederdi. Bir başka yerden aldığım üçüncüsü ikincisinden daha tatsızdı, nihayet dün aldığım dördüncüsü, ki onu da başkaca bir yerden almıştım, eh işte dedirtecek türden çıktı. Endişelenmeye başladım, zira o "işte budur" dediğim karpuz henüz ortaya çıkmış değil, olmayınca da bu yıl iyi karpuz gelmeyecek mi acaba, diye düşünmeye başladım. Nerede o eski bal gibi karpuzlar, diye de içimden geçiriyorum. Geçen gün bir habere rastladım, karpuza şeker mi karıştırılıyor, diye soruyordu, iyi mi. 

Dedemi hatırlıyorum, köy evindeki verandaya çıkıp minderine kurulur, önüne konan büyükçe sinideki karpuzu büsbütün dilimler, sonra ortasına bir yumruk indirdi mi dilimler bir çiçeğin yaprakları gibi dağılırlardı. Ve her birimiz birer tanesini alıp yerdik. Velhasıl ne şimdiki karpuzların tadı o tat, ne de şimdiki hayatın, değil mi?

14 Haziran 2020

Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa

İki yastık yüksek geliyor, tek yastık alçak. Çözüm arayışlarım sürüyor. Temmuzda memlekete gidince annemin el yapımı yastıklarından birini getirmek çok iyi bir fikir, gelgelelim, bilen bilir, el yapımı yastıklar uzun olurlar, nasıl paketleyeceğimi düşünüyorum şimdi.

Havalar ısınıp da insan yatakta bir o yana bir bu yana dönüp durdu mu yastık sorunu gibi bazı yaşamlar sorunların da farkına varıyor işte. Olduklarımız bir yana, kim bilir farkında olmadığımız daha nice sorunumuz vardır?

Yastık dedim de, bir zamanlar yastıksız yatmaya alışmıştım nedense. En alçak yastık bile yüksek gelirdi. Yastığı bir kenara, başımıysa düpedüz yatağa koyarak yatardım. Bir ara amcamlara gitmiştim, ablalarımdan biri, yatağını toplarken dikkatimi çekti, sen yastık kullanmıyor musun, diye sormuştu.

Yatmaktan söz açılmışken, on dokuz-yirmi yaşıma kadar hep cenin pozisyonunda, dizlerim karnıma çekik bir biçimde yatardım. Bir kez olsun yatağa farklı biçimde girdiğimi hatırlamıyorum. Sonra ne olduysa değişti, olağan bir biçimde boylu boyunca uzanmak suretiyle yatıyorum o gün bugündür.
***
Penceremin önündeki dama bir bebek düşmüş. Bugün dört gün oldu. Üzerine ilk yağmur da yağdı dün. Gidip almayacaklar demek ki. Her gün oraya konan onca martının da pek umursadığı yok. Bebeğin orada uzunca bir süre duracak olması düşüncesi ikide bir "bu bebek ne zamandır burada" cümlesini kurduruyor kafamda.

Bu gemi ne zamandır burada
Çoktan boşaltmış yükünü
Gece de olmuş, rıhtım da bomboş
Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa
Arkada, güvertede
Ah, neresinden baksam sessizlik gene.

—Edip Cansever
***
Epeydir sahip olduğum zevklerden biri at nallama izlemek. Önceleri YouTube'dan izliyordum, bu yıl Instagram'da da epey olduğunu keşfettim. Korona günlerinde de kayda değer oranda izledim. Bu zevkimin kaynağı elbette çocukluğum. O zamanlar yılda bir-iki kez köye nalbant gelir ve kelimenin tam anlamıyla köyü şenlik yerine çevirirdi. Atını kapan meydana gider, sırasını beklerdi. Biz çocuklar için de hakiki bir eğlenceydi. İlk gördüğümde çakılan çivilerin nasıl olup da atların ayağını acıtmadığını düşünmüştüm.

Keşke ilk gördüğümüzde düşündüğümüz şeylerin bazılarını bugün hâlâ düşünüyor olabilseydik. 


Sayfa başına git