O günlerin birinde, küçük bir kızın kulaklarının delindiğine tanık oldu İbrahim. Kendisinin de büyük olduğu söylenemezdi ya... Kızın kulağını dikiş iğnesiyle delmişti kadının biri. Neyle delecekti? İğnenin ucunu kulak memesinin nazikliğinde hisseder etmez cıyaklamaya başlamıştı kız. Bununla beraber annesi sakindi. Kızın kendisi de ağlıyordu ağlamasına, kıpırdamadan duruyordu yerinde. Kendi istemişti çünkü bunu. Şehirdeki teyzesi ona bir çift küpe getirmişti hani.
Mahrem bir zaman yaşanıyordu. Kızların, diyelim yalnızca çıplaklığına değil, ağlayışına bakmak da mahrem sayılırdı. Evlerinin oradan geçiyordu İbrahim, avludaki gölgelikteydiler, hiç kulak delinişi görmemiş olmanın verdiği merakla yanlarına vardı. Kulağı delen kadın onun orada olduğunun farkına varmıştı elbette, ne ki elindeki iğneye o denli yoğunlaşmıştı ki ona çıkışması için ilk kulağı delip bitirmeyi bekledi: "Ne bakıyorsun oğlum öyle, işin yok mu senin, hadi bakalım!.." Bunu duyunca dönüp gidesi geldi, ne var ki merakına yenik düştü. Yalancıktan iki adım geri attı, durdu. Kadın, kızın acıyan kulağına bir şeyler sürmeye koyulurken göz ucuyla İbrahim'e baktı bir-iki kez. Gitmeyeceğini anlamıştı. Yüzü okunabiliyordu o an, küçük bir çocukla yüz göz olmadan onu nasıl oradan kovabileceğini düşünüyordu. Çocuğun kararlılığına da şaşmıştı bir yandan.
Biraz sonra kızın öbür kulağına geçti. Delmeye başlamadan kızın annesi, "İstersen bu da başka bir güne kalsın," dedi, besbelli kızının hali içini acıtmıştı. Ancak kadın buna yanaşmadı: "Bir gün bile durdu mu bu kız artık hayatta cesaret edemez deldirtmeye, iyisi mi şimdi halledip bitirelim." Kız yine ağlamaya başladı iğneyi kulağında duyunca. İşe bakın, bu kez İbrahim de acıdı kıza. Her ne kadar gönüllü de olsa, kıza işkence ediliyordu gözlerinin önünde, nasıl acımayaydı. O an kadınların neden kendilerine bu eziyeti reva gördüğünü düşündü. Kadınların aklının kıt olduğunu duymuştu, sakın doğru olmasındı?
Bir hafta kadar sonraydı. Çocuklar oynuyordu. O kulağı delinen kız gelip oyuna katıldı. Az sonra durduk yere ağlamaya başladı. Nedenini sordular, söylemedi. Sadece ağladı durdu. Dayısının oğlu da yanlarındaydı, kızın ağlayışını bir süre izledikten sonra, "Kulağı acıyor, ondan ağlıyor," dedi. İbrahim kızın kulaklarındaki küpeleri fark etmemişti o ana dek. Çocuğun dediğine göre dün de epey bir ağlamış. Gidip annesini çağırdılar. Ama onun gelmesi de para etmedi, kız ağladı da ağladı. Öğrendiler ki evde de boyuna ağlamış, annesi de ne edeceğini bilemeyip, "İstersen git biraz çocuklarla oyna," demiş, o da yanlarına gelip oynamış. Oynamış oynamasına ama işte biraz sonra ağlamaya koyulmuş. Ve işte şimdi hâlâ ağlıyordu kızcağız.
Annesi ne yapıp ettiyse kız küpelerinin çıkarılmasına izin vermedi. Bir yandan acı acı ağlıyor, bir yandan da annesinin eli küpelerine yaklaşacak olursa tutup öteye savuruyordu. Öteki çocuklarla birlikte onları izleyen İbrahim de meraklanmıştı. Madem kulaklarını bu denli acıtıyor, ne demelere küpeleri çıkarmalarına izin vermiyordu bu kız?
Biraz sonra annesi zor da olsa yerde oturan kızını kaldırıp elinden tutarak eve doğru yola koyuldu. Kız bir yandan ağlayıp bir yandan da annesinin elinde çekişe çekişe giderken İbrahim kendini tutamadı. Arkalarından koştu. "Teyze," dedi, "kulağı acıyorsa niye çıkarmıyor?" Kadın cevaplamadı, yüzünde hafiften kızgın bir bakışla baktı İbrahim'e. "Benim derdim başımdan aşkın, senin sorduğuna bak," der gibiydi. Ancak yanıt hiç beklenmedik bir biçimde kızın kendisinden geldi. Gözyaşları küçük tombul yüzünü hepten ıslatmıştı. Ağlamasına hiç ara vermeden, "Ben bu küpeleri iki yıldır bekliyorum," dedi. Bunu duyunca İbrahim küçük yüreğinde bir kıpırdanma hissetti. Daha bir acıdı kıza. Geri dönüp arkadaşlarının yanına gitti. Oyuna katılmadı ama, bir ağacın dibine oturup düşüncelere daldı.
Biz kadınlar güzel olabilmek adına öyle çok işkenceye gönüllü oluyoruz ki... Ağda yaptırıyoruz, topuklu ayakkabılarla parmaklarımızın ucunda yürüyoruz, saatlerimizi kuaförlerde geçiriyoruz, hiç rahat olmayan ama güzel görünen şeyler giyiyoruz, estetik ameliyatları oluyoruz vs.vs...
YanıtlaSilPeki ama bunun daha iyi bir yolu yok mu acaba, daha acısız bir yolu? Hep düşünmüşümdür bunu. O topuklu ayakkabıları bir türlü aklım almıyor zaten.
SilBunlar bir yana, erkekler de kadınlara yaklaşıyor gittikçe, eşitlikten söz ediliyor ya. :))
Yeni meseleler değil bunlar. Belli ki eskimeyecekler de.
Selamlar…
Küpeler belli ki altın değilmiş. Benim gibiymiş kızcağız. Sahte takıya alerjisi varmış.
YanıtlaSilOnu İbrahim'e bir sormak lazım. :) Ama bana kalırsa küpeden değil de iğneden iltihap kapmıştır.
Sil:)
Öykü kitabı yazmalısın Sokrates'in yeğeni.. Hatta çocuk öyküleri.
YanıtlaSil.
Kız biliyor ki küpeği çıkarırsa kulağı kapanır ve bir daha delinmesi için en az bir yıl beklemesi gerekir.
Acıya dayanırsa, ortalama bir hafta sonra yeni küpesi ile gülerek bakabilir tüm arkadaşlarına...
Seçimler...
Bir de tabii, asıl sorun o kulağın acısız ve iltihapsız delinebilecek yollarının olması ama kızın bundan mahrum olması. Yine de hayat sahip olduklarınla senin neler yapabildiğince önemli ve güzel...
.
Bu senin dediklerini kızın annesi bile bilmiyor, kız nereden bilsin? :)
SilBence karga yavrularına öyküler yazmalıyım, gündüzleri yuvada çok sıkılıyorlar. Gündüz masalları, iyi fikir.
Gerçek hayatta acı yoktur. Benim acım, senin acın, onun acısı vardır. Olur da biri bir başkasının acısını kendisine alırsa, örneğin İbrahim küçük kızın acısını kendisine alırsa, o zaman gerçek hayat öyküye dönüşür.
Biliyordur annesi ya, bilmez olur mu. Kıza da söylemiştir. Allah Allah yoksa bilmiyor mu:(
SilOlur karga yavrusu da olur. Sen yaz da. Ben mesela, Denizli horozlarına okumak istiyorum onları belki susarlar.
Evet, gerçek hayatta kimse kimsenin acısını üstlenemez. Ama bişi olur, başka bişi olur, bence..
Bir küpe heyecanıyla nelere katlanmış kız, bir heves uğruna ve bu böyle gitmiş ömür boyu:(((
YanıtlaSilİnsanlık tarihinde bir heves uğruna yapılmış daha neler vardır neler, kim bilir?
SilSelamlar...