***
İlk gençlik zamanım dedim de, günün birinde benim de ilk gençliğimden söz edeceğimi kim bilebilirdi. Ne desem boş. Çocukken annen baban sana bir dünya söz ederler, biz şöyleydik böyle olduk, şunları bunları yaşadık, aynı yoldan sen de geçeceksin, derler. Biraz büyür okula gidersin, öğretmenin sana bir dünya laf eder, biz şunu şöyle yaptık, bunu böyle ettik, sen de aynı yolun yolcususun, der. Senden önce bu dünyaya gelme talihsizliğine uğramış, yaşça senden ama az ama çok, büyük bir dünya insan daha sözleşmişçesine aynı lafları eder. Ne var ki sen hiçbirini dinlemezsin. Niye dinleyesin ki? Neticede onlar yolun ortalarında bir yerdeler, veya sonlarında. Oysa sen henüz yolun başındasın. Yol senindir, ayaklar senin. En başından başlayarak dilediğin gibi gideceksindir, kim sana ne diyebilecektir. Fakat senin bilmediğin bir şey vardır, aslında defalarca sana söylenmiştir, hâlâ da söyleniyordur, gelgelelim yine de bilmiyorsundur, zira bilmek işine gelmiyordur; senden öncekiler de hep böyleydi. Onlar da senin gibi başlamışlardı bu yola. Ve işte şimdi yolun bir yerlerinde durmuş, arkalarına dönmüş ve sana sesleniyorlardır; bu şekilde yürüme bu yolu, şu şekilde yürü! Ama işte, dedim ya, yol senindir, ayaklar senin. Kime ne! Ne ki, zaman çok acımasız bir ihtiyardır. "Kendi eliyle doğurduğu çocuklarını kendi eliyle öldürendir." Gelir zaman, geçer zaman, bir de bakarsın ki, evet, sen de şimdi tıpkı anne-babanın, tıpkı öğretmeninin, tıpkı o bir dünya büyüğünün sana dediği şeyi başkalarına söylüyorsundur. Nedir bu gerdanında düğümlenen, söylesene?
***
Ben de artık kendime yetişkin diyebilirim, bugün kesin olarak buna karar verdim. "Daha yaşınız ne, başınız ne" düsturuyla büyütüldüğümüz için bunda anlaşılmayacak bir taraf olmayacağı kanaatindeyim. Gerçi anneme bakarsanız ben hâlâ bir çocuğum. Gerçekten, şakam yok.
***
Başkalarına oldu mu, oluyor mudur, yoksa yalnızca benim mi başıma geldi, kestirmek zor, ben ara bir dönem yaşamadım. "Sen daha çocuksun" dönemiyle "Sen artık kocaman adamsın" dönemi arasında bir gün olsun aralık olmaz mı be kardeşim! Havyanlarda bile var oysa ki; bir kuzunun koyun olması için önce toklu olması, bir buzağının sığır olması için önce dana olması gerek. Çok mu uç bir örnek oldu? Yoo, sanmıyorum. Biz insanların ne eksiği var hayvanlardan? Az biraz gayret ederek biz de onların seviyesine gelebilir, hatta onları aşabiliriz. O halde niye bizim yaşamımızda da ara dönemler yok? Var da ben mi bilmiyorum? İşin tuhaf yanı, ben ne zaman, hangi gün, nasıl daha dünkü çocuk devrini kapatıp artık kocaman adam devrine geçtim, onu da bilmiyorum. "Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir." Ellerinden öperim dayı.
***
Bugün bir dükkâna girdim, baktım tezgâhta üç müşteri var, ikisi dükkân sahibiyle konuşurken biri telefonu elinde, mesajlaşıyor. Gözüm kaydı, Canözüm adıyla kayıtlı birine mesaj gönderiyor.
***
İlk gençlik zamanlarında insanın bir sevgilisi varsa, herhalde ona uygun bir isim bulmak için epey sıkıntı çeker. Aşkım, canım, bebeğim, bitanem gibi kalıplaşmış kelimeler hazırda varsa da bu yaştakiler daha orijinal bir şeyler arıyorlardır kuşkusuz. Ben şahsen on yedi, on sekizlerimi hep platonik bahçelerde elma-armut toplayarak geçirdiğimden hiç öyle sıkıntılarım olmadı gerçi, o da işin başka bir yönü.
***
Canözüm kelimesi kadar saçma bir şey olabilir mi arkadaşlar? Çünkü can'la öz aynı anlama gelmeseler bile birbirlerine yakınlar. Ya canım dersin, ya özüm, canözüm ne yahu. Ne derseniz deyin, bana saçma gelen kelimelerden biri.Düşündüm de, sevgilisinin adını telefonuna canözüm diye kaydeden birine, o ne arkadaşım, böyle saçma kelime mi olur, diye söylediğinde muhtemelen bir süre yüzüne bakıp deli mi ne, diye geçirecektir içinden. O âşık olmuş, sen kelimeden bahsediyorsun.
***
Peki ya herkes sana kocaman adam oldun diyor ve sen hâlâ ortada kocaman bir şey göremiyorsan, o zaman ne olacak? O zaman da sanırım, çıkmamış candan ümit kesilmez, diyeceksin. Şimdilik en makul görüneni o.
***
Eski devirlerde, diyelim ki bir tanıdığınla yolların ayrıldı, mesela bir arkadaşın uzak bir şehre taşındı, yıllar sonra bir gün tesadüfen bir yerlerde karşılaştın; ne büyük bir coşkuydu değil mi o an? Ne değişik bir ân. Yetmişli yıllarda bizim köyde görev yapan bir öğretmenle amcam on beş-yirmi yıl sonra İzmir'de mi nerede karşılaşmışlar. Haliyle mucize falan oldu sanmışlar. Halbuki ben üç, beş, yedi, on yıl önce yollarımın ayrıldığı, yaşamın her birimizi ayrı bir yöne savurduğu arkadaşlarıma her gün facebook'ta rastlıyorum. Valla ne bir coşku, ne bir heyecan, bildiğin karşılaşma işte.
***
Hayat, diyorum, değişiyor değişmesine, zaman değişiyor değişmesine, insanlar değişiyor değişmesine, ama yol hep aynı. Bir noktasından sonra dönüp ardına bakınca vaktiyle sana söylenenler geliyor aklına, sen de tekrar ediyorsun.
***
Sabaha karşı imam ezan okurken ben dalındaki narın çatlayışını duyuyorum, anlayabiliyor musunuz, bundandır tüm bunları söyleyip dökmem.
Ben ortaokuldayken "ciğerimin köşesi" diye bir şarkı vardı. Aşk şarkısı idi. Liseliler arasında popüler olduğunu hatırlıyorum sıfatın. Biri bana dese, endişeleneceğimi, acaba hangi köşesi diye merak edeceğimi hatırlıyorum, sözü etrafta duyduğum zamanlar.
YanıtlaSil.
Çok güzel bir kompozisyon olmuş yazı.
.
Hüzün güzeldir zaman zaman.
...
Merhaba Aze. Sizin zamanınızda demek ki daha başka kelimeler de varmış. :) Tabii, şarkı dedin aklıma geldi, televizyonun yaygınlaşmasıyla aşkların değişmesi arasında doğru orantı olduğu bilinen bir şey. Medya aşkı da değiştirip dönüştürdü kısacası. Mesela mantık evliliği kavramının doksanlardan önce var olduğunu sanmıyorum.
Sil*
Teşekkür ederim.
*Hüzün güzeldir diyorsun. Peki, senin dediğin gibi olsun. :)
Selamlar...
Medya bakış açılarını etkiliyor elbette. Mantık evliliğinin hiç o kadar yeni olduğunu sanmıyorum ama ben. Havva ile Adem in evliliğinden daha mantıklı bir evlilik olabilir mi mesela.
YanıtlaSilNeden güzel değildir hüzün zaman zaman ?
Sana da Selamlar...
.
Yeni olmasa bile halka inmesi medya aracılığıyla oldu diyelim. Havva ile Adem'in evliliğine hiç o yönüyle bakmamıştım, sahiden de dünyanın gelmiş geçmiş en mantıklı evliliği. :))
Sil*
Hüzün güzel değildir demedim ki, bu konuda bir fikrim yok sanırım, güzel midir değil midir bilmiyorum, bu konuda nötr bir konumdayım galiba.
Benden büyüklere göre genç (ki hala ümit var demek oluyor bu) benden lüçüklere göre yaşlıyım.Ne bilge sayılıyorum ne de dünkü çocuk.. bu orta halleri sevmedim..Yazını okuyunca aklıma geldi orta yaş, ne yaşadım ki dedirten ama yaşlanıyorum tren kaçıyor hissettiren bir devre..Eline sağlık güzel yazı olmuş.
YanıtlaSilMerhaba Sezen Hanım, hoş geldiniz. Ben de aynı şeyi gençliğim için söylüyorum kendime: ne yaşadım? Geriye dönüp son on yıla baktığımda iyi kötü bir şeyler görüyorum, var, yok değil ama parça parça bir şeyler var sanki, bir bütün olarak bir şeyler görünmüyor. :)
SilÇıkardığım sonuca göre, yetmiş, seksen filan olup elden ayaktan düşmemişse insan, yaşının aslında bir önemi yok. Ne anladım, dedikten sonra ha yirmi, ha otuz, ha kırk, ha elli.
*
Teşekkür ederim. Yine bekleriz, selamlar...
Selamlar benden de..hoşbuldum.
YanıtlaSil