29 Mayıs 2018

Derin deniz'e doğru giderken

Düşümde serin bir yaz akşamıydı. Yeryüzünün bütün memleketlerini kendi memleketime benzer biliyor, bütün mevsimlerini kendi mevsimlerim gibi düşünüyordum. Bir de ay ışığının bir adının da mehtap olduğunu bilmiyordum.

Sonra uyanıyordum.

26 Mayıs 2018

Köpek

Uzun tel örgünün dibinden geçen yaya yolunda yürüyorum. Karşıdan, telin öbür yanından bana doğru bir köpek geliyor. Şu bodur olanlardan. Köpek ırklarını pek bilmem etmem, bir Alman kurdu, bir de Kangal'dır tanıdığım. Yanına varınca ıslık çalıyorum. Yaklaşıp kuyruk sallıyor, yönünü değiştirip bana katılıyor, beraberce yürümeye başlıyoruz. Durmadan bu yana geçecek bir yer arıyor ama ne çare, tel örgü. O taraf daha yeni açılan çevre yolu. Arabalar, çokça da kamyonlar, iş makinaları durmadan geçiyorlar, vızır vızır. Köpekten yana bir tehlike yok, kaldırımdan yürüyor. Fakat işte, dedim ya, bu yana geçmek istiyor. Gelmesin istiyorum, gelse, bir yolunu bulup bu tarafa geçse, yiyecek bir şeyler isteyecek, verecek bir şey de yok. Neyse ki az sonra yürüdüğüm yol yavaş yavaş sola kıvrılarak tel örgüden uzaklaşıyor, böylece o da benden umudunu kesip yürümeyi bırakıyor. Birkaç dakika sonra dönüp baktığımdaysa gözden kaybolduğunu görüyorum.
***
O esnada ülkedeyse kısa süre sonra yapılacak seçimden, dolar karşısında rakibinden sert yumruklar yiye yiye bir türlü ayağa kalkamayan ezik bir boksörün durumunu andıran paradan ve daha bir sürü gereksiz şeyden konuşuluyordu. İşin acı yanı, hayatımızın böylesi gereksiz şeyler yüzünden heba olup gidiyor oluşuydu.
***
Akşam üzeri yanımda arkadaşın biriyle yemekhaneden çıkınca "köpeğimizi" gördük. Meğer o da tanıyormuş. "Buranın" köpeğiymiş. Öbür köpeklerle birlikte buralara takılıyorlarmış. Bekçilerle yemekhane işçileri ara sıra besliyorlarmış da. Sevindim. Başını okşadık köpeğimizin. Bizimle birlikte epey yürüdü. Bizi çok sevdiği her halinden belliydi. Ülkedeki insanların nereden baksan yarısından daha iyi olduğu su götürmezdi. Bir kez daha anladım ki kötü yönetilen bir ülke içinde yaşayan insanların kötülüğünün eseridir. Ancak iyi insanların varlığı da gelecek için umutlu olmanın nedenidir.

23 Mayıs 2018

Anı

Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil bu anılacak şey değil
Apansız geliyor aklıma

Nerdeyse gün doğacaktı
Herkes gibi kalkacaktınız
Belki daha uykunuz da vardı
Geceniz geliyor aklıma

Sevdiğim çiçek adları gibi
Sevdiğim sokak adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibi
Adınız geliyor aklıma

Rahat döşeklerin utanması bundan
Öpüşürken o dalgınlık bundan
Tel örgünün deliğinde buluşan
Parmaklarınız geliyor aklıma

Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm
Kahramanlıklar okudum tarihte
Çağımıza yakışan vakur, sade
Davranışınız geliyor aklıma

Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil, unutulur şey değil
Çaresiz geliyor aklıma.

Melih Cevdet Anday

21 Mayıs 2018

Dört yıl gecikmeli

21 Mayıs 2014'te başlayıp yarım bıraktığım
bir yazı. Bunlardan o kadar çok var ki...
Bari bu yılın aynı günü yayımlamış olayım.


Altıncı sınıflardan bir öğrencinin soyadı Yeşilçınar. Ömer Yeşilçınar. Sempatik bir çocuk. Ömer, dedim, sana bir ödev veriyorum, Bahçada Yeşil Çınar türküsü ezberlenecek. Hiç duymuş muydun bu türküyü, diye de ekledim. Duymamış. Yarı şaka, yarı ciddi dediğimi o da anladı. Madem soyadın Yeşilçınar, ezberleyeceksin, dedim. Ömer akşam evde internete girip türküyü bulmuş. Ancak sanırım internet pek hızlı olmadığından kesik kesik dinleyebilmiş. Hocam, hiçbir şey anlamadım, diyordu ertesi gün.
***
Her yer yeşillenmeye başladı on gün içinde. Bizim burada ağaçlardan en çok kavak var. Milyonlarca. Keşke başka başka ağaçlar da bu kadar çok olsaydı diyorum kendime sık sık. Çınar pek yok ama  Yapacak bir şey yok. 

Kavak geçmişte işe en çok yarayan ağaç olduğu için insanlar hep kavak da kavak demişler. Eskiden evler taştan örülür, üstü de ağaç ve tahtalarla örtülürdü. Bu iş için de en iyi ağaçtır kavak. Uzun ve düzdür çünkü. Geçmişteki kadar olmasa da bugün de hâlâ kullanılıyor böyle.
***
Yıllar önce, hiç Ankara'nın doğusuna geçmemiş bir arkadaşım bizim burada elma yetiştiğini duyunca şaşırmıştı. Aynı yıllarda bir başka arkadaşım da –Antalyalıydı– Van'da yazın hiç terleyip terlemediğimizi sormuştu. Evet, buranın iklimi elbette Antalya'nınkinden daha soğuk, ama herhalde o arkadaşım burayı Kuzey Kutbu gibi tahayyül etmişti. Olabilir tabii, bunlar görülmemiş duyulmamış şeyler değil. O halde biraz anlatayım, önce ağaçları, sonra havayı.

Burada meyve ağacı olarak elma, erik, kayısı, armut, kuşburnu, kiraz var. Hem de bol miktarda. Çok olmasa da badem de var. Ceviz'in anavatanının Van-Bahçesaray olduğunu okumuştum, ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ama çokça ceviz ağacı var bu coğrafyada. Diğer ağaçlardansa kavak, söğüt, akasya, servi, karaağaç, ardıç ve bir-iki çam türü var.

İklime gelince... Doğu Anadolu'da Erzurum-Kars bölümü çok soğuk ama Van, gölün de etkisiyle daha ılıman. Her yıl ocağın sonlarıyla şubatın başlarında yirmi gün kadar dondurucu diyebileceğimiz soğuk havalar görülür. Bunun dışında İstanbul'da nasıl geçiyorsa kış buranın şehir merkezlerinde de öyle geçer. Dağlık bölgelerde haliyle biraz daha sert yaşanır. Nisanın başında ısınmaya başlayan hava mayıs geldi mi kendini iyice hissettirir. Mayıs başlarından haziran başlarına kadar hava sıcaklığı 10 - 25 derece arasında seyreder.

18 Mayıs 2018

Bir Akşamın Üzeri

Kadın iki eliyle karnını kavramıştı. Besbelli, acılar içindeydi. Kara saçlarının kalınca örüklerinden biri turuncu kazağının üzerinde göğsü boyunca iniyordu. Geçen ay annesi kaybolan yavru kedi olan bitene kayıtsız görünüyordu. Hayatsa hep olduğu gibi ilginç bir trene benziyordu.

9 Mayıs 2018

Tamam

Seçmen kaydımızı buraya aldırmaya birkaç hafta önce karar vermiştik de ben unutakalmışım, bugün son gün müymüş neymiş, dün akşam arkadaşlar söyledi, iyi dedik, gidelim. Gittik bu sabah, yeni ev sahiplerimizi beklerken site içindeki küçük Migros'a su almaya girdim, bir suyla bir sakız alıp çıktım. Sakız ister misiniz, diye sorarken elimdeki sakızın ambalajını açıyordum, birer tane uzattım, arkadaşlardan biri aldı, öbürü, ben almıyorum, dedi, cebinde zaten çiğnenmemiş yarım sakızı varmış. Ben de öyleyim, bir sakız fazla gelir, yarısını çiğner, yarısını kâğıdına sarıp sonraya bırakırım. Bir arkadaş öbür arkadaşa, oku bakayım falını, dedi, o da okudu. Şu bilindik sakız fallarından biri. O bitirince, ben de okuyayım bari, diyerek başladım okumaya:

Beni candan usandırdı
Cefadan yar usanmaz mı
Felekler yandı ahımdan
Muradım şemi yanmaz mı

Arkadaşların biri inandı, öbürü, inanma üfürüyor, dedi. Biri yüzüme bakadururken, Fuzuli'nin yahu bu, diyerek güldüm. Öbürüyse, sen daha fuzulisin, dedi bana, hep birlikte güldük. 

Diğer arkadaşlar da geldiler, nüfus kaydımızı bunların evine alacağız, yeni ev sahibi dediklerim, binip kaymakamlığa gittik, kaydımızı aldırdık filan. Sırada bekleyenlerin kaydadeğer kısmı Suriyeli. Arkadaş, bunlar da oy kullanmak için mi geliyor, diye sordu. Yok, dedi memur kadın, Birleşmiş Milletler yardımı almak için nüfus kayıtlarını mı yaptırıyorlarmış neymiş. Eğer milletler gerçekten birleşseydi bugün bu Suriyeliler bu halde olmazdı herhal, ha?

Elimizde Nüfus Müdürlüğünün verdiği kâğıtla bu kez de İlçe Seçim Kuruluna gittik, seçmen kaydı işlemi hemen halloldu. Gelmişken adayların biri için imza verelim, dedi arkadaş, pek gönülsüzdüm ama kabul ettim, hayatımda oy vermeyeceğim, hatta selam vermeyeceğim biri aday olsun diye imza verdim, ne günlere kaldık be! Ülkeyi bu duruma koyanlar gün yüzü görmesin, ne diyeyim.

Dönüşte taksi bulana kadar canımız çıktı. Nihayet bulduğumuzsa tanıdık çıktı, geçen gün de binmiştim. Köyden çağla gelmiş, uzattı birer avuç, aldık bir-iki tane, Çanakkaleliymiş, çok güzeldi çağlası, taptaze.

Hava da yağmurluydu bugün.

7 Mayıs 2018

Yeni Türkiye, yeni kelimeler

Müstenbil: İstanbullu
Müzmir: İzmirli
Mavnun: Vanlı
Makrıs: Karslı
Mabrus: Bursalı
Müçenakkil: Çanakkaleli
Mayezgut: Yozgatlı
Müdenni: Adanalı
Mükyesri: Kayserili
Müsemsin: Samsunlu
Sayfa başına git