30 Ekim 2018

Gabriel Pasternak ve Bakışları

Gabriel Pasternak tahterevalliye binmeye gidiyor ormanın dibindeki parka. Geç bir güz günü. Soğuk. Ortalık bomboş ve Gabriel Pasternak ormanın oradaki parka tahterevalliye binmeye gidiyor. Bu. Başka bir şey değil, bu. Ne ki tahterevallide karşısına oturacak kimsesi yok. Değil mi ya, bu hayatta bazı şeyler iki kişi gerektirir. Neyse ki karşısına oturacak kimsesi olmasa da bakışlarının ağırlığı var Gabriel Pasternak'ın. Bakışlarının ağırlığı, evet. Gabriel Pasternak nihayet ormanın dibindeki o parka varıyor, varıp tahterevalliye yerleşiyor. Yüzünü ormana dönüyor ve kendi ağır bakışlarını kendinin karşısına dikiyor. Bu. Sonrasında kalkıp iniyor. Hayat da, elbette, hep olduğu gibi ilginç bir trene benziyor.

6 Ekim 2018

Cühela

Bunu da birkaç yıl önce yazmışım. Öykümsü filan değil bu, gerçek. Cahil öğretmenlerin olduğu bir ortamdan dönerken akşam evde başlamıştım yazmaya. Sonunu getiremeden bırakmışım demek ki. Önünden, arkasından eksik kalmış gene. Olsun, kalsın, ne edelim. Bu dünyada her şey artık kalmaz ya, bazıları da eksik kalır işte böyle.  
Okul hayatım hep böyle cahil cühela öğretmenlerle geçti işte. Aralarından şans eseri iyi diyebileceklerin çıkıyordu çıkmasına da, eh, mesela onlardan birinin taa ilkokulda bize öğrettiği atasözünün de dediği gibi, istisnalar kaideyi bozmazdı. Atasözü demişken, günün birinde edebiyat dersinden önce kütüphaneye gidip –okul kütüphanesinin bir çalışanı yoktu, günde bir öğrenci nöbetçi olurdu– nöbetçi olan arkadaşımdan bir saat sonra getirmek üzere atasözleri sözlüğünü alıp –çünkü bir kütüphanecilik geleneği olarak burada da sözlükler dışarıya verilmiyordu– derse götürmüştüm. Yazdığım senaryo gereği, "Hocam, bu aralar atasözlerine ilgi duymaya başladım, bazılarını çok beğeniyorum," diyecektim. Hangilerini beğendiğimi sorunca da, "Elle gelen düğün bayram" diyecektim. Hiçbir zaman anlamayacaktı ona oynadığım bu oyunu. Anlamasına gerek de yoktu, ben bunu sırf kendimi rahatlatmak için yapacaktım. Hakikaten de öyleydi, elle gelen düğün bayramdı. Asıl acı gerçek de buydu. Yalnızca edebiyat öğretmeni değildi kötü olan, bundan ötürü çok göze battığı da yoktu, halinden utandığı da. Öğretmenlerimizin ekserisi öğretmenlik vasfı taşımıyordu.
Bugünküler daha beter. Görünüşe, gidişata bakılırsa gelecektekiler daha da beter olacak.
Sayfa başına git