_
Büyük haline buradan bakılabilir. |
Adı Dünyevi Zevkler Bahçesi. Bugün Madrid'deki Museo del Prado'da bulunuyor. Bosch, burada pek çok insanın neredeyse her çağda hayalini kurduğu zevkleri çizmiş. Bu bahçede "kalıcı bir barış" ve "sınırsız bir özgürlük" her şeye egemen olmuş durumda; resim ayrıntılarıyla incelendiğinde ilk göze çarpan şey bu. Siz de ilk bakıştan sonra öyle düşünür müsünüz bilmem, ben öyle algıladım. Çünkü, bakıyorsunuz bütün insanlar ve hayvanlar bir arada, dostça, dertsiz tasasız, hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir zevke dalmışlar. Kelimenin tam anlamıyla, tüm insanlar ve de hayvanlar oyunda oynaştalar. Mekân zevkler bahçesi olunca başka türlüsü de mümkün değil zaten.
Yazının buraya kadarını, altı ay kadar önce, spontane yazmıştım. Ertesi gün devam ederim diye düşünmüştüm ama unutmuşum, ancak şimdi devam edebiliyorum işte.
Doğal olarak tablo hakkında biraz bilgi sahibi olmak gerekti. Wikipedia'ya baktım. Oradan, bu tablonun, yukarıda da dedim, Madrid'de, Prado Müzesi'nde olduğunu öğrendim. Bu müzede bulunan 15 başyapıttan biriymiş bu.
Müzenin resmi internet sitesine girdim. Bu tabloya ilişkin şunlar yazılı:
Üç parçalı bu tablonun sol panelinde cennet ve burada Havva'nın yaratılışı ve yaşam pınarı; sağ panelinde ise cehennem tasvir edilmektedir. Resmin tamamına adını veren orta bölüm ise yaşamdaki haz ve zevkleri temsil etmektedir. Cennetle cehennem arasında kalan bu zevkler, günaha yapılan bir göndermeden başka bir şey değil; kendini türlü dünyevi zevklere kaptıran insanlığı resmediyor.
Resimde, anlamı daha bir gizemli olan temsillerin yanı sıra, erotizmi temsil eden güçlü göndermeler de vardır. Çiçeklerin geçici güzelliği ve meyvelerin tadı kırılganlığa ve mutlulukla eğlencenin geçici karakterine yönelik bir mesaj veriyor. Bu mesaj, resimdeki belli gruplarca da doğrulanmakta, örneğin, sol tarafta cam bir fanusta bulunan çift, büyük olasılıkla bir Hollanda atasözüne göndermede bulunuyor: "Mutluluk cama benzer, kısa sürede kırılır".
Üç parçalı tablo kapandığında, içinde Tanrı'nın da bulunduğu, dünyanın yaratılışının üçüncü gününü tasvir eden flu renkli bir görünüm elde edilir. Orta parçanın üstüne kapanan kenar parçaların üstünde de şunlar yazılıdır: "O öyle dedi ve her şey oldu" ve "O emretti ve her şey yaratıldı".
Ahlak dersi vermeye yönelik olan bu yapıt, Bosch'un en esrarengiz, karmaşık ve güzel yaratılarından biridir. Bosch bunu yaşamının sonlarına doğru yapmıştır.Demek ki ben yanılmışım. Evet, adam bir zevkler bahçesi çizmiş ama asıl amacı ahlak dersi vermekmiş. Hem, bu bahçeyi cennetle cehennem arasına yerleştirmiş olması da amacını yeterince açıklıyor zaten. Klasik tablolara karşı ilgim var ama sanat tarihine aşina değilim ne yazık ki, bunu bahane ederek bu tabloda anlatılmak istenenleri de yeterince anlamamış olmayı pek kafama takmadım doğrusu.
Bu tabloyu ilk gördüğümde –yedi-sekiz ay önceydi– nedense yüzlerce ayrıntı arasında dikkatimi bir tanesi çekti. Resme yukarıdaki boyutuyla bakıldığında fark edilmesi imkânsız.
_
İşte, sözünü ettiğim ayrıntı bu. İşaretledim ama çok küçük olduğu için ne olduğu yine anlaşılmıyor. |
O yüzden bir de böyle bakalım. Ne olduğunu kestirebildiniz mi? |
Ona değil de, ben asıl cennete şaşırdım. Tablonun sol bölümü cenneti, sağı ise cehennemi tasvir ediyor dedik. Ne var ki bu cennette hayvanlar birbirlerini yiyorlar. Derinlemesine bir araştırma yapmadım, Bosch'un bununla ne anlatmak istediğini de yine anlamadım ama gerçekten şaşırdım. Alttaki detayda görüyorsunuz, ne olduğunu kestiremediğim bir hayvan bir ceylanı yiyor. Bu nasıl bir cennettir? Zaten zavallı ceylanlar bu dünyada binlerce yıldır diğer hayvanlara yem oluyorlar, cennette de böyle olacaksa hiç olmasın daha iyi. Ayrıca, yine cennette bir kedi bir fareyi almış götürüyor, kocaman iki kuş bir kurbağayı parçalıyor, yine ne olduğunu anlamadığım bir hayvan bir diğer kurbağayı yakalamış. Kafamızdaki cennete uymuyor, değil mi?
Buna karşılık cehennemde de keyfi yerinde olan insanlar var sanki. Müzikle falan uğraşıyorlar. Bu cehennem de bildiğimiz cehennemlerden değil anlayacağınız.
***
Sanatçıların, özellikle de adı tarihe geçmiş olanların hayal gücüne şapka çıkarmamak elde değil. O bir, bir de resim yeteneği neredeyse sıfır olan biri olarak, bunca ince ayrıntının nasıl bir araya getirildiğine de şaşırıp ayrıca şapka çıkarıyorum. Şimdilik fazla uzatmayayım. Bir-iki tablonun daha üstünde konuşacağım. Birkaç gün içinde yazarım bir şeyler. (Umarım birkaç günü geçmez). Burada sözünü etmek istediğim bir tablo daha var. Yaşlı Bruegel'i duymuşsunuzdur, o da Hollandalı, Jheronimus Bosch'un vatandaşı, onu duymamışsanız bile en ünlü yapıtı olan Babil Kulesi'ni mutlaka görmüşsünüzdür. Aslında Bruegel iki Babil Kulesi çizmiştir, biri Babil Kulesi, öbürü Küçük Babil Kulesi, şurada ikisini de görebilirsiniz. Ancak, sözünü etmek istediğim tablo başka biri. Ben de beş-altı ay öncesine kadar Bruegel'in yalnızca Babil Kulesi'ni biliyordum. Onun bir de Hollanda Atasözleri adlı bir tablosu var ki sormayın, enfes bir şey. Sanatsever bir doktorun TIPaTIP adlı bloğunda rastladım. Çeşitli Felemenkçe atasözlerinin resmini yapmış Bruegel. Örneğin ikiyüzlüler için söylenen bir atasözleri var, "Bir elinde ateş, öbüründe su taşıyana asla inanma" diye, resimdeki onlarca insandan biri tam da bunu yapıyor, bir elinde ateş, öbüründe su taşıyor. Geçen nisan ayında, ben tam da Bosch'un bu tablosu üzerine bir şeyler yazmayı tasarlarken gördüm Hollanda Atasözleri'ni, ondan ötürü andım burada.
Fazla uzatmayayım, zaten bloglarda uzun yazılar fazla okunmaz, bunu çok iyi bilirim. (Sahi, buraya kadar okudunuz mu, helal olsun size!). Son olarak Dünyevi Zevkler Bahçesi'nin kapalı halini de gösterip, size sağlıklı günler dileyeyim. Ama bu tablo üzerine söyleyeceklerim daha bitmedi, kafam çok dağınık, toparlamak için uğraşmak istemiyorum açıkçası. Daha sonra artık... Sağlıkla kalınız.
Eline sağlık yeğen (ne de olsa Sokrates akrabamız sayılır), çok ilginç ayrıntılar tabloyu müthiş keyifli hale getiriyor. Resimler, eserler ancak böyle açıklamalarla doğru yerleşiyor insanın kafasında. Kasımda Hollanda'ya gideceğim, ressamın ismini verdiği Bosch kasabasındaki müzesini gezme fırsatı bulursam ne ala...
YanıtlaSilTeşekkürler bu güzel yazı için
Sağolun dayı, ben teşekkür ederim. Sanattan sizin kadar anlamasam da, naçizane bazen bir şeyler karaladığım oluyor işte böyle. Bir de Atina Okulu hakkında bir şeyler söylesem içim rahat edecek, bakalım.
SilBu arada sizin kitaplarınız da varmış. Blogunuzu takip ediyordum kaç aydır, ama açıkçası yeni öğrendim. İlaç Kokulu Kitap, Yüksek Ateşli Kitap ve Dolgun Nabızlı kitap doğrusu çok ilgi çekici adlara sahip, insan ister istemez meraklanıyor içerikleri hakkında. Umarım okuma fırsatım olur. Ayrıca, son kitabınız da yine ilgi çekici, "insancıl bir tıp"ın bugünkü Türkiye şartlarında mümkün olup olmayacağını kendime sormuşluğum çoktur. Geçen yıl mı çıktı, Tıp Bu Değil adlı o kitabı da okumak istiyorum çıktığından beri.
Kültür ve sanatla bu denli bütünleşmiş bir hekimle, internetten de olsa tanışmış olduğuma çok memnun oldum. Yine bekleriz.
Sağlıkla kalınız.