Kapitalizmin henüz bizim köye uğramadığı zamanlarda köylülerden birinin aklına filanca ustaya bir mutfak rafı yaptırmak gibi olabildiğince parlak bir fikir geldi bir gün. Fikrin parlaklığı oranın bir köy olmasından ileri geliyordu elbette. Sözgelimi, bir köy değil de bir kent olsaydı, mutfağa duvarlardan birini kuru kuruya kaplayacak bir raf yaptırıp taktırma fikri herhalde alelade bir fikirden öteye geçmezdi. Rafı yapıp mutfağın duvarına çaktı usta. Köylük yerde, bilirsiniz, her yeniliğin hemen yayılması gibi bir gelenek vardır. Biri evine yeni bir şey aldı mı ötekiler de ardı ardına alırlar aynı şeyden. Bizim köylüler de mutfaklarının duvarına raf yaptırmak için sıraya girdiler. Usta da rafları yapıp duvarlara çaktı. Fakat bir gün fark etti ki, insanlar eserini beğenip övüyorlar da hiç onun adını anan yok. Yaptığı rafların karşılığında hakkını alıyordu elbette. Almasına alıyordu da, aldığı el emeğinin hakkıydı, halbuki o, edilen iltifatlardan da hakkını istiyordu. İltifatlar da, dedim ya, ona değil eserine, yani yaptığı raflara ediliyordu. İşte o günden sonra usta yaptığı rafların üzerine adını yazmaya başladı. Böylece kendi hakkını sembolik olarak kendisi almış oluyordu.
***
Yazar da tıpkı usta gibi el emeğinin karşılığı dışında iltifat bekler mi acaba? Beklememesi için bir neden göremiyorum ben. Son hesaplaşmada usta da yazar da emek harcayarak ortaya bir yapıt çıkarmışlardır. Harcanan emeğin yalnızca kol gücünden ibaret olmadığı, işin içinde kafa gücünün, ve tabii bir de gönül gücünün olduğu da bilinmelidir. Gelgelelim, ustanın köylülerden aldığı para, yazarın satılan kitabından aldığı para yalnızca el emeğinin karşılığı olarak görülür. Peki, acaba yazar da usta gibi para dışında iltifat da bekler mi? Bir diğer soru da şu, acaba yalnızca kitaplarından elde ettiği parayla yetinen, gerisini önemsemeyen, yani iltifat beklemeyen yazar var mıdır?
Fakat bu iki sorunun yanında üçüncü bir soru var ki asıl merak ettiğim de o. Acaba sürekli yapıtından söz edilip kendinden hiç söz edilmeyen yazar, yani, deyiş yerindeyse aradan çıkarılmış olan yazar, tıpkı bizim köydeki usta gibi bir tür kıskançlık krizine girer mi? Eğer bu sorunun yanıtı evetse, bu kıskançlığı gidermek için yazar ne yapar? Ustanın yaptığını yapmaz kuşkusuz. Yaptığı rafların üzerine adını yazıyordu usta. Ama zaten yazarın adı da kitabın üzerinde yer alıyor. Alıyor almasına da, rafla kitap bir değil ki...
Hakikaten meraklık bir mesele. Kitabından söz edilip kendinden hiç söz edilmeyen yazar evinde Facebook'un karşısına geçip suratını sarkıtıyor mudur?
Okuyacağı kitapta, arka kapakta yazılanlardan daha fazla şey olduğunu bilen biri, okur olmaya yaklaşmış bir okuyucudur. Okuyacağı kitapta, arka kapakta yazılanlardan bütünüyle ayrı şeyler olduğunu bilen biriyse gerçek bir okurdur. Çünkü kitabı yazan yazardır, arka kapağı yazansa editör.