Ben de anlamadım ki! Kimi kampus olması gerektiğini söylüyor kimi kampüs. Kimi kampus yazıp kampüs diye okumamız gerektiğini söylüyor kimi nasıl okuyorsak öyle yazmamız gerektiğini.
Geçen sene Afyon Kocatepe Üniversitesi'ne gitmiştim orda da şöyle yazıyordu: Ahmet Necdet Sezer Kampusü. Al başına belayı. Yarın öbürgün de biri kalkar kampüsu yazarsa hiç ama hiç şaşırmayalım.
Şüphesiz bu sorunun kaynağı kampus kelimesinin yabancı kökenli olması. Latince bir kelime. Türkçe'de bu kelimenin başka bir biçimi olan kampı da kullanıyoruz zaten. campın sonuna Latince çoğu kelimenin sonuna gelen -us ekini getirdiniz mi oluyor size campus. Buraya kadar herhangi bir problem yok. Problem bizde başlıyor. Kelimeyi nasıl okuyacağız?
Bilindiği gibi Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte dil devrimi de yapıldı. Arap alfabesi kaldırıldı yerine Latin alfabesi getirildi. Bir dil, yazıldığı alfabenin hangi dilin alfabesi olduğuna bağlı olarak o dilin etkisi altına girer. Oradan çokça kelime ithal eder. Bu biraz da doğal bir durum. Dilin doğasında var. Nitekim Osmanlıca'da çok fazla Arapça ve Farsça kelime vardı. Cumhuriyetle birlikte Türkçe Latin alfabesini kullanmaya başlayınca da doğal bir süreç içinde hızla Latince kökenli kelimeler girdi Türkçe'ye. Tabii bu transfer direkt Latince üzerinden olmadı. Neredeyse tamamı, Latin dil ailesinin bir mensubu olan Fransızca'dan girdi. Bunun da sebebi, o zamanki aydın, bürokrat, yüksek memur, saray erkanı gibi kesimlerin birincil yabancı dilinin Fransızca olmasıydı. Bugün nasıl ki İngilizce dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye'de 'temel yabancı dil' durumundayken o zaman da İngilizce'nin bugünkü konumunda Fransızca vardı. Dolayısıyla da Türkiye'de alfabe değişirken binlerce, hatta onbinlerce Latince/Fransızca kelime girdi Türkçe'ye. İşte campus da bunlarda biri.
Şunu da belirtmek gerekir; Latin alfabesinin kullanıldığı çok sayıda dil var ve bu alfabe değişik dillere göre bir takım değişiklikler gösterebiliyor. Türkiye'de dil devrimi yapılırken de Latin alfabesi Türkçe'nin ses yapısına bakılarak bir takım küçük değişikliklerden geçirilmiştir. Mesela c işareti İngilizce'de kimi zaman s kimi zaman k; İtalyanca'da kimi zaman ç; Türkçe'de ise her zaman c sesi verir.
Şimdi meseleyi çözebiliriz sanırım. Aslı campus olan kelimeyi Türkçe'de nasıl okumalıyız? Bu kelimeyi de yukarda belirttiğimiz gibi Fransızca'dan aldık. Fransızca'dan aldığımız çoğu kelimeyi de bu dilde nasıl okunuyorsa öyle okuyup yazdığımız için campus kelimesini Fransızca'da okunduğu şekliyle, yani kampüs diye okumamız ve yazmamız gerekir. Öyle ya, madem çoğu kelimeyi bu kurala göre okuyup yazıyoruz bunu da bu şekilde kullanmamız gerekir diye düşünüyorum.
23 Ağustos 2007
Çeşme Notları
Nihayetinde Çeşme'yi de görmeye muvaffak oldum. Çeşme'yi çok merak ediyordum doğrusu. Nedenini tam olarak bilemiyorum ama sanırım yazılı ve görsel medya organlarının çok şişirmesinden dolayı benim Çeşme'ye merakım da günbegün bilinçaltında şişedurmuş.
Çeşme'ye varır varmaz öncelikle Bodrum'la karşılaştırmaya çalıştım, ufaktan bir göz kararıyla. Çünkü Çeşme'yi genelde Antalya ve Bodrum'la birlikte telaffuz ediyorlar. Yalan söylemiş gibi olmayayım, bu arada Çeşmelileri de üzmüş olmayayım ama sanırım Çeşme'nin son yıllarda bu kadar öne çıkarılma sebebi İzmir'e bağlı olması. Bana öyle gibi geliyor.
Antalya ve Bodrum'la karşılaştırdıkta Çeşme'nin daha çok yol alması gerektiği kanısındayım. Türkiye'de turizm söz konusu oldu mu Antalya'yı zaten ayırıp bir kenara bırakacaksınız. Antalya yazlık turizmin başkenti. Bodrum ise bugün artık gerçek anlamda bir yaz turizmi markası. Turizm altyapısının oluşturulması Bodrum'da görece daha eskiye dayanıyor.
Çeşme daha çok İzmir'in yazlığı görüntüsü veriyor. Bir nevi de öyle zaten. Son yıllarda turistik yatırımlar artmış, hemen göze çarpıyor ancak Çeşme'nin henüz Bodrum'la, hele Antalya'yla kıyaslanacak kıvama geldiğini düşünmüyorum. Bodrum'un bugün artık beldeleri bile tanınan/bilinen/duyulan yerler. Göltürkbükü, Yalıkavak, Turgutreis vs. Antalya, Bodrum bir tarafa, Marmaris, Kemer, Alanya gibi genelde ismi ilk ağızdan okunmayan merkezler bile Çeşme'ye göre daha çok yol katetmiş konumdalar.
Bu yazıyı yazmamın nedeni Çeşme'yi küçümsemek değil elbette. Antalya ve Bodrum'la kıyaslanmayacağını söylüyorum ama yazlık turizm söz konusu oldu mu buralarla neresi karşılaştırılabilir ki Türkiye'de? Amacım Çeşme'nin bahsedildiği kadar olmadığını kendimce göstermek.
Çeşme'ye varır varmaz öncelikle Bodrum'la karşılaştırmaya çalıştım, ufaktan bir göz kararıyla. Çünkü Çeşme'yi genelde Antalya ve Bodrum'la birlikte telaffuz ediyorlar. Yalan söylemiş gibi olmayayım, bu arada Çeşmelileri de üzmüş olmayayım ama sanırım Çeşme'nin son yıllarda bu kadar öne çıkarılma sebebi İzmir'e bağlı olması. Bana öyle gibi geliyor.
Antalya ve Bodrum'la karşılaştırdıkta Çeşme'nin daha çok yol alması gerektiği kanısındayım. Türkiye'de turizm söz konusu oldu mu Antalya'yı zaten ayırıp bir kenara bırakacaksınız. Antalya yazlık turizmin başkenti. Bodrum ise bugün artık gerçek anlamda bir yaz turizmi markası. Turizm altyapısının oluşturulması Bodrum'da görece daha eskiye dayanıyor.
Çeşme daha çok İzmir'in yazlığı görüntüsü veriyor. Bir nevi de öyle zaten. Son yıllarda turistik yatırımlar artmış, hemen göze çarpıyor ancak Çeşme'nin henüz Bodrum'la, hele Antalya'yla kıyaslanacak kıvama geldiğini düşünmüyorum. Bodrum'un bugün artık beldeleri bile tanınan/bilinen/duyulan yerler. Göltürkbükü, Yalıkavak, Turgutreis vs. Antalya, Bodrum bir tarafa, Marmaris, Kemer, Alanya gibi genelde ismi ilk ağızdan okunmayan merkezler bile Çeşme'ye göre daha çok yol katetmiş konumdalar.
Bu yazıyı yazmamın nedeni Çeşme'yi küçümsemek değil elbette. Antalya ve Bodrum'la kıyaslanmayacağını söylüyorum ama yazlık turizm söz konusu oldu mu buralarla neresi karşılaştırılabilir ki Türkiye'de? Amacım Çeşme'nin bahsedildiği kadar olmadığını kendimce göstermek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)