Rüyamda Grigorya Çili elinde bir bardak suyla buğday tarlamızın içinde duruyor. Geç bir güz yaşanıyor. Sararmış başaklar soğuyan mevsime inat, başlarını havada tutuyorlar. Bir şey olacak, başakların tavrından, havanın kendisinden belli, bekliyorlar. Grigorya Çili yavaş adımlarla yürümeye başlıyor. Az sonra tarlanın ortalarına varınca önünde tüm heybetiyle mermerden bir heykel beliriyor. Merdivenli kaidesinin üstünde oturmuş, başı omzunun üzerinden sağa çevrik, doğuya bakıyor. Grigorya Çili yanına varıyor. Merdivenden yukarı çıkıp heykelle aynı hizaya geliyor. Durup biraz bekliyor, bakışlarını mermerin gözlerine dikiyor. Neden sonra elindeki suyu heykelin yüzüne boşaltıyor. Bunu böyle yapmasıyla tekmil başakların başları önlerine düşüyor. Ardı sıra bir ses işitiliyor, mermerden heykel yarılmaya başlıyor. Direniyor. Fakat Grigorya Çili bardağın dibinde bıraktığı suyu da üzerine döküyor. Ve hayli belirgin bir sesle çatlayan heykelin her bir parçası etrafa, başakların üzerine düşüyor. Ve bu denizsiz diyarda uzaktan bir martının upuzun çığlığı duyuluyor. Dehşetengiz bir edayla, kan ter içinde uyanıyorum.
***
Bütün bu güzellikler bizim olacak demiştin,
oysa ışığın yok artık, parıltımız karardı, ateşimiz
söndü.
—Yannis Ritsos
Hayra yoralım hayır gelsin.Mutlu yillar
YanıtlaSilMerhaba Sibel hanım, hoş geldiniz. Teşekkür ederim, size de mutlu yıllar dilerim.
SilMerhaba,
YanıtlaSilUzun zamandır blogları, bu arada sizin bloğu da takip edemedim. Elbette çok şey kaçırmışımdır.
İnşallah yeni yılda, yeni bir heyecanla bloglarınızdan yararlanmaya çalışacağım.
Her gününüzün yeni olmasını, her anınızın mutlulukla dolmasını dilerim.
Çok teşekkür ederim Sabahattin hocam. Size de mutlu, huzurlu bir yıl diliyorum.
SilHayırlara vesile olsun inşallah, ilginç bir rüyaymış.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Beyaz Yakalı, evet, sahiden de çok ilginç bir rüyaydı,insanın tekrar görmek isteyeceği türden.
Sil