Ramazan Efendi bizim kedimiz. Eşek kadar bir kedi, rengi kara, göğsünde azıcık beyazlık var. Kaç yıldır bizim evde, vallahi ben de bilmiyorum. Bizde doğdu zaten. Anası da bizim kedimizdi. Ramazan üzerine bir yazı yazmak da uzunca süredir aklımda aslında. Çok ilginç bir kedi. Dışarı çıkıp gezip tozduğu oluyor elbette ama sokağı hiç görmedi. Sokaklarda yaşayan, çöplerden beslenen soydaşlarının nasıl bir hayat sürdüğünden bihaber. Buna rağmen sokak kedileri yanına yanaşamıyorlar bunun, dövüyor hepsini, bazılarını yaralıyor. Normalde durum bunun tam tersidir, sokağın o sert yüzüyle henüz bebekken tanışan kediler, yaşamlarını sürdürebilmek için her türlü zorluğun üstesinden gelmeyi öğrenirler. Böylece değil evcil kedilerden, köpeklerden bile korunmasını bilirler. Fakat işte, ne diyorsam o, bizim hayatı boyunca bir geceyi olsun sokakta geçirmemiş Ramazan'la baş edemiyorlar. Nedir, anlamadım ki.
![]() |
Henüz isim de koymadık. Çeşitli öneriler var. |
Hayatım boyunca evimizde bir kez kuş besledik. Komşumuzun oğlu E. getirmişti onu bize. E. çobandı, bir akrabamızın çobanı, sabahtan akşama kadar çobanlık yapıyor, akşam da evine dönüyordu. Dönerken, bize uğrayıp bir saat kadar televizyon izleyip evine gidiyordu. Bir akşam elinde yaralı bir serçeyle geldi. Serçenin kanlı kanadını hatırlıyorum, ne olduğu üzerine fikir üretmeye çalıştılar ama kesin bir şey söylemedi kimse, hiçbir zaman da o kuşun nasıl yaralandığını bilemedik. Bir kedinin pençelerinden mi kurtulmayı başarmıştı, çocuklar mı onu o hale getirmişti, anlayamadık. Uçamıyordu, çünkü kanatlarının tüyleri hep yolunmuştu.
Annemler hemen kuşu alıp yaralarını sarmaya koyuldular. Keşke ölmese diyorduk hep içimizden. Ölmedi. Yarası tez zamanda iyileşti ve inanır mısınız, evin bir bireyi haline geldi. Kafes filan da yoktu ha, öylece bizimle yaşıyordu evin içinde. Geceleri bile nereye isterse oraya tünüyordu. Birkaç ay geçti. Kuşumuz –nedense bir isim de koymamıştık– artık enikonu kanatlanmıştı. Evin içinde dilediği yere uçuyordu. Bizim kullandığımız her yerde o da vardı. Bir bakıyordun mutfakta, bir bakıyordun misafir odasında. Yemek yerken, çay içerken de elbette hep bizimleydi.
Günün birinde kuşumuz birdenbire ortadan kayboldu. İçeride, dışarıda aramadığımız, sormadığımız yer kalmadı, kuşu bulamadık. Kedinin kapıp götürdüğü, artık kanatlandığı için başını alıp gittiği şeklinde yorumlar yapıldı ama ne çare, kuşu geri getirmeye yetmedi. Serçemiz bizi bırakıp gitti.
Evcil kuşlarla balıklara çok üzülüyorum. Bütün bir ömürlerini kafeste geçiriyorlar. Ama elimden ne gelir ki? Bıraksan gidip doğada yaşayamayacak, ölüp gidecekler. Bize iyice alışsınlar da baharda havaların ısınmasıyla Ramazan'ı gece dışarıda tutarız, bunlar da biraz odada filan gezinirler.
(İnsanlar da bir zamanlar yabaniydi. Cennet denen doğada bir başlarına yaşıyorlardı. Sonra Tanrı onları evcilleştirmeye karar verdi.)