Şubat 2011 hayatımın en berbat şubatı oldu. Hani sık sık karşınıza çıkar ya, daha önce ciddi bir rahatsızlık geçirdiniz mi, diye. Benim o tarihe kadar bu soruya cevabım hayır'dı. Şubatın başlarında geçirdiğim yüz felci bana ziyadesiyle rahatsızlık verdi. Artık şans mı dersiniz kader mi, bu yüz felci denen hastalık yirmi günde de geçebiliyor bir yılda da. Benimki aylar aldı. Neredeyse bir yıl olacak ve hâlâ hissediyorum etkilerini.
O günlerde hep söylediğim bir şeyi hâlâ tekrarlayıp duruyorum. Başıma bunun geleceğini bilsem asla askere gitmez, erteletebildiğim kadar erteletirdim. Gerekirse 40 yaşında gider bundan da gocunmazdım.
Sadece yüz felci olmakla kalsam iyiydi. Eskişehir Asker Hastanesine gittim. Nöroloji doktoru normalde bir binbaşı ama hasta bakmıyor. Onun yerinde genç, toy mu toy bir asteğmen var. Büyük ihtimal fakülteyi bitirir bitirmez askere gelmiş. Hiçbir şeyden anlamıyor. İşin kötü tarafı çok iyi biri. Hem de ziyadesiyle iyi. Ne yapacağını bilmediği için beni kulak-burun-boğazcı yüzbaşıya gösteriyor. Yazacağı ilaçları ve kullanım şekillerini de bu yüzbaşı söylüyor. Bizim asteğmen biraz da çekingen, bana bir hafta istirahat yazıyor ama yüzbaşıya söyleme, diyor.
Çıkıp geliyorum. Bir hafta yatacağım. İlaçlarımın gelmesi iki üç gün gecikiyor. Gündüzleri herkes işinin başında, genelde yalnızım koğuşta. Boyuna kitap, gazete okuyorum. Bir an önce iyileşmek için dua ediyorum. Ne kadar zormuş böyle yaşamak Allahım!
Bir hafta yatıyorum. Sonra tekrar pastanedeki işime devam ediyorum. Birkaç gün sonra da kontrole gidiyorum. Ali asteğmenin hiç gönlü yok ama, hastanede yatmam gerektiğine karar veriyor. Dedim ya, çekingen biri, hiç inisiyatif alamıyor. Hayatımda ilk defa bir hastanede yatıyorum. Alt tarafı askere geldim, daha şimdiden başıma gelmeyen kalmadı. Velhasıl, şubat ayı da hastanede yatarak geçiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.
Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.