Halk dilinde buna tıkanma deniyor herhalde. Bilimsel makale gibi ciddi yazılar yazıyor olsun, blog yazısı gibi basit yazılar yazıyor olsun, ve hatta gazetelerdeki köşe yazısı gibi pespaye yazılar yazıyor olsun, yazmayı öyle ya da böyle kendine iş edinmiş herkesin zaman zaman başına gelen bir durumdur galiba bu tıkanma durumu. Karikatürist Latif Demirci'yi bir zamanlar takip ederdim, bilen bilir, onun Press Bey diye bir köşesi vardır, orada da sıklıkla bu tıkanma sorunu dile getirilirdi. Hâlen de getiriliyordur muhtemelen. Ben bazı köşe yazarlarının, galiba büyük çoğunluğunun, tıkanma durumlarında kullanılmak üzere önceden yazı yazıp yedekte beklettiklerini de Press Bey'den öğrenmiştim.
Köşe yazısı dedim de, gazete takip etmeyi tamamen bıraktım sayılır. Son olarak ne zaman bir gazete aldığımı da hatırlamıyorum. Allah internetten razı olsun.
*
İlham bir erkek ismidir. Halbuki kadın ismi olarak daha çok iş yapardı. İlham perisinden çağrışımla yani. Aklıma olur olmaz şeyler de gelmiyor değil hani. Durduk yerde bir şeyleri merak etmeye başlıyorum. Acaba, diye soruyorum kendime örneğin, Tanrı kutsal kitapları yazarken hepsini bir kalemde mi yazdı, yoksa o da oturup ilham perisinin gelmesini mi bekledi? Bizzat kendisi mi yazdı, yoksa meleklerinden birini kendine sekreter yapıp da ona mı yazdırdı? Merak edip duruyorum işte. Bazı insanlar hiç merak etmiyor. Ne güzel iş yahu. Dedemlerin bir tavuğu vardı, o da hiç merak etmiyordu. Öyle dolanıp duruyordu.
*
Gündelik yaşamımızın olmazsa olmazlarından Google Usta bugün itibariyle logosunu değiştirmiş bulunuyor. İşte bu gördüğünüz yeni logo. Hayır, bu söylediklerimle bir ilgisi yok, aklıma geldi söyleyiverdim öyle. Google büyük bir şey tabii. Google'lamak diye bir fiil de çıkmış zaten. Google isim kök, -la isimden fiil yapım eki, -mak zaten mastar eki; google'lamak: Bir şeyi Google'a sormak. Yok yok, iyiyim ben, endişelenecek bir şey yok henüz.
*
Ne diyorduk... İlham perisinin sırrı nedir acaba? Her bir şeyi araştıran Batı üniversiteleri neden bu konuyu araştırmaya henüz yeltenmemiş olabilirler? Yoksa gizliden mi araştırıyorlar? Ben yarın Harvard, Oxford, Chicago, Stanford gibi dünyanın belli başlı üniversitelerinin ilgili departmanlarına birer e-posta göndererek bu meseleyi soracak, akabinde de takipçisi olacağım. Nedir yani, ilham perisi bu ilhamı nereden getiriyor? Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
*
Bu arada, ağustos bitmiş, eylül gelmiş, haberimiz yok. Tabii, eylül dedin mi millet sonbahar geldi deyip ortalığı velveleye veriyor hemen. Sakin olmak gerekiyor tabii, yazın bitmesine daha yirmi iki gün var. Az buz değil. Bütün bunlar algı yönetimi işte. Henüz daha ilkokulda kafalara sokuluyor. Yok efendim, haziran - temmuz - ağustos yaz aylarıdır, yok eylül - ekim - kasım güz aylarıdır filan. Haziranın neresi yaz ayıdır arkadaş? Üçte ikisi bahar, üçte biri yazdır, şu halde haziran bal gibi de bahar ayıdır. Ben başbakan olursam bizzat böyle şeylerle mücadele edeceğim. Coğrafyayı bile anasından doğduğuna pişman etmiş bu sistem.
*
İyi değilim çocuklar. Hiç içmeden sarhoşum şu an. Vallaha. Bildiğin sarhoş yani. Size de oluyor mu? Şayet oluyorsa çok sevineceğim, yalnızca bana olmuyormuş diyeceğim, normal bir şeymiş demek ki diyeceğim. Elle gelen düğün bayram diyeceğim. Bugün gene neyse de, siz beni dün görecektiniz. Önceki gece otobüste geçti. Sabah sekiz buçuk civarında eve geldim, öğle üzeri yatağa girdim, sanırım hemen uyudum, ikindi vakti de uyandım. Böyle durumlarda hep allak bullak olurum, nitekim dün de oldum. Fakat bugün niye böyle sarhoş gibiyim anlamadım. O değil de, tam bir saattir bu yazıyı yazıyorum yahu, el insaf yani.
*
Bugün kendime on beş liraya bir saat aldım. Kadranında ne sayı var ne işaret ne bir şey. Saatin kaç olduğunu öğrenmek için telefonu çıkarıp bakıyorum. Zaten kolumda saat yokken de hep öyle yapardım. Madem öyle, saati ne demelere aldın be adam, diye soracak olursanız, sanırım şeklini şemalini çok sevdim. Eğer siz de isterseniz dükkânın yerini tarif edebilirim.Her şey bir yana, şu an bir V-V olsaydı hiç fena olmayacaktı yani.
Eheh, tatlı cümleler :)
YanıtlaSilSokrates'in Yeğeni Sendromu' nu kısa sürede atlatacağını umuyorum :)
Yazıyı yazarken şeker yiyordum sanırım, tatlılığı bundan. :)
Silbenim için de "Mari Antrikot'un Artema Sendromu" uygundur bence:)))))
YanıtlaSilMerakımı bağışla hocam, artema ne ola ki? :)
Silahhh ciğerimden vurdun beni be Sokrates...herkesin benden genç olduğunu unutuyorum :))) Artema armatürlerinin bir reklamı vardı yıllar yıllar önce (M.Ö. :))) orada aç kapa aç kapa artema diyorlardı:)))
SilŞimdi anladım. :) Ben Vitra Artema diye bir şeyler hatırlıyorum. Lafı açılmışken, eski reklamlar da güzeldi yani.
SilSevgiler...
güzel bir çevirme oldu, bizden de sevgi selam:)
SilSokrates'in Yegeni Etkisi bana da sık sık ugruyor malesef :)
YanıtlaSilBunun böyle yaygın bir mesele olduğu anlaşılırsa bilim insanları boş durmaz, buna bir çare ararlar kesin. :)
SilSevgiler...
Bir de ilham gelse ne olacaktı acaba, daha kaç sayfa yazacaktınız bayım?
YanıtlaSilYalnız şuradan fazla değil 200 'blogger' orada burada Sokratesin Yeğeni etkisi'nden bahsederek yazılar yazsa, aynen dediğin gibi literatüre geçeceğine eminim. Yazıların içinde çok olağan ve eskiden beri herkes biliyormuş gibi bu sendroma tutulunduğundan bahsedilecek. Küçük bir de hikaye, yok efendim sokrates zamanında şöyle demiş vs. Bir bakmışsın kavram olarak oturmuş. :-)
V-V nedir sahi?
Acaba adını anınca mı geliyor ilham perisi? Bak aklıma takıldı şimdi. Bundan böyle ben kendisinden söz edince adını büyük harfle başlatacağım, hatta koyu yazacağım İlhan Perisi, işte böyle. :)
Sil*
O halde bugünden tezi yok bu etkiden söz edelim. Bakarsın tutar. :)
*
V-V ne demektir? Tabii, hemen yanıtlayalım. İşte bu V, ve bu da V.
Sevgiler...