25 Eylül 2016
Güz
Kendimi bir akasyanın gölgesine gizlediydim. Güz iyicene gelmişti. Handiyse tüm yaprakları dökülmüş ağacın dallarının arasından güz güneşi üzerime vuruyor, içimi ısıtıyordu. Belki de gizlenmek için başka bir yer bulmak istemeyişim bundandı. Bir dilenci olduğumu düşündüm bir an. Kendi de çaresiz olan bir akasyanın dalları arasından biraz güz güneşi dilenen bir dilenci. Utandım. Bir horoz yerleri eşeliyordu. Ne güz umrundaydı ne bir şey. Galiba bir horoz için mevsimler yoktur. Yaşamak vardır ve zamanı gelince ölmek. Deniz buraya hem yakın hem uzaktı. Bilhassa bir horoza çok uzaktı. Denizin kıyısındaki bu harap olmuş kentte yaşayan horozların çoğu denizi göremeden, burada bir deniz olduğunu bilmeden yaşayıp gidiyorlardı. Önceki gün bir öyküsünü yarım bıraktığım Ölmüş Yazar O.K.yi düşündüm. O da güzden dem vuruyordu. Belki horozlardan da vurmuştur. Nasıl yaşadı, nasıl öldü, kim bilir? Güzün ne denli acıtıcı bir mevsim olduğunu insan kaç yaşında idrak etmeye başlar? Güz başlı başına bir tarih de olabilir aslında.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Belki de daha bir çok şeyi idrak edemeden öylece yaşıyoruz :(
YanıtlaSilBen de öyle düşünüyorum. Selamlar...
Silİlk kez sabahı haber vermeyen; ama deniz kenarında belki de denizden habersiz yaşayan horoz öyküsü okudum. Değişikti :)
YanıtlaSilBelki de bu kentin insanlarından huy kapmışlardır.
SilSelamlar...
Merhabalar,
YanıtlaSilÖncelikle çok güzel bir bloga sahip olduğunuzu belirtmek isteriz.
Blogger'lara ücretsiz olarak domain sponsoru oluyoruz. Sadece blogunuzda ajansımızı tanıtan bir yazı yazmanızı rica edeceğiz. Eğer ilgilenirseniz https://www.creamive.com'dan bize ulaşabilirsiniz :)
Örnek: creamive.blogspot.com.tr yerine www.creamive.com adresinizi kullanabilirsiniz.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Aze. Bu bloğa yazdıklarımın pek çoğu böyle dağınık şeylerdir aslında. Kafamın içi gibi. :)
SilSevgiler...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Sil