Ömrünü kürkçü dükkânında tüketenlere...
Çokluk insanlar kürkçü dükkânını herhangi bir dükkân genişliğinde, ortasında uzunca bir tezgâh duran, kürklerin duvarlar boyunca asılı ve tezgâhın üzerinde yığılı olduğu bir dükkân sanır. Öyle değildir halbuki. Kürkçü dükkânı geniş mi geniş, dilediğin kadar bırakıp gitmiş, dilediğin kadar dönüp dolaşıp gelmiş ol, gene de hiç görmediğin, bilmediğin köşe bucakları bir yerlerinde barındıracak kadar geniş bir dükkândır. Bununla birlikte, hayatının kaydadeğer bir kısmının geçtiği, arşınlamaktan kim bilir kaç ayakkabı eskittiğin, aşinası olduğun sokaklar, yollar, kaldırımlar da kürkçü dükkânındadır. İşte ne zaman dönüp dolaşıp kürkçü dükkânına gelecek olsan seni ilk karşılayan bunlardır, bu sokaklığı kalmamış sokaklar, çamura bulanık yollar, kaldırımdan gayrı her şeye benzer kaldırımlar.
***
Beş gün önce kürkçü dükkânına döndüm. Çocukluğumda, yani bütün dünyamın bu dükkândan ibaret olduğu zamanlarımda ne çok severdim kürkçü dükkânımı bir bilseniz. Ben bir zamanlar bu dükkânı kürkçünün kendisinden bile daha çok benimser, kanıksar, sahiplenirdim. Oysa şimdi öyle mi?
***
Benzetme ne derece yerine oturur bilmiyorum, kafeste büyüyen kuşlar uçmayı hastalık sanırlar, diye bir söz vardır hani, kürkçü dükkânından başka dükkân görmeyince burayı dünyanın en güzel yeri bellemişiz gibime geliyor. Ne zaman ki kürkçü dükkânımdan ayrılıp uzak memleketlere yelken açtım, işte o zaman ufaktan ufaktan yıllarca içinde yaşadığım bu dükkânın eksiği gediği çarpmaya başladı gözüme. Bir zaman sonra da içinde sürmüş olduğum zamanı yaşamaktan değil de debelenmekten saymaya başlar buldum kendimi.
***
Kavafis'i ne zaman tanıdım, hatırlamıyorum, lise olmalı, onun insanı çarpan Şehir şiirini ilk okuyuşumda nasıl da çarpılmıştım ben de. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. İşte en çok da bu dizede çarpılmıştım. Bugün hâlâ içimde bir kıpırdanma olur okuyunca.
***
Bizim kürkçü dükkânı işin doğrusu zaten depremden çıkmış gibiydi, kaderin cilvesi mi denir artık, birkaç yıl önceki depremle mecaza filan gerek kalmadan bugün artık hakiki anlamıyla da depremden çıkmış bir dükkân oluverdi. Hiçbir standardı olmayan, sözgelimi birbirine benzer iki kaldırımı kimsenin göremeyeceği, çarşısının nerede başlayıp nerede bittiğini hiçbir kulun bilmediği, binalarının boyayı geçtim, sıvaya hasret olarak ömür tükettiği, deniz kıyısında olmasına rağmen yıllar yılı denizden bihaber, şehir desen değil, kasaba desen değil, köy desen hiç değil bir kürkçü dükkânına tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de kahredici bir deprem vurunca bugün artık mecaz anlamıyla değil, gerçek anlamıyla adım atacak yer bulmakta zorlandığın garip, kimsesiz bir kürkçü dükkânı oldu çıktı. Erciş: Bugün yeryüzünün hiçbir köşesinde; ne Afganistan'da ne Sudan'da ne Haiti'de böylesine yıkık, dökük, savruk, harap, viran, perperişan bir yerleşim bulamazsınız, mumla arasanız.
***
Kürkçü dükkânındaki tek tilki sen değilsindir bunu unutma. Sencileyin başını alıp gitmiş, fakat dönüp dolaşıp gelmişler vardır. Buradan dışarıya adımını atmamışlar vardır. Tuhaftır, mutluluğu buradan özge hiçbir yerde bulamayacağına iman etmişler vardır. Ve sana bir teselli kahvesi niyetine, burada ailen ve dostların vardır. Son hesaplaşmada burası senin kürkçü dükkânındır. Gerçektir. Olanca çıplaklığıyla yerli yerinde duruyordur. İçinde senin geçmişini, nice yaşanmışlıklarını barındırıyordur. Kim bilir, belki de seni döndürüp dolaştırıp buraya getiren de odur. Zira bedenini, beynini ve hatta ruhunu alıp götürsen bile geçmişini götüremezsin, o burada, yaşandığı yerde durur. Kürkçü dükkânında.