***
Top oynuyorlardı her zamanki gibi. Seslenip adını sordum, Hüseyin, dedi. Hangi takımı tuttuğunu sordum bu kez, Fenerbahçe, dedi. Der demez de yüzüne ağır bir sıkıntı çöktü. "Ama," diye sürdürdü sözünü, "ben Luka Modriç'im." Bu adı ilk duyuşumdu, kimin nesi olduğunu bilmiyordum fakat bir futbolcu olduğu ve Fenerbahçe'de oynamadığı apaçık ortadaydı. Hüseyin'in sıkıntısının kaynağı da buydu zaten. Fenerbahçe, dedikten hemen sonraki o "ama" her şeyi açıklıyordu: "Ama ben Luka Modriç'im." Kararsızlığını, içine düştüğü ikilemi bu ama'dan daha duru bir biçimde ortaya koyacak hiçbir kelime yoktu. Bir yanda tuttuğu bir futbol takımı, öte yanda çok sevdiği, kendini onunla özdeşleştirdiği, başka bir takımda oynayan bir futbolcu. Hüseyin'in kararsızlığını hepimiz gündelik hayatımızda yaşarız, yaşamışızdır. Çok sevdiğimiz, çok istediğimiz şeylerin bir arada bizim olmasını isteriz. Ne ki bu çoğu kez mümkün olmaz. O zaman da kimimiz tıpkı Hüseyin gibi yalnızca üzülürüz, kimimiz Luka Modriç Fenerbahçe'ye gelsin diye dua eder ya da dilekte bulunuruz, kimimizse hiçbir şey yapmadan başımızı ellerimizin arasına alırız. Hayatsa devam eder ve hep olduğu gibi ilginç bir trene benzer.
Çocukluk hayalleri.. Ne güzeller :)
YanıtlaSilKesinlikle öyle. :)
SilSelamlar...