28 Temmuz 2018

Sineklerin Tanrısı

Sineklerin Tanrısı'nı ilkin askerde, nöbet sıralarında okumuştum. Herhalde çok sevmiş olacağım ki, bir kere daha okuyasım tuttu, aldım okudum. Güzel kitap kendini her zaman okutuyor tabii. Güzel çeviriyi de yabana atmamak lazım bu arada. Çeviri bir kitap okuyacağım zaman ilk olarak çevirmenine bakıyorum, iyiden iyiye alışkanlık oldu bu bende. Mîna Urgan gibi, çevirdiği dile bütünüyle hakim bir çevirmenden okumak var, adı sanı belirsiz birinden okumak var. 
***
Bana kalırsa, Sineklerin Tanrısı'nı okumadan önce Platon'un Devlet'ini okumalı. Neden? Çünkü Devlet'te, insanların basit küçük topluluklardan toplumlara, oradan uygarlıklara geçişinin analizi yapılmaktadır. Bildiğim kadarıyla bu konuda ilk kalem oynatan filozof da Platon'dur. Birkaç kişilik bir topluluk nasıl büyüyüp organize, karmaşık bir toplum haline gelir? Binlerce yıldır insanların merakını yönlendiren ilginç bir soru. 
***
Sineklerin Tanrısı önemli bir konuya dikkatimizi çekiyor. Bilmiyorum, bütün ülkelerde böyle midir, yoksa yalnızca Türkiye'deki tarih öğretiminin sakatlığından mı kaynaklanıyor, biz tarihin hep düz bir çizgi halinde ilerlediğini, uygarlığın böyle geliştiğini düşünüyoruz. Halbuki tarihin ilerleyişi başlangıcından itibaren sürekli zikzaklar halinde olmuştur. Uygarlık bazen çok ilerlemiş, bazense tepetaklak olmuştur. İşte, tarihin hep ileriye doğru gittiği yönündeki bu ön kabulün bir sonucu olarak, toplumda insanların sürekli olarak vahşilikten medeniyete doğru ilerlediği yönünde yanlış bir algı var. William Golding bizi uyandırıyor: İnsanlar pek tabii ki uygarlıktan ilkelliğe doğru da gidebilirler, uygarken vahşileşebilirler, nitekim olmuşlardır da.
***
Bir savaş sırasında, bir İngiliz yatılı okulunda okuyan on-on iki yaşındaki birkaç çocuğu saldırılardan korumak için başka bir yere taşıyan bir uçak, okyanus üzerindeyken ıssız, muhtemelen daha önce hiç insan eli değmemiş bir adaya düşer. Kurtulanlar arasında hiç büyük yoktur, yalnızca hepsi de daha önce birbirini tanıyan birkaç çocuk sağ çıkar kazadan. 

Başta her şey normaldir. Çocuk da olsalar, olağanüstü durumlarda medeni insanların davranması gerektiği gibi davranırlar. Ne de olsa Britanya gibi bir uygarlık yuvasından gelmişlerdir. Diğerlerinden bir-iki yaş büyük çocukların liderliğinde, ilk günlerde üzerlerindeki şoku atmaya çalışırlar. İlk zamanlarda hiç kimsenin aklına gelmeyen şey,  bu adada uzun bir süre kalacak olmalarıdır. Herkes kısa sürede birilerinin gelip onları kurtaracağını düşünmektedir doğal olarak. Yeryüzüne ayak bastığımız günden beri sahip olduğumuz bir içgüdü değil midir bu: hep kendimizi güvenli bir limana atma içgüdüsü. 

Günler ilerledikçe durum karmaşıklaşır. Gelen giden yoktur. Burası ıpıssız bir adadır. Doğal hayattan başka bir şey yoktur. Uygarlık çok uzağındadır buranın. Çocuklar yeni hayata alışırlar. Türlü türlü meyve vardır adada bol miktarda, onlarla beslenirler. Bir de, çocuklardan birinin gözlük camından yararlanarak ateş elde ederler. Amaç, ateşin çıkaracağı dumanla uzaktan geçebilecek gemilere işaret göndermektir. Ancak günler geçer, hiç kimse uğramaz adaya. 

İlk günlerde büyükçe bir şeytanminaresi de bulmuşlardır ve bunu bir tür boru olarak kullanabileceklerini fark ederler. Borunun üflenmesi, herkesin üfleyenin etrafında toplanması ve onu dinlemesi anlamına gelecektir; böyle kararlaştırırlar ve tüm çocuklar hemencecik benimserler bu kuralı. Ayrıca, o sırada boru kimin elindeyse yalnızca onun konuşma hakkı vardır. Böylece, Britanya'dan getirdikleri medeniyetin bu adada tezahür edişini de görmüş oluruz. Bu, demokrasinin ta kendisidir aslında. Ancak pek de ideal bir demokrasi sayılamaz, "borusu ötenin" toplumu yönettiği bir düzen pek ideal değildir de ondan. Yine de, çocukların bulduğu bu yöntem fena bir fikir değildir, sonuç olarak, bir yöneticinin etrafında toplanıp geleceğe yönelik fikirler üretmeye çalışmak, düzensizlikten iyidir. Üstelik de böylesi olağanüstü bir durumda.

Bu yazıya başladığımda 2013'tü. Yarın devam ederim, demiştim ama işte görüldüğü gibi, etmemişim. Blogculukta olur böyle şeyler, ne edelim?

2 yorum:

  1. Sineklerin Tanrısı beğenerek okuduğum bir kitaptı. İyi ki, bu güne kalmış yazınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim blogdaş.Keşke tamamına erdirseydim. :)
      Sevgiler...

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git