[Bu makale, Klasik Siyaset Felsefesi dersi kapsamında hazırlanmıştır.]
Günümüzden yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce yaşamış olan Klasik Felsefe döneminin ve Felsefe Tarihinin ünlü Yunan filozofu Platon, her ne kadar felsefesi baştan sona etik kaygılar taşısa da, daha çok politik görüşleriyle bilinir.
Platon’un bu yöndeki görüşlerini dile getirdiği kitabı, insan aklına dayalı felsefenin kesintiye uğradığı Ortaçağ’daki Kilise egemenliği döneminde bile popülerliğini yitirmemiş olan ve başlangıçtan günümüze kadarki genel anlamda Felsefe Tarihi içinde hep önemini koruyagelmiş kadim Politeia’dır.
Burada Platon, bir devlette -en azından kendi döneminin koşulları içinde- olması gereken aşağı yukarı tüm parametreleri kurarak kendi ideal devletinin portresini çizer. Bu devlete kabaca bir göz atacak olursak; En tepede kral yer alır ve deyim yerindeyse tüm yollar ona çıkar. Bu kral devletin mutlak anlamda başıdır. Ancak bu mutlakiyet ona devleti kendi malı gibi çekip çevirme serbestliğini sağlamaz. Platon’un kralı birtakım sınırlandırmalara tabidir. Günümüz düşüncesiyle bir benzetmeyle kralın yetkileri bazı kanunlarla sınırlandırılmıştır. Burada, kanunlarla sınırlandırmadan, yine günümüzdeki anlamıyla bir meşruti monarşi de anlaşılmamalıdır. Kralın tabi olacağı söz konusu kanunlar, doğumundan kral olacağı ana kadar geçen süre içinde edindiği/edindirildiği total bir birikimden ibarettir. Bu birikimi Platon Devlet’te etraflıca açıklar. Kral bir nevi, tabi olacağı kanunları kendi içinde taşır. Kanunların uygulanırlığının kanıtı kendisidir, denebilir. Böylelikle onun diğer krallardan farkı da ortaya çıkar. O, bildiğimiz anlamda sadece bir monark değil, bir filozof kraldır.
Platon’un devletinde filozof kralın dışındaki diğer organlara değinmeden önce bazı noktalara göz atmak gerekir. Her şeyden önce, felsefe tarihine baktığımızda tüm filozofların öne sürdüğü görüşlerin, kendilerinden sonraki dönemlerde hem taraftarları hem de karşıtları olmuştur. Orta yolu bulmaya çalışanlara da rastlamak mümkündür. Doğal olarak Platon’un da hem taraftarları hem de karşıtları her zaman olmuştur. Hatta Platon, gerek yaşamış olduğu dönemin üzerinden oldukça fazla zaman geçmiş olduğu, gerekse de zaten Felsefe Tarihinin en büyük filozoflarından biri olarak kabul edildiği için onun felsefesini, ister taraftarlık ister karşıtlık zemininde olsun, ele almış olanların sayısı her zaman fazlasıyla olmuştur. Bu bağlamda, Platon’un düşüncesinin taraftarlık ya da karşıtlık zemini yaratacak noktalarının ne olabileceği sorusu ortaya çıkıyor. İşte bu soruya bir cevap aramak için de önce Platon’un devlet düşüncesine kısaca bir göz atmak gerekiyor.
Yukarıda da belirtildiği gibi Platon’un felsefesinde hep etik bir tavır söz konusudur. Bunu gayet tabii Devlet’te de görebiliyoruz. Devlet, isminden ve içeriğinden dolayı her ne kadar bir politika kitabı görünümü verse de (ki zaten öyledir) aynı zamanda bir etik kitabıdır. Zaten politika ve etik, felsefenin çoğu zaman birbiriyle ilintili iki konusudur. Platon’da devletini etik bir temellendirmeyle kurar.
Şimdi Platon’un resmettiği devletin dikkat çeken birkaç önemli noktasına fazla detaylara inmeden bir bakacak olursak bu etik temellendirmeyi daha iyi anlama imkanımız olabilir. Devlet diyalogunda tartışmacılar Sokrates ve öğrencileri ile sofist Thrasymakhos ve öğrencileridir. İlk bölümlerde tartışma daha çok Sokrates ve doğru olanın güçlünün işine gelen şey olduğunu gözü kapalı bir biçimde savunan Thrasymakhos arasındadır. Diyalogun hemen başındaki, doğrunun ya da adil olanın ne olduğu tartışmasıyla da Devlet’in aynı zamanda bir etik kitabı olduğu görülür. Zaten Platon devleti insanla bir tutar. Onun gözünde iyi bir insan iyi bir devletin küçük bir figürüdür. O nedenle de Devlet’te olmazsa olmaz erdemlerden biri olan adalet ilkin insanın kendisinde aranır.
Adil olanın ne, adil insanınsa kim olduğu sorusunun cevaplanmaya çalışıldığı Devlet’in ilk kitabı bağımsız olarak ele alındığında henüz bir devletin kurulmaya çalışıldığının işaretleri pek de yoktur. Bu kitabın sonuna gelindiğinde adaletin ne olduğu henüz bulunmuş değildir. Bundan dolayı da ikinci kitapta bu sefer adil bir devletin nasıl olabileceği tartışılmaya başlanır. Eğer adil bir devlet bulunursa devletten daha küçük olan adil insanın da nasıl olduğu, ya da olabileceği büyük örneğine bakılarak kestirilebilir. Çünkü adil insan adil devlette tezahür edecektir.
Platon devletin temelini atmaya insanın tek başına kendi kendine yetmemesi, başkalarını gereksemesi noktasından başlar. Ona göre bir araya gelen ve toplum düzenine geçen insanlar...
...
Bu makalenin devamını okumak istiyorsanız yazarla iletişime geçiniz.
Hocam neden devamını da yazmadınız ki?
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilMerhaba Lütfullah kardeşim. Email adresini gönder yollayayım. İletişim sayfasından gönderebilirsin.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil