21 Şubat 2008

Türbandan lâleye

Türbanla lâlenin, daha doğrusu lâlenin Batı dillerindeki adı olan"tulip"in akraba olacağı hiç insanın aklına gelir mi? Sözcüklerin canlı olduğunu söyleyenler vardır, derler ki her sözcük tarihin içinde bir yerlerde doğar, gelişir, sonra da ölür. Aslında kimi sözcüklerin başına gelenler biyolojik canlıların yaşamlarından bile daha karmaşık görünüyor: Yeni ortaya çıkan bir kavrama karşı gelen bir sözcük doğar, büyür, sonra bazen biçim değiştirir, anlamını yitirir ya da farklı anlamlar üstlenir. 1980'li yıllarda Batı dillerinden anayurdu olan Türkiye'ye geri dönmüş ama bu arada yeni ve özgün bir anlam da kazanmış olan "türban" sözcüğünün de karmaşık ve ilginç bir tarihçesi var. 2008'in Şubat'ındaki Anayasa değişikliğinin ardından "başörtüsü"sözcüğünün yeniden canlanacağı, "türban" sözcüğünün ise geri plana düşeceği anlaşılıyor, bu nedenle türban sözcüğünün unutulmuş tarihine şöyle bir gözatmak ilginç olacak. Türban sözcüğünün eski biçimi, Farsça kökenli "dul-band", yani 'sarığın etrafında dolanarak sarılan uzun bez'. Bu bileşik ad, bir yandan 'çok ince dokunmuş bez'e verilen ad olan "tülbent"e dönüşerek bugüne kadar Türkçe'de yaşamaya devam etmiş, öte yandan 16. yüzyılda Türkçe'den Batı dillerine geçmiş ve 'başa sarılan kumaş' anlamına gelmeye başlamış. Önce eski İtalyanca'da "tolipante" olarak görülmüş, sonra Portekizce'de sözcüğün içindeki "l" harfi, "r"ye dönüşmüş, oradan orta Fransızcaya "turbant" biçimiyle geçmiş. İngilizce'de ise ilk olarak 1561'de "turban" biçiminde kaydedilmiş. Vermeer'in 1675 tarihli "İnci Küpeli Kız" tablosundaki inci küpeyi anımsarsınız herhalde, ama modelin türbanlı olduğunu da ben size anımsatayım. Zaten Avrupa'da türban, 17. ve 18. yüzyıllarda kadınlar arasında yaygın olarak kullanılmış, daha sonra 1920'li yıllarda da moda haline gelmiş. Türban kullanan erkekler de var, ama onlar daha çok Asya'da. Örneğin Tac Mahal'i yaptıran Şah Cihan, türbanlılardan. Günümüzde türban takan erkekler dendiğinde ise Sihleri unutmamak gerek, Hindistan kökenli bu dinin mensubu olan erkekler, inançları gereği hiç kesmedikleri saçlarını büyük bir türbanın içinde topluyorlar.
Türbanlı lâle"Lâle" sözcüğü de Farsça kökenli ama bu sözcük Türkçe'de 14.- 15. yüzyıllarda, gelincik gibi kırmızı çiçeklerin genel adı olarak kullanılıyor. 'Lâl', 'kırmızı' anlamına geldiğine göre buna şaşırmamak gerek. Sonra 16. yüzyıl İstanbul'una uğruyoruz ve çiçeksever büyükelçi Bay Busbecq ile tanışıyoruz. Busbecq, çok beğendiği lâleyi İstanbul'dan Hollanda'ya taşıyor. Bu arada çiçeğin adı da "tulipan" biçiminde Avrupa'ya gidiyor. Çiçeğe bu ad veriliyor, çünkü açılmış bir lâlenin ince, narin taç yaprakları, sarığın çevresine "dulbant"ın sarılmasına benzetiliyor. İtalyanca'da ve İspanyolca'da başlangıçta "tulipan" adı kullanılırken, Almanlar ve Hollandalılar, sözcüğün sonundaki "-an" kısmını yanlışlıkla çoğul eki sandıkları için, çiçeğe "tulip" demeye başlıyorlar, Batı dillerinde çiçek bu adla tanınıyor. 17. yüzyılın ortasında Avrupa'da çeşitlenmiş kültür lâlesi Anadolu'ya geri dönüyor, bu dönemde İstanbul'da lâleler ikiye ayrılıyor: Bir gruba 'Anadolu lâlesi' anlamına "lâle-i Rumî" deniyor, Avrupa'dan geri gelenlerin adı ise 'Frenk lâlesi' ya da 'Avrupa lâlesi' anlamına "lâle-i frengi" oluyor. Sonraları, 18. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan "Lâle devri" sırasında da bu çiçek daha da ünlü hale geliyor. Bir bakıyorsunuz çiçeğin adı tülbent, aradan birkaç yüzyıl geçiyor, çiçek aynı çiçek, ama adı değişmiş, lâle olmuş... Örtüye bakıyorsunuz, önce adı başörtüsü, bir dönem türban diye anılmaya başlanıyor, sonra aradan zaman geçiyor, örtünün adı yeniden başörtüsü oluyor... Bütün bunlardan ben iki sonuç çıkarıyorum: Birincisi, eğer bir gün zaman makinesi ile filan başka bir tarihe giderseniz, kullandığınız sözcüklerin o devirde başka anlamlara gelebileceğini unutmayın! İkinci sonucum da şu: Sözcüklere takılmamak gerek, çünkü sözcükler olayların nedeni değil, sonucu olarak ortaya çıkıyor ya da değişiyor. Şöyle de diyebiliriz: Bir toplumdaki değişmeler, o toplumda kullanılan sözcüklerde 'tezahür ediyor'!...
Caner Fidaner
Radikal 17 Şubat 2008 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git