Bulaştığım Dillerin İklimi
Fransızca: herşey sımsıkı yerliyerinde olmalı.
Latince: Bir çeşit söz-geometrisi.
İngilizce: Kılıkırkyarmada birebir.
Eski Yunanca: Gevşek-ciddi bir tatlılık.
İtalyanca: Şakımalı bir sarıp sarmalama.
Almanca: Özenli bir balta girmemiş orman, akılcı-romantik.
İspanyolca: Zengin, derin, gururlu, çölümsü.
(Ya Türkçe? Türkçe: tüm öbür dilleri işittiğim kulak, konuştuğum ağız, öbür dillere dokunduğum el, öbür dilleri gördüğüm göz.)
Yabancı bir dil öğrenmek, yalnız dil öğrenmek değildir. İnsan, dille birlikte, başta kendisi olmak üzere, hemen hemen herşeyi yeniden yaşayıp öğrenmek zorundadır.
Bazısı uygun düşse de yerici nitelemeler biryana, ne tezcanlı, ne toptancı yaratıklarız! Yabancı bir dilin çabuk öğretildiğine inanmışızdır bir kez. Oysa çoğun gönlümüzce at oynattığımızı sandığımız kendi anadilimizin bile pekçok yerini yöresini elyordamıyla biliriz. Yıllarca çalış çabala, yıllarca sev bağlan, bir de bakıyorsun ki limoncu kayığına ancak fesini atabilmişsin. Gerçekte öyle sözcükler, öyle dilsel anlatım olanakları var ki, onların tadını görevini iyice anlayıp uygulamak için birkaç insan yaşamı bile az.
Dillerin çokluğu kadar insanı darlıktan kurtaran, bağnazlıktan alıkoyup başka gerçekliklere anlayış ve hoşgörü uyandıran bir gerçek yok,– yeter ki gözü kulağı kısıtlamayalım.
![]() |
Nermi Uygur
|
İnsan, çeşit çeşit dillerde yatan, çeşit çeşit bilgeliklerin hakkını vermeyi öğrendikçe bilgeleşir.
Başka bir dile bulaşmayan, anadilinin tadına varamaz. Yabancı dil öğrenimi, başka yararları yanında, bilinçli anadil sevgisinin vazgeçilmez koşuludur.
Nermi Uygur, Yaşama Felsefesi.