6 Şubat 2014

Doğu'dan Batı'ya Kelimeler

admiral
arsenic
assassin
camel
candy
Gibraltar
gypsy
paradise
sugar
syrup
tea
traffic

Bunlar Doğu'dan, bir başka deyişle Arapça ve Farsçadan İngilizceye geçmiş olan birkaç kelime. Kuşkusuz fazlası vardır ama bunlar değişik zamanlarda benim aklıma gelenler. Birkaç tane daha vardı, not almadığım için unutmuşum.
***
Tarihin herhangi bir devrinde dünyada yaygın olan bir dil, diğer dillere bol miktarda kelime verir. Bunun örneğini her çağda görmek mümkün. Yüzyıllar boyunca kıta Avrupa'sının dili konumunda olan Latince örneğin, sadece Latin koluna mensup dillere değil, İngilizce, Almanca gibi Germen koluna, Rusça gibi Slav koluna mensup dillere de binlerce kelime vermiştir. 

Tarihin şu içinde yaşadığımız devrinde de dünyanın en yaygın dili, hepimizin bildiği gibi, İngilizce. Dolayısıyla da İngilizce bugün yeryüzünde konuşulan bellibaşlı dillerin tamamına sürekli olarak kelimeler veriyor. Bakın işte, blog kelimesi, yirmi yıl önce yoktu bile, ama bugün bütün dünya kullanıyor.

Bir dilin kalburüstü olması, öbür dillerden hiç kelime almayacağı anlamına gelmez. Dünya kurulduğu günden bu yana, ama az ama çok, diller hep birbirinden kelime almışlardır. Gerçi ben bugün İngilizce'nin başka bir dilden kelime aldığına hiç tanık olmadım. Ama geçmişte örneğin, işte yazının başında verdiğim on iki örnekte olduğu gibi, almıştır elbette. Hemen belirteyim ki, bu kelimelerin çoğu Arapça ve Farsçadan doğrudan geçmemiştir İngilizceye. Gönül isterdi ki Fransızca da bilsin, İspanyolca da, Felemenkçe de, ve burada tek İngilizceden değil, onlardan da konuşsun, ama neylersin, bilmiyorsan bilmiyorsundur. Nasıl derler, talihin gözü kör olsun.
***
Fazla dallandırıp budaklandırmadan başlayalım yukarıdaki kelimelerimizi ellemeye, alfabetik sıraya göre. Onlardan ikisini, çay ve şeker'i (sugar, tea) geçen yıl yazmıştım, şurada, o yüzden bir kez daha üstlerinde durmayacağım.

Admiral, "amiral" demek, yani deniz generali, yüksek rütbeli deniz subayı. Lisede bir yerlerde okumuştum, Emir-ül Ma'dan geliyormuş dediğine göre. Emir-ül Ma "su emiri, su şefi" anlamına geliyor. O zamanlar inanmıştım tabii, ama şimdi bakınca hiç de inandırıcı değil. Çünkü ma'nın m'si ortada yok. Eğer admiral değil de, admiralma olsaydı örneğin, bu iddiaya doğru diyebilirdik. Galiba sallamış, her kimse. Online Etymology Dictionary'ye göreyse Arapça "taşımacılık şefi" anlamına gelen emir-ür-rahl'dan (amir-ar-rahl) gelme olasılığı var ki çok daha mantıklı. Çünkü eski devirde kamyonla yapacak hali yoktu insanların; taşımacılık denizde gemilerle yapılırdı.

Arsenic, bildiğiniz "arsenik". Avrupa'ya gelene dek epey yol kat etmiş. Farsçada zerd "sarı" demektir. O yüzden doğal rengi sarı olan arseniğe Farslar zernik demişler. Oradan Süryaniceye zarniqa olarak, oradan da evrilerek Grekçeye arsenikon, Latinceye arsenicum olarak geçmiş ve öbür Avrupa dillerine dağılmış. Zırnık kelimesini de hepiniz duymuşsunuzdur. Ben de ilk duyduğumda şaşırmıştım, zırnık dedikleri arseniğin ta kendisi.

Assassin, İngilizcede "suikastçı, kiralık katil" anlamlarına gelir. Hatta daha sonra bir de fiil biçimi oluşmuş: assassinate, o da "suikast düzenlemek" demek. Kelimenin kökeni Arapça "haşhaşçı, haşhaş kullanan" anlamında haşhaşiyyun. Duymuşsunuzdur, Haşhaşiler (ya da Haşhaşin) Hasan Sabbah'ın örgütünün popüler adıdır. İsmaili Tarikatı'nın şeyhlerinden olan Hasan Sabbah, bugün İran sınırlarında bulunan Elbruz dağlarında yer alan ünlü Alamut Kalesi'nde bir örgüt kurmuştu. Haşhaş, bilenler bilir, uyuşturucu yapımında kullanılan, baharda kırmızı çiçekler açan bir bitkidir. Söylenenlere göre bu örgütün militanları da haşhaş bağımlısıydılar. Eylemlerini, saldırılarını yapmadan önce bol bol içer, kafalarını dağıtır, öylece saldırırlar, böylelikle başarılı olurlardı. Böylece zaman içinde "suikastçı" anlamındaki assassin kelimesinin doğmasına da ön ayak oldular.

Camel İngilizcede "deve" demektir. Deve bir çöl hayvanı olduğu için zaten Avrupa coğrafyasında yaşaması pek de mümkün değildir. O yüzden yalnızca İngilizlerin değil, diğer Avrupalıların da bu kelimeyi Araplardan almış olmasında şaşırtıcı hiçbir şey yok. Devenin Arapçadaki adı jemele'dir (جمل), ama söylendiğine göre Avrupa dillerine doğrudan Arapçadan değil, İbranice veya Fenikece üzerinden geçmiş.

Candy, İngilizlerin "şekerleme" anlamında kullandığı bir kelimedir. Limonlusundan muzlusuna, sarısından pembesine, sertinden yumuşağına, büyüğünden küçüğüne türlü çeşitli şekere genel olarak candy denir. Kelime Avrupa dillerine Arapça qandi'den geçmiş, ama oraya da Farsça qand'dan gelmiş. Zaten Farsçada bugün de şekere qand (قند) derler. Özbekistan'ın tarihi şehri Semerkant'ın adında da yer alıyor bu kelime. (Semere: meyve, kand: şeker).

Gibraltar, Cebelitarık'ın İngilizcesidir. Pek çoğumuz Cebelitarık Boğazı'nı coğrafya dersinde duymuşuzdur. Akdeniz'i Atlas Okyanusu'na bağlayan dünyanın en önemli boğazlarından biridir. Boğaza adını veren Cebelitarık'ın kendisiyse İspanya'nın en güneyinde bulunan küçük bir şehirdir, ama İspanya'ya değil İngiltere'ye bağlıdır. Cebel Arapçada "dağ" demektir, dolayısıyla Cebeli Tarık, "Tarık Dağı" anlamına gelir. Dağ dendiğine aldanmamak lazım, öyle sanıldığı gibi yüksek bir dağ değil, aslında 500 m.yi bile bulmayan bir kayalıktır. Peki Tarık kimdir? Onu da tarih dersinde duymuşsunuzdur, Emevi devrinin komutanlarından Tarık bin Ziyad.

Gypsy de "Çingene" demektir. Gipsy diye de geçer. İngilizlerin Mısır'a Egypt dediğini duymuşsunuzdur. Bu kelime de Avrupa dillerine "Mısır'dan gelenler" anlamındaki Yunanca Aigyptioi'den (Αἰγύπτιοι) evrilerek geçmiş. Bugün bilimsel olarak kabul gören görüşe göre Çingeneler Hindistan'dan dünyaya dağılmışlardır. Ama Avrupalılar, muhtemelen Mısır'dan geldikleri için, onlara "Mısırlı" anlamındaki bu gypsy sözcüğünü ad olarak vermişler. Türkçede bugün daha az kullanılan Kıpti kelimesi de aynı kökten. 

Paradise "cennet" demektir. Ancak İngilizcede cennet anlamına gelen bir de heaven vardır. İkisinin bir farkı da vardır elbette. Heaven genel anlamda cennet demektir. Daha çok dini anlamı kastedildiğinde, örneğin, "İyi insanlar öldükten sonra cennete gider," cümlesinde heaven kullanılır. Güzellik anlamı verilmek istendiğindeyse, mesela "Burası yeryüzünde bir cennet," dendiği zaman da paradise kullanılır. Elbette çok keskin bir kural değildir bu, birbirlerinin yerine kullanıldıkları da olur. Paradise kelimesinin kökeni Avestaca pairidaeza kelimesidir ve "bahçe" anlamına gelir. Zaten kutsal kitaplarda cennet betimlenirken hep güzel bahçelerden söz edilir. Avesta dili, Farsça, Kürtçe gibi dillerin atası sayılan dildir. Pairidaeza kelimesi bugünkü Farsçada firdews (فردوس) olarak yer alır. Arapçaya ve Türkçeye de geçmiştir. Türkçede bir kadın adı olarak kullanılmaktadır Firdevs.

Syrup "şurup" demektir. Türkçede bugün her ne kadar şu sıvı ilaçların genel adı olarak kullanıyor olsak da şurup "tatlandırılmış sıvı" anlamına gelen Arapça bir kelimedir. Tatlandırılmış sıvı denince insanın aklına doğal olarak şerbet gelecektir. Evet, o da aynı kökten geliyor. Yalnızca o da değil, şarap ve meşrubat da yine aynı kökten. Hepsi de Arapça "içmek" fiilinin kökü olan /şrb/ kökünden gelir.


Traffic de "trafik" demek. Kimileri ilgisi olmadığını söylese de, diğer kimileri bu kelimenin Avrupa dillerine Arapça tefrik'ten (تفريق) geldiğini iddia ediyorlar. Tefrik, "bölümlere ayırma, ayrıştırma" anlamlarına gelir. Fark da aynı kökten. Eskiden mesela, romanlar gazetelerde "tefrika halinde" yayımlanırmış, yani her gün bir bölümü çıkarmış. Bazı kaynaklarsa tefrik'in "dağıtma, yayma" anlamlarına da geldiğini, dolayısıyla bugünkü trafik anlamının oraya dayandığını iddia ediyorlar.
***
Evet, bakalım bir sonraki etimoloji yazısı ne üzerine olacak? Hadi kalkın kendinize bir kahve yapın. Afiyet olsun.

4 yorum:

  1. Bayıldım ! Devamı gelir inşallah... Çok severim dil bilimini. Sincerely kelimesinin hikayesini bilir misin ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam Aze. Bayılmana sevindim, siz sevgili takipçilerim yazdıklarımı beğenince en azından boşuna yazmadığımı anlıyorum, ondan da öte yaptığım işin en azından işe yaradığını görüp seviniyorum, elimde mi? :)

      Dil benim de tutkularımdan biri.

      Sincerely'nin hikâyesini bilmiyorum ne yazık ki. Anlatırsın belki.

      Sevgiyle...

      Sil
  2. Selam,
    Latince kökenli olan sincerely kelimesi sine-cera kelimelerinin birleşiminden oluşmuş. Sine , o dönemde saf, pürüzsüz anlamında , cera beyaz balmumu anlamında bir madde için kullanılırmış.
    Rönesans döneminde ünlü heykeltıraşlar heykellerini yaptıktan sonra ince çatlaklara balmumu sürer heykeli pürüzsüz hale getirirlermiş. Hiç balmumu sürülmemiş heykeller zamanla sine-cera ya da buna benzer bir kelime kullanılmaya başlanmış. İçtenlikle, dürüstlükle, en içten dileklerle gibi anlamlara gelen sincerely kelimesi zamanla heykelin prürüzsüz olduğunu ifade etmesi gibi dileklerimizinde benzer saflıkta olduğunu ifade etmek için kullanılmaya başlanmış.
    Öyle işte...
    Sevgiler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, ilginç bir hikâyesi varmış sahiden de. Şu İtalyancadaki "bonasera" da aynı kökten mi acaba?

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git