Daha oraya varmadan başlamıştı heyecanım. Danışma masasındaki bir arkadaş iki dakika oturmamı, birazdan beni alacaklarını söyledi. Elime bir gazete alıp okumaya başladım. Böyle korkuyla karışık heyecanlanmanın elbette olumlu bir yönü de var. Beyni diriltiyor. Çok sağlıklı, berrak düşünebiliyor insan. Nitekim ben de gazetedeki bir köşe yazısını okumaya başlar başlamaz her cümlenin, hatta kelimenin olduğu gibi beynime oturduğunu gördüm. O an elime bir şiir alsam, ezberlemem üç dakikayı ya alır ya almazdı, öyle diyeyim.
Efendim, dişçiden geliyorum. On dakika önce iki tane dişimi çektiler. Bu dişlerden birinin çok uzun bir hikâyesi var, bir ara hakkında yazdıydım bir şeyler, ama nedense yayımlamadım, bilgisayarda duruyordur umarım, yayımlarım bugün yarın. Birkaç yıl önce diş doktoruna gittiğimde bana iki tane ilaç yazmıştı. Bu ilaçları kullanınca dişin kökündeki apse iltihaplaşıp bir şişlik halinde dışarı çıkmış, çıkınca da ağrı geçmişti. Diş doktorlarının başkalarına da aynı ilaçları yazdığına denk gelmiştim. Bu dişim yılda bir kez ağrıyordu, böyle bir düzen tutturmuştu. Ben de hiç dişçiye gitmeden hastanenin acil servisinin yolunu tutuyor, o iki ilacı yazdırıp kullanmaya başlıyordum. Gene aynı şey oluyordu, iltihap çıkıyor, ağrı bir sonraki yıla kadar ertelenmiş oluyordu. Böyle böyle, bir buçuk ay kadar önce yine ağrımaya başladı. Her zaman olduğu gibi, birkaç gün boyunca ağrısı giderek arttı. Doktora gittim, sözünü ettiğim ilaçlardan da bahsettim. Bana onlardan daha etkili iki ilaç yazdığını söyledi. Eczaneye gidip aldım. İkisi de efervesanmış, şu suda eritilip içilenlerden. Yirmi gün kadar kullandım onları. Diş ağrım biraz dindi dinmesine ama baktım bu sefer inat edecek gibi. Ağırdan alıyor, kalmak niyetinde. Sonuç olarak sevgili blogdaşım Aze'nin de telkinlerine dayanamayarak doktora gittim. Beraber gittik daha doğrusu.
Bu doktora da olan biteni özetledim. Orta yaşlı, gözlüklü bir arkadaş. Ağzımın filmini çektirdi. Beraber baktık. Sen ne etmişsin, dedi, niye böyle ihmal etmişsin falan filan. Durumun iyi olmadığı anlaşılıyordu. Meğer o ünlü dişimle birlikte yirmiliklerden biri de kötüymüş. Bu doktor da ilaç yazdı, beş gün kullan, filanca gün gel, cerrah arkadaşımız çekecek, dedi. İyi dedim, madem durum ciddi, çektirmekten başka çare yok. Yoksa ben diş çektirmeye –ilke olarak olmasa da medikal olarak– karşıyım. (O da nedir diye sormayın.)
İlacı kullandım, filanca gün geldi, ve işte çıkıp gittim doktora. Kafamda elli-elli beş yaşlarında bir doktor vardı. Cerrah demişlerdi ya, herhalde o yaşlarda biridir diye düşündüm haliyle.
Gazete okurken sekreter arkadaş, sizi bekliyorlar, dedi, ben de peki deyip kalkıp gittim. Önce hemşireyle karşılaştım. Biraz sonra da doktor geldi. Oturdum koltuğa. Geçen günden kalan dosyam önündeydi zaten, baktı, iki tane çekimimiz var, dedi. Aldı eline iğnesini, ağzımın orasına burasına daldırıp çıkardı. Bir-iki dakikada ağzım uyuştu. Uyuşunca da doktor aldı eline alet edevatını, başladı operasyona. Önce yirmilik dişi çekti, çok kolay oldu bu, hemencecik çıktı, çok şaşırdım. İkincisiyse iki parça halinde çıktı, bunun da pek zor olduğu söylenemezdi. Diş köklerine, şu ince hastane bezlerinin adı neydi, onlardan koydu, yavaşça ısırmamı söyledi, böylelikle operasyon sona ermiş oldu. Son olarak da elime bir buz tüpü verdiler, on dakikada bir dışarıdan çeneme tutacakmışım şişmesini önlemek için. Geçmiş olsun, sağ olun, kolay gelsin faslından sonra doktorun elini sıkıp çıktım. Velhasıl, hastaneye girişimle çıkışım yirmi dakikayı bulmadı.
Şimdi gelelim niçin heyecanlanıp korktuğuma.
O gün hastaneden eve inleye inleye gittim. Sonrasını anımsamıyorum. Evde birkaç saat ağrı dinene kadar inleyip durmuşumdur muhtemelen. O günden sonra da bugüne kadar hiç diş çektirmemiştim. İşte, bugün hastaneye doğru giderken de gene böyle bir süreçten geçeceğimi sandım da ondan korktum. Neyse ki öyle olmadı. Şimdilik her şey yolunda gözüküyor.
Diş ağrısının böbrek taşı ağrısından sonra insanı en çok süründüren ağrı olduğu söyleniyor, bunu da belirtmiş olayım yeri gelmişken.
Biz Ortadoğulu topluluklar beyinsiziz. Sağlığımıza dikkat etmeyiz, iş işten geçmeden önce epey bir ağrısını, sızısını da çekeriz, geçtikten sonra da pişmanlığını yaşarız. Velhasılıkelâm, dişlerimizin, sağlığımızın kıymetini bilelim.
Sağlıkla kalınız.
Demek doktora gitmeye onca direnç eskiden kalan ağrıdanmış:)
YanıtlaSilGeçmiş olsun. Sağlık önemli. Sonuçta kullandığın her şeyin yıpranması çok normal, ne kadar iyi bakarsak ömrü o kadar uzun olabiliyor.
Teşekkür ederim Sayın Aze. Kesinlikle haklısın. :)
SilGeçmiş olsun, naçizane tavsiyem gönlünüze göre bir diş hekimi bulup 6 ayda bir kontrole gitmeniz.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Derin. Yılda bir kontrole gitmeyi düşünüyorum. :)
Sil