Aşağıdasınız. Etraftaki tekmil insanların kadim bir sur kapısından geçtiğini görüyorsunuz. Ardına düşüyorsunuz onların. Birazdan kapının önünde bitiyorsunuz. İçinden geçince küçük bir meydanda buluyorsunuz kendinizi. Kalabalığın arasına karışıyorsunuz. Yarım saattir çiseleyen yağmur sağanağa dönüşüyor. Etrafınızdakiler gibi korunacak bir yer arıyorsunuz. İnsanların kimi şemsiyesini açıyor, kimi yağmurluğunu giyiyor. Sen şaşırıyorsun, demek bunca insan hava durumuna bakıp da geliyor buralara! Başka pek çok şeyi de takip ediyorlardır.
Yabancısınız bu diyarlara. Düşünüyorsun. Dalıp gidiyorsun. Sinip kaldığınız saçağın altında ne kadar zaman geçiyor bilmiyorsun. Yağmur dinmeye yüz tutunca ortalığın da durulduğunu ayırt ediyorsunuz. Nereye gitti bu insanlar bu havada? Nereye olacak, yukarıya elbette. Buraya boşuna gelmediler ya. Peki siz niçin buradasınız? Sen niçin buradasın? İlk yukarıya çıkışın olmayacak bu. Bugüne değin kaç kez çıktın yukarıya, kaç kez indin aşağıya, kendin bile farkında değilsin artık. Son hesaplaşmada ya yukarıdasındır ya aşağıda, "başka bir şey umma." Takma kafanı, gelip geçici şeyler bunlar hep. Peki ya kalıcı olan nedir?
Siz de vuruyorsunuz kendinizi bu kadim kentin daracık sokaklarına. Az sonra kalabalıktan arta kalanı görüyorsunuz. Gidiyorsunuz artları sıra. Birkaç merdiven, her birinden birkaç basamak derken sen yaşlarda biriyle karşılaşıyorsunuz. Sandalyesiz küçük bir masanın başında dikilmiş duruyor. Ne ki, farkına bile varmıyorsunuz, ta ki önünden geçerken size seslendiğini anlayıncaya dek. Dönüp bakıyorsunuz. Tek bir kelime söylüyor kendi dilinde. Anlamıyorsunuz. O anlıyor bunu ve anlayacağınız dilde tekrarlıyor kelimesini: tiket diyor, t'ler öyle bir belirgin. Hayatın kenarında bir yerlerde durmayı seçmiş birine benziyor. Belki de buna mecbur olmuştur, kim bilir.
Tırmanmaya başlıyorsunuz. Kalabalığın şimdi tek bir sıra halinde usul usul yukarıya doğru aktığını görüyorsunuz. Böyledir hayat, bazen de yukarıya akılır. Ama çokları ayırt edemez bunu. Siz de o kalabalığa aitsiniz artık. Onu oluşturan bir parçasınız. Aktıkça kadim kentin eteklerine tutunarak var olmaya çalışmış bir yeni zaman kenti beliriyor. Bir zaman sonra durup soluklanıyorsunuz. Eski kent yeni kentten ne de iyi ayırt ediliyor soluklanınca. Devam ediyorsunuz. Yolun yarısına varınca kimileri bir hayli yorulduğunu açığa vuruyor. Arkadaşın da onlara dahil. Bundan fazla çıkamayacağını söylüyor. Sense cayacak gibi değilsin. İlle de zirveye varacaksın.
Seni beklemek üzere aşağıya dönüyor arkadaşın. Sen sürdürüyorsun yukarıya doğru akmayı. Bir başına kalınca hızlandırıyorsun adımlarını. İnsanları geçiyorsun birer birer. Çok sürmüyor, kendini zirvede buluyorsun. İşte asıl o zaman derinden bir soluk aldığını duyuyorsun. Dönüp geldiğin yola, basamaklara bakıyorsun. Kadim kente ve yeni kente bakıyorsun. Kim yaşadı burada, kim yaşıyor, kim yaşayacak, düşünüp duruyorsun. Dalıyorsun. Dalıp gitmeye nicedir meyillisin. Gelenler pek durmuyorlar zirvede. Şöyle bir bakınıp gerisin geri aşağıya doğru akmaya başlıyorlar. Hep de yabancılar sencileyin. Anlıyorsun kolayca. Sen bu yabancı diyarın kadim ruhuyla biraz baş başa kalmayı yeğliyorsun.
Yağmur da durmuş, bunu fark ediyorsun. Fakat hava hâlâ kapalı. Birazdan gene yağabilir. Ne önemi var. Kendinleyken yağmuru seviyorsun. İnsan kalabalığı olsa da etraf esasında sessiz, bunu da fark ediyorsun. Pek öyle konuşkan bir memlekete benzemiyor zaten bura. Yaşamın ağır adımlarla ilerlediği bir memleket.
En tepedeki surlara dayanıyorsun hafifçe. Gözlerin aşağıda. Yarı dalgın bir haldesin. Ne oluyorsa, etrafta güvercinler görüyorsun. Yağmur yemiş, pusup kalmışlar kadim surların üzerinde. Neden sonra ötekilerden ayrı renkte, kırmızı bir güvercinin farkına varıyorsun. Yanı başında. Elini uzatsan dokunacaksın. Senden yana bir korkusu yok, hayret ediyorsun. Hiç bu renkte bir güvercin görmüşlüğün yok, her yanı kiremit kırmızısı, buna daha bir hayret ediyorsun. Bu kapalı havada ne ediyor burada, en tepede? Gizemli mi gizemli bir masal perisine benzetiyorsun onu. Ancak bir masalda bir peri böylesine koyu bulutların altında, kadim bir kalenin en tepedeki surlarına tüneyip insanlara karşı böylesine kayıtsız davranabilir. Fakat değil, bu bir masal değil; her ne kadar dalgınlığa bulanmışsa da zihnin, bu an, bu kadim taşlardan örülü surlar, bu güvercin olabildiğince gerçek. Apaçık bir şey var ki, bu güvercin olan bitenin farkında, seninse hiçbir şey bildiğin yok.
Aze'ye.