Sahi/Sahte
Bizim yaşadığımız zamanlarda hemen her şey sahte bir kimlik edinmişti. Kıyıda köşede kalıp da henüz edinmemiş olanlarsa sahte kimliğini bir an önce edinmek için gece gündüz demeden çırpınıp duruyordu. Sahte bir kimlik dış görünüşte gerçeğini aratmazdı. Ama yalnızca görünüşte. Sahtelik özdeydi. Her şey özünü yitirmişti. Sözgelimi, domates gene kırmızıydı, büyüdüğü ya da küçüldüğü de söylenemezdi. Okul çocukları hâlâ domates resmi çizebiliyordu, Gelgelelim ortada hakiki bir domates yoktu. Bu duruma itiraz edecek olanlara sahteliği kimlik edinmişlerin oracıkta verecekleri hazır bir yanıtları her daim bulunurdu. “Madem öyle, evvela hakiki bir domatesin ne olduğunu konuşalım,” deyip kestirip atıyorlardı. Felsefeye sığınıyorlardı bildiğin. Doğrusu bizim de kafamız karışmıyor değildi. Ya gerçeği söyleyen onlarsa, diye ürkek ürkek düşünüyorduk. Düşünürken gözünü yumanlarımız bile oluyordu. Olur da muhataplarımızdan biri düşündüğümüzü gözlerimizden okuyabilirdi. Son tahlilde, bazılarımız olup biteni sahte-hakikat çerçevesinde ele alıyorken bazılarımızsa değişim, dönüşüm diyerek meseleyi bağlamaya çalışıyorduk. İşin kötüsü, hangi tarafın haklı olduğunu tayin edecek bir hakem de yoktu ortada. Varsa da kendisinden haberimiz yoktu.
_
İyi yazı iyi yazıdır. Ve iyi yazı okumayabilmek ne güzel :)
YanıtlaSilGözlerim kocaman açık, heyecanla okuyorum yazdıklarını.
Bakalım daha neler olacak :D
Sağolasın Şenay, teveccühün. :)
Sil