O ülkenin bütün kaptanları, bütün tayfaları yıllar yılı içlerinde yanıp duran bir ateşle yaşadı. Kayıp limanı bulma arzusunun dinmek bilmez ateşiydi bu. Günlerden bir gün her biri ardı sıra yenik düştü o ateşe. Ve beklendiği gibi, gemilerine binip coşkuyla denize açıldılar.
Yüzlerce gemi, kayıp limanın izinin peşinde haftalarca, aylarca, yıllarca dolanıp durdu denizlerde. Yüzlercesinden yüzlercesi fırtınalara yenildi, dalgalara yem oldu, sulara gömüldü. Kimi yolunu kaybetti, kimi başka diyarlara vardı. Sonunda kala kala bir tek gemi kaldı. Mürettebatının tamamını yolda kaybetmişti. Yalnızca kaptanı yaşıyordu ama pejmürde bir haldeydi. Aynaya bakınca kendini tanıyamıyordu. Fakat içindeki ateşten hiçbir şey yitirmemişti. Hâlâ ilk günkü gibi kararlıydı. Hayatta kayıp limanı bulmaktan başkaca bir amacı, bir ideali kalmamıştı. Kayıp limanı bulma düşü hayatının anlamı, hatta hayatının kendisi olmuştu. Ya bir gün kayıp limanı bulacak ya da o uğurda ölecekti.
İşte bu adam, bu tutkulu kaptan, günün birinde, hem de hiç beklemediği bir anda, kayıp limanı buldu.
Gemiciler sözleşerek denize açılmışlardı. Kayıp limanı bulan, ilk iş olarak bunu öbürlerine bildirecekti. Her biri bunun için yanına kâğıt, kalem ve bir şişe almıştı. Tutkulu kaptan, kayıp limana varır varmaz sandukasından şişesini, kâğıdını ve kalemini çıkardı. Tarifi imkânsız bir heyecan ve bir o kadar büyük bir gururla, kayıp limanı bulduğunu yazdı. Şişenin içine koydu, ağzını iyice kapattı, öpüp denize bıraktı.
Şişe yıllar sonra kaptanın ülkesine ulaştı. O zamana değin bir tek ondan haber alınamamıştı. Yıllar önce o gün denize açılan gemilerin tamamının akıbeti belli olmuştu. İşte nihayet o sonuncusundan da haber gelmişti. Üstelik de kayıp limanı bulduğunu söylüyordu. Gelgelelim kayıp limanın nerede olduğuna dair bir bilgi yoktu mektupta. Yoktu, zira kaptan da kaybolmuştu, nereye vardığını kendi de bilmiyordu. Halk yeni bir haber beklemeye koyuldu. Beklemekten başka da elinden bir şey gelmiyordu. Bekleyiş sürdü. Günler haftalara, haftalar aylara, aylar yıllara dönüştü. Kayıp limanın bulunuşunun üzerinden yıllar yıllar geçti. Fakat onu bulan kaptanı bir daha gören eden olmadı.
Kuşaklar sonra, kaptanın öyküsünü okuyan ülkenin ünlü bir heykeltıraşı, onun som altından bir heykelini yaptı. Altına da şöyle yazdı: “BULMAK KAYBOLMAKTIR”.
Gerçekten çok etkileyici bir hikayeymiş. Bizlerle paylaştığınız için teşekkürler :)
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Selamlar...
SilYa hic bulamasaydi...
YanıtlaSilÇoook güzel. Hikaye, bitiş. Kaybolsa da bulmuş sonunda :)
YanıtlaSilBelki de sonra çok pişman olmuştur, kim bilir.
SilUmut hırsa, hırs tutkuya dönüştüğünde başka bir alan oluşuyor sanki insan beyninde.. belki o limana ulaştı, belki de ulaştığını sandı.. sonunda huzuru yakaladı ya, bu herşeye değer sanırım. :)
YanıtlaSilHoş geldin Momentos. Belki de yıllar yılı peşinde koştuğu şey, bir anlık bir hevesti, nereden bilebiliriz.
SilDüşündürdünüz!
YanıtlaSilSelamlar, saygılar hocam.
Silçok güzeldi teşekkür ederim
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Selamlar...
Sil