Fransızcadan çeviren: Siren İdemen
Notos 59 (Ağustos-Eylül 2016)
Her kütüphane¹ ikili bir ihtiyaca cevap verir; bu ihtiyaç da çoğu zaman ikili bir saplantıdır: Bazı şeyleri (kitapları) saklamak ve onları birtakım yöntemlere göre düzenlemek.
Bir arkadaşımın aklına günün birinde kütüphanesini 361 eserde tutma projesi esmişti. Fikir şuydu: N sayıda eserin eklenip çıkarılmasıyla bir kütüphane için ideal, ideal değilse de en azından yeterli kabul edilen sayıya tekabül eden K = 361’e ulaşıldığında, toplam eser sayısı K, 361’e eşit ve sabit kalacak şekilde, ancak eski bir Z eserini eledikten (bağışlama, atma, satma ya da başka herhangi bir münasip yolla) sonra yeni bir X eserini kalıcı bir biçimde edinmeyi kendine şart koymak:
K + Z > 361 > K – Z
Bu cazip proje gelişim sürecinde bazı öngörülebilir engellere tosladı, onlara da gerekli çözümler bulundu. Önce, bir cildin –La Pléiade külliyatından diyelim– üç (3) roman (ya da şiir, deneme vb.) da içerse bir (1) kitap sayılmasında karar kılındı; aynı yazarın üç (3) ya da dört (4) ya da n (n) sayıda romanının, bu yazarın henüz bir araya getirilmemiş ama kaçınılmaz olarak er ya da geç bir araya getirilebilir Bütün Eserleri’nin bir parçası olarak bir (1) cilde (zımnen) denk sayılması sonucuna varılmış oldu. Buradan hareketle, 19. Yüzyılın ikinci yarısına ait İngiliz dilinin falanca romancısının kısa süre önce edinilen falanca romanı mantıken yeni bir X eseri olarak değil, oluşum aşamasındaki bir diziye ait Z eseri olarak değerlendirildi: Söz konusu romancı tarafından yazılan romanların tamamına T kümesi (var mıdır yok mudur Allah bilir artık!) diyelim. Bu durum projenin ilk halinde en ufak bir değişikliğe yol açmıyordu: Sadece, 361 eserden söz etmek yerine, yeterli bir kütüphanenin, ister incecik bir broşür ister bir kamyon dolusu kitap yazmış olsun 361 yazardan oluşması gerektiğine karar verilmişti. Bu düzeltme birkaç yıl boyunca etkili oldu: Fakat bir süre sonra, bazı eserlerin –mesela şövalye romanlarının– belli bir yazarının olmadığı ya da birden çok yazarı olduğu ve bazı yazarların da –dadaistler mesela– birbirinden ayrıldığı takdirde önemini otomatikman yüzde seksen ila doksan yitirdiği ortaya çıktı; böylece, 361 temayla –muğlak bir kelime ama kapsadığı gruplar da zaman zaman öyle– sınırlı kütüphane fikrine ulaşıldı ve şu âna kadar bu sınırlama gayet iyi işledi.Görüldüğü gibi, okuduğu kitapları ya da günün birinde okuyacağına kendine söz verdiği kitapları saklayan bir insanın karşılaştığı sorunların başında kütüphanesinin sürekli genişlemesi gelir. Kaptan Nemo olma şansı herkese nasip olmuyor.
… Nautilus’umun suyun altına ilk defa daldığı gün benim için dünya sona ermişti. O gün, son kitaplarımı, son dergilerimi, son gazetelerimi satın aldım ve ondan beri insanlığın düşünmeyi de yazmayı da bıraktığına inanmak istiyorum.Kaptan Nemo’nun hepsi tıpatıp aynı biçimde ciltlenmiş on iki bin adet kitabı bir daha bozulmamacasına nihai olarak tasnif edilmiş ve bu tasnif, belirtildiğine göre, en azından lisan bakımından (kütüphane düzenleme sanatıyla kesinlikle alakası olmayan, sadece Kaptan Nemo’nun bütün dilleri aynı derecede konuştuğunu belirten bir açıklama) ayrım gözetilmeden yapıldığından zorluk çıkarmamış olmalı. Lakin düşünmeye, yazmaya, hele de yayımlamaya azimli bir insanlıkla hâlâ içli dışlı olan bizler için kütüphanelerimizin genişlemesi yegâne gerçek mesele haline gelme yolunda: Zira on ya da yirmi kitabı, hatta yüz kitabı saklamanın çok da zor olmadığı aşikâr, ama kitaplarınızın sayısı 361’e ya da bine, ya da üç bine çıktığında ve asıl önemlisi bu sayı her gün ya da hemen hemen her gün arttığında sıkıntı baş gösteriyor. Öncelikle bütün bu kitapları bir yere yerleştirme meselesi, sonra da, şu ya da bu nedenle günün birinde içlerinden birini nihayet okuma, hatta yeniden okuma arzusu ya da ihtiyacı duyduğunuzda elinizle koymuş gibi bulabilme meselesiyle karşı karşıya kalıyorsunuz.
Dolayısıyla, kütüphane meselesi ikili bir sorun ortaya çıkarıyor: Öncelikle bir mekân sorunu ve sonra da düzen sorunu.
1. Mekân sorununa dair
1.1. Genel bilgiler
Kitaplar oraya buraya serpiştirilmez, bir arada tutulur. Nasıl ki bütün reçel kavanozları aynı dolaba, reçel dolabına konursa, kitaplar da aynı yere ya da birkaç aynı yere konur. Saklama maksadıyla bavulların içine tıkıştırılabilir ya da tavan arasına, bodruma veya dolapların dibine pekâlâ konulabilirlerdi, ama genellikle göz önünde olmaları tercih edilir.
Âdet olduğu üzere, kitaplar ekseriyetle bir duvar ya da bölme boyunca, düz olarak birbirine paralel duran, ne fazla derin ne de fazla aralıklı taşıyıcılar üzerinde yan yana yerleştirilir. Kitaplar genellikle dikine, cildin sırtına basılı başlığın görülebileceği şekilde dizilir (zaman zaman, kitapçıların vitrininde olduğu gibi, kitapların kapağı gösterilse de bir kitabın sırf ağzının görünür olması kesinkes yadırgatıcı, gayrimeşru, hatta çoğu zaman ayıp kabul edilir).
Günümüz dekorasyon anlayışında kütüphane bir köşedir: “kütüphane köşesi”. Ve çoğunlukla “oturma grubu” denen sete ait bir modüldür, bu sette ayrıca şunlar bulunur:
sürgülü kapaklı bar dolabı
sürgülü kapaklı yazı masası
çift kapılı büfe
müzik dolabı
televizyon sehpası
diyapozitif projeksiyon sehpası
vitrin
vb.
Ve kataloglarda üzerine birkaç yalancı cilt yerleştirilmiş olarak takdim edilir. Bununa beraber, gündelik hayatta kitaplar aşağı yukarı her yerde bir araya getirilebilir.
1.2. Kitapların konulabildiği alanlar
antre
oturma odası
yatak odası ya da odaları
tuvalet
Mutfağa genellikle sadece “yemek kitabı” denen türe ait kitaplar konur.
Her ne kadar birçok kişi tarafından en gözde kitap okuma yeri olarak görülse de banyoda kitap bulunması enderdir. Ortam rutubetinin basılı metinlerin korunmasının bir numaralı düşmanı olduğu genel bir kanıdır. Banyolarda olsa olsa bir ecza dolabı, ecza dolabında da “Hekim gelene kadar yapılması gerekenler” başlıklı ince bir kitapçık bulunabilir.
1.3. Uygun alanlardaki kitap yerleştirilebilecek yerler
Şömine ya da radyatör mermerlerinin üzeri (uzun vadede sıcaklığın bir miktar zarar verme ihtimali göz önünde bulundurulacaktır)
iki pencere arası
iptal edilmiş bir kapı kasasının içi
kitaplık merdiveninin basamakları, böylece merdiven işlevini kaybeder (çok şık durur, Renan’a atıfla)
pencere altı
bir alanı ikiye bölmek üzere dikey yerleştirilmiş bir mobilyanın üzeri (çok şık durur, birkaç yeşil bitki bu etkiyi daha da artırır).
1.4. Kütüphanelerde sık rastlanan, kitap olmayan şeyler
Yaldızlı pirinç çerçevelerde fotoğraflar, küçük gravürler, karakalem çizimler, ayaklı kadehlerde kurutulmuş çiçekler, dolu ya da boş yassı kimyevi kibrit paketleri (tehlikelidir), kurşun askerler, Ernest Renan’ın Collège de France’daki çalışma odasında çekilmiş bir fotoğraf, kartpostallar, oyuncak bebek gözleri, kutular, Lufthansa havayolları şirketinin tuz, karabiber ve hardal paketçikleri, mektup tartıları, çengel askılar, bilyeler, pipo kaşıkları, minyatür antika araba modelleri, rengârenk taş ve çakıllar, şiltler, yaylar.
2. Düzene dair
Derli toplu tutulmayan kütüphane kendiliğinden darmadağın olur. Entropinin ne demek olduğunu anlayabilmem için bana verilmiş bir örnektir bu ve pek çok kez deneysel olarak da doğrulamışımdır.
Bir kütüphanenin karışıklığı kendi başına vahim bir durum değildir; “Çoraplarımı hangi çekmeceye koymuştum?” düzeyinde bir şeydir: Şu ya da bu kitabı koyduğu yeri her seferinde insiyaki bir şekilde bildiğine inanır insan; ayrıca, bilmese bile, bütün rafları hızla şöyle bir taramak hiç de zor olmayacaktır.
Bu sevimli düzensizlik methiyesine bireysel bürokrasiye duyulan vasat düşkünlük itiraz eder: Her şeye ait bir yer olmalı ve her şey kendi yerinde olmalı ve tersi. Biri oluruna bırakmayı, sallapatiliği, anarşizan kalenderliği önceleyen, diğeriyse tertibin etkin donukluğunu, tabula rasa mantığının erdemlerini göklere çıkaran bu iki gerilim arasında insan eninde sonunda kitaplarını bir düzene koymayı denemeye niyetlenir: Yıpratıcı, moral bozucu bir teşebbüstür bu. Ama aynı zamanda, gözden ırak olduğu için unutulmuş bir kitaba tekrar kavuşmak gibi hoş sürprizlere de kapı açabilir ve bugünün işini yarına erteleyerek yüzükoyun kendinizi yatağa atıp kitaba yumulursunuz.
2.1. Kitapları düzenleme tarzları
alfabetik sınıflama
kıtalara ya da ülkelere göre sınıflama
renklere göre sınıflama
edinme tarihine göre sınıflama
yayımlanma tarihine göre sınıflama
boyutlara göre sınıflama
türlere göre sınıflama
büyük edebi dönemlere göre sınıflama
dillere göre sınıflama
okuma önceliğine göre sınıflama
ciltlere göre sınıflama
dizilere göre sınıflama
Bu sınıflamaların hiçbiri tek başına tatminkâr değildir. Fiiliyatta, her kütüphane bu sınıflama biçimlerinin bir terkibiyle düzenlenir. İç dengesi, değişikliğe direnci, miadının dolması, kalıcılığı bir kitaplığa kendine has şahsiyetini verir.
Öncelikle sürekli sınıflamalar ile geçici sınıflamaların farkını koymak yerinde olur; sürekli sınıflamalar ilkesel olarak uymaya devam edilecek olan sınıflamalardır. Geçici sınıflamalarında birkaç günlük olduğu farz edilir: kitap nihai yerini buluncaya ya da yeniden buluncaya kadar, bu yeni edinilmiş ve henüz okunmamış bir kitap olabileceği gibi, kısa süre önce okunmuş ve nereye koyacağınızı tam bilemediğiniz ve bir dahaki “esas yerleştirme” sırasında yerleştirmeye kendi kendinize söz verdiğiniz bir kitap da olabilir, ya da okumaya ara verdiğiniz ve yeniden dönüp bitirmeden yerine kaldırmak istemediğiniz bir kitap olabilir, ya da belirli bir dönem sürekli kullandığınız bir kitap olabilir, ya da belli bir bilgi ya da bir alıntı aramak için ortaya çıkardığınız ve henüz kaldırmadığınız bir kitap olabilir ya da defalarca iade etme sözü verdiğiniz ve size ait olmadığı için nereye koyacağınızı bir türlü bilemediğiniz bir kitap olabilir vb.
Benim durumuma gelirsek, kitaplarımın aşağı yukarı dörtte üçü hiçbir zaman tam manasıyla tasnif edilmemiştir. Nihai olarak geçici bir şekilde yerleştirilmemiş olanlar geçici olarak nihaidir, OuLiPo’da olduğu gibi. Bu arada, bir odadan diğerine, bir raftan diğerine, bir yığından diğerine gezdirip dururum onları ve her kitabı aramak için üç saat harcadığım ve bulamadığım olduğu gibi, pekâlâ aynı işi gören altı yedi başka kitabı fark etmenin memnuniyetini yaşadığım da olur.
2.2. Yerleştirmesi çok kolay olan kitaplar
Büyük boy, kırmızı ciltli Jules Verne’ler (hakiki Hetzel’ler ya da Hachette’in yeni baskıları fark etmez), çok büyük kitaplar, çok küçükler, Baedeker’ler, nadir kitaplar ya da öyle olduğu sanılanlar, ciltlenmiş kitaplar, Pléiade ciltleri, Présence du Futur koleksiyonu, Minuit Yayınları’nın bastığı romanlar, fasiküller (Change, Textes, Les Lettres nouvelles, Le Chemin) en az üç sayısı bulunan dergiler vb.
2.3. Yerleştirmesi fazla zor olmayan kitaplar
Film senaryoları, star albümleri ya da yönetmenler hakkında inceleme kitaplarını içeren sinema kitapları, Güney Amerika romanları, etnoloji, psikanaliz, yemek kitapları (bkz. yukarıda) rehberler (telefonun yanı), Alman romantikleri, Que sais-je serisi kitapları; (burada sorun onları bir arada mı yoksa işledikleri konuya göre mi sınıflayacağınız) vb.
2.4. Yerleştirilmesi neredeyse imkânsız kitaplar
Örneğin tek bir sayısına sahip olduğunuz dergiler, ya da içinden üzerinde Askeri Eserler Kitabevi R. Capelot et Cie, 1900 yazılı bir kartın çıktığı, Almancadan tercümesi devlet nişanı sahibi 31. Dragon Alayı Komutanı Yüzbaşı M. Bégouën’e ait Clausewitz’in 1812 Rusya Seferi veya Publications of the Modern Language Association of America’nın (PMLA) 91. cildinin söz konusu kuruluşun yıllık kongresinin 666 çalışma toplantısı programına yer veren 6. fasikülü (Kasım 1976) gibi diğer yayınlar.
2.5. Borges’in Babil Kitaplığı’nın diğer bütün kitapların anahtarını verecek kitabı arayan kütüphanecileri gibi, biz de sonlanmışlık yanılsaması ile kavranamazlığın baş döndürücülüğü arasında salınıyoruz. Sonlanmışlık adına, bundan böyle bütün bilgiye erişmemizi sağlayabilecek yegâne bir düzenin var olduğuna inanmak istiyoruz; kavranamazlık adınaysa, düzen ve düzensizliğin rastlantıyı tayin eden aynı iki kelime olduğunu düşünmek istiyoruz.
Her ikisinin de kitapların ve sistemlerin aşınmasını gizlemeye yönelik birer göz yanıltması ve hile olması da mümkün.
Öyle ya da böyle, kütüphanelerimizin kimi zaman akıl defteri, kimi zaman kedi yuvası ya da ıvır zıvır deposu işlevi görmesi de hiç fena değil.
¹ Kütüphane derken profesyonel olmayan okurun kendi zevki ve gündelik kullanımı için bir araya getirdiği kitaplardan oluşan bütünü kastediyorum. Bu tanım bibliyofillerin koleksiyonlarını ve dekoratif ciltleri hesaba katmadığı gibi, kendilerine has sorunları kamusal kütüphanelerin sorunlarıyla kesişen uzmanlaşmış kütüphanelerin (örneğin akademisyenlerinkiler) de çoğunu hesaba katmıyor.
Formulu bilmem ancak artik kitaplarimi eve tasima vaktidir. Antreye raf yapmayi dusunuyorum. Bir de kardesimin kitapligini yerlestirirken bana ait kitaplari gorunce yer olmadigi icin ses etmedim ve ex libris'imi basmadigim icin cok kizdim kendime.
YanıtlaSilBenim kitaplarim cogunlukla yatagin icindeler.
Su aralar çini, tarih, kilim motiflerine taktim yine.
Samanizm hakkindaki kitaplarim hala Ank'da olunca cok fesatlaniyorum. Bir tedavisi olmali bu durumun.
Merhaba Jardzy. Ex libris dedin de, ben de yıllardır ha bugün ha yarın diyorum, bir türlü yaptıramadım gitti.
SilKaç kitabın olduğunu bilmediğim için raf önerisinde bulunamıyorum. Ayrıca antre ne kadar büyük/geniş onu da bilmiyorum.
Kitaplarının çoğunun yatağın içinde olmasına hiç şaşırmadım. Mutfakta tencerenin içindeler, deseydin ona da şaşırmayacaktım. :)
Şamanizm'e özel ilgin olduğunu söylememiştin sanırım. Eğer öyleyse ne işi var kitapların senden uzakta?
Kitaplar arttıkça tedavi zorlaşıyor, bildiğim bu.
Sevgiler...
Merhaba ..Artık kaynak kitap harici roman vb kitap almama kararı verdim.Zira kitaplar yakında bağımsızlıklarını ilan edeceklerdi ☺ Okumak istediklerimi şehir kütüphanesinden alıyorum. Ya da e-kitap olarak temin ediyorum..
YanıtlaSilMerhaba Cam Güzeli, hoş geldin. Ben de buna benzer bir karar almıştım. Ne var ki uzun süre uygulayamadım. Bakalım sen yapabilecek misin.
SilSelamlar...