Bundan yüz yılı aşkın bir süre önce İstanbul'da adamın biri gece sevgilisiyle buluşur. Üstelik de kadının evinde. Komşular hemen ihbar ederler. İnsanlar günümüzdeki kadar 'hoşgörülü' değillermiş demek ki. Gece sabaha karşı, mahallenin imamı, beraberinde bütün mahalle halkı ve tabii askerler eve baskın düzenleyip adamcağızı alırlar. Peki sonra ne olur? Adamcağızın gece boyunca sevgilisiyle sürdüğü sefayı burnundan getirirler. Kadının durumu ise meçhul. Vatandaşın biri boş durmayıp işte bu baskının hikayesini şiire dökmüş.
Baskın Destanı
Gezerken buldum ben bir taze civan
Peşine düştüm hem hayli bir zaman
Burnu henüz eğri, kaşları keman
Yüzyüze gelince yaktım abayı
Yâr ile eyledik tenhada sohbet
Dedi sen bu gece gelirsin elbet
Dedim ey efendim cânıma minnet
Orda tarif kıldı semti, civârı
Yâr ile uğradık bir tenha yola
Yanyana yürürdük kol sara sara
Dedi "sakın bakma sen sağa sola"
Vara vara gittik Küçükpazar'a
"Gördün mü efendim gördün mü evi?
Kırmızı boyalı kafesi yeni
Saat üçe kadar gözlerim seni
Gayet çokça getir ol semenzârı"
Saat üçte çıktım elimde fener
Arkama düştü hem bir sürü nefer
Âdettir köşede söndürmek fener
Kapının önünde kıldım karârı
Bir fiske taşını attığım zaman
Kapıda beklermiş o sevdiğim can
Kapıyı açarak dedi: "Sus, aman"
Merdivenden çıktım pat pat yukarı
Beş on kadeh verdi ol gümüş bilek
Dedim keyfim tamam ey huyu melek
Şilteler açıldı kuştüyü döşek
Soymaya başladı ben aşığını
Yâr ile ikimiz yatağa girdik
Safâlar eyledik yüz yüze sürdük
Sonra ikimiz de murâda erdik
Cânım pek hoşlandı etmem inkârı
Yâr ile bir müddet biz sürdük safâ
Kanunda yazılı safâya cefa
Gece yarısında çıktı bir sadâ
Sıçradım döşekten kalktım yukarı
Komşular çağrışır: "Hanife Hanım!"
Fatma kadın der ki: "Ayol, a canım!"
Gözümle gördüm ben yoktur yalanım
Bastı şamatayı o şirret karı
Gittikçe büyüdü gürültü aman
Saatime baktım olmuş altı tam
Ardında mahalle en önde imam
Neferler berâber hem subayları
İki üçü birden kapı çaldılar
Bütün cemâatle eve daldılar
Tavan arasında beni buldular
Dediler teslim ol yoktur zarârı
Yukardan aşağı çarşafı siyah
Görenler yârimi ettiler âh vâh
Kimi mecnun oldu kimi de seyyâh
Koltuğum kabarır gördükçe yârı
Ağakapısı'ndan girdim içeri
Kollarımdan tuttu üç yeniçeri
Keçeyi serdiler âdet üzeri
Çıkardılar baştan hepsi külâhı
Yüreğime düştü bir çirkin acı
Yakamız eldedir nedir ilâcı
Dediler zanparaya vurun kırbacı
Ben o zaman bildim bütün zarârı
İki çingen cellâd geldi başıma
Kasdettiler benim şirin cânıma
Yalvardım yakardım girme kanıma
Emir böyle imiş yedim sopayı
Beşiktaşlı Gedaî
XIX. yy. sonları
Bugünkü dile aktaran: Erhan Afyoncu