Okulda çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak, üzerinde en çok durduğum konulardan biri. Baştan söyleyeyim, çok zorlanıyorum. Bunun birkaç nedeni var. Her şeyden önce ailelerde "iş yok". Çoğunun evinde tek bir kitap yok. Hal böyle olunca çocuklar da kitapları sadece okulda lazım olan birer "eşya" olarak biliyorlar.
Problem sadece ailelerde mi? Öğretmenlerin çoğunda da "iş yok". Bizzat şahit olmasam bu kadar rahat konuşur muyum; koca bir yıl boyunca iki kitap okuduğu için kendini "çok okuyan" olarak lanse eden nice öğretmenler var, kaldı ki onlar yine iyi, en azından yılda iki kitap okumayı becerebiliyorlar, tek bir kitap okumayan öğretmenler var, hem de "sürüyle". Okuduğum eğitim (!) fakültesinde koca dört yılı, zorunlu ders kitapları hariç bir tek satır okumadan bitirip öğretmenlik diploması alan nicelerini gördüm. Her biri Anadolu'nun bir köşesine gidip öğretmenlik yapıyor. Şimdi biz kalkıp böyle yetişen bir öğretmen neslinden okumayı seven nesiller yetiştirmelerini nasıl bekleyebiliriz?
Okumayı sevdirmek yolunda televizyon da işimizi fazlasıyla zora sokan faktörlerden biri. O yetmiyormuş gibi şimdi bir de internet çıktı. Sen gel de çocuğa bu ikisi dururken hayatı okuyarak, kitaplardan öğrenmesini salık ver. Gerçekten zor. Dedim ya, çoğu, kitapları sadece okul sıralarında lazım olan birer eşya olarak görüyorlar, ödevlerini de zaten artık internetten kopyalayıp yapıştırıyorlar. Böyle olunca kitaplara ne gerek kalıyor ki? Hem çocuk büyüklerini örnek alır; evde ana-baba okumuyor, okulda öğretmenler okumuyorsa kendisi neden okusun o zaman?
Bizim eğitim-öğretim düzenimizin temel problemlerinden biri, neyi niçin, neyi nasıl öğreteceğini bir türlü öğrenememiş olmasıdır. Örneğin çocuğa yaşam boyu okumanın niçin gerekli ve önemli olduğunu bir türlü öğretemiyoruz. Öğretmenlere üniversitelerde öğretilmiyor ki onlar da okulda çocuklara öğretsinler. Bu örneğin en çok geçerli olduğu konu yabancı dil olsa gerek. Öğrencilerin neredeyse tamamına bir yabancı dilin neden gerekli olduğu öğretilemediği gibi yabancı dilin nasıl öğretileceği de öğrenilemedi gitti. Düşünün, bazı gramer konularını öğrenciler kendi ana dillerinde bile bilmiyorken kalkıp İngilizcelerini öğretmeye çalışıyorsunuz. Hem Türkiye'deki İngilizce müfredatlarına bakarsanız, sanırsınız tekmil nüfusumuzu Oxford, Cambridge, Columbia üniversitelerine profesör olarak yetiştirmeye çalışıyoruz. Nedir, alt tarafı çocuklara bir yabancı dilde gündelik konuşmalar yapabilmelerini sağlayacaksınız. Ama nerede... Yabancı dilin baştan sona bütün kurallarını öğretmeye kalkıyoruz, sonuç: elde var sıfır. Yıllarca dersini gördüğü yabancı dilde adını bile söyleyemiyor çocuk.
Bir başka handikabımız matematik. Başka bir ülkede "matematik fobisi" sözlüklere girmiş midir, cidden merak ediyorum.
"Peki, iyi güzel de okumak neden bu kadar önemli, çocuklar ille de çok okuyarak mı hayata hazırlanmalılar," diye sorabilirsiniz. Evet, okumanın ne işe yaradığına dair somut hiçbir veri yok elimde. Size, falankes çok okudu başı göğe erdi, diye bir örnek veremem. Gelgelelim okumanın sihirli bir değnek olduğu da su götürmez. Bir tılsımı var bu işin, bunu inkâr edebilir misiniz? Baksanıza kalkınmış toplumların tümü okuyan toplumlar. Sizce Bangladeş'te mi daha çok okunuyor yoksa Japonya'da mı? Suriye'de mi daha çok okunuyor yoksa Hollanda'da mı?
Çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendimize batırmak zorundayız. Her yerde Amerika'nın bizi parmağında oynattığını, Avrupa'nın bizi bilmem ne ettiğini söyleyip duruyoruz. Sen kalkınmadıktan, gelişmedikten sonra zaten bir parmakta oynatılmaya mahkumsun. Doğanın kanunu bu. Kalkınma, gelişme dediğin de ancak okuyarak elde edilir. Haksız mıyım?
Haklısın. Çok güzel yazmışsın. Allah'tan bizim evde çok kitap okunur. Gerçekten. Yılda iki kitap falan değil yani. :) Elimizden kitap düşmez. Kızlarımızda görüyor. Büyük kızımız çok seviyor kitap okumayı. Kardeşine de okuyor. :)
YanıtlaSilMerhaba Bahar Hanım, sizler gibi okuyanların da olduğunu elbette biliyorum. Zaten onlar da olmasa memleketin halini siz o zaman düşünün. Daha çok okunan günler dileğiyle. Tekrar bekleriz.
SilBu arada profilinizden blogunuza ulaşamadım, tabii varsa eğer. Sağlıkla kalınız.
İnsanlarda eksikliğini en çok gördüğüm şey empati, ve kitap okumanın bir insanın bilgi dağarcığını geliştirmesinin yanı sıra başka hayatlar, başka insanlar tanıtarak empati yapmayı öğrettiğini de düşünüyorum...
YanıtlaSilSelam Derin, bizimki gibi az okunan toplumlarda sadece empati değil, sempati ve diğer birçok şey de eksik kalıyor, neylersin. Empatik ve sempatik bir toplum dileyelim. :)
SilSağlıkla kal...
evde kitap olması; çocuğun kitaba aşinalığını sağlayabilir; ama okumasını sağlamaz. örneğini çevremde çok görüyorum. ters bir örnek: bizim evimizde neredeyse hiç kitap yoktu. babam hayatında tek bir kitabı bile baştan sona okumamış olduğunu neredeyse gururla söyleyen biriydi. eksiklik duymuyordu çünkü.
YanıtlaSilokulda kitabı çok önemseyen öğretmenlerin genel şikayeti, öğrencilerin okumayı istememesidir. bunu öğretebilir miyiz? "kitap okumanız gerekiyor, çünkü..." diye başlayan bir nutuk çektiğinizde ikinci cümleden sonra öğrencinin "külahıma anlat" diyeceğini tahmin ediyorum, kendi öğrencilik tecrübem ciddi hiçbir söylevin hiçbir işe yaramadığını hatırlatıyor bana.
ilkokul sınıf kitaplığında 200 kitap vardı. öğrenciler en az yirmi tanesini okumak zorundaydı. kitaplık sorumlusu olarak, kitap alıp sonra geri getirenlere, okudukları kitapla ilgili düşüncelerini sorardım; yıl 1993, "valla taş devri daha güzel" demişti bir arkadaşım. bir çizgi filmi kitaba yeğlemesi tuhaf gelmemişti bana. çocuk heyecan arıyor, merakla takip edeceği bir şey; kitap öyle gelmiyor ona.
kelimeleri sevmiyoruz. kendimizi ifade etmemiz gerektiğini bilmiyoruz. kendimizi ifade etme ihtiyacı hissetmediğimiz için, nasıl ifade edebileceğimize ilişkin donanım sahibi olmayı önemsemiyoruz. önemsemediğimiz için bize bu konuda yardımcı olabilecek hiçbir kaynakla ilişki içerisinde değiliz. ısrarla kitaptan uzak duran insanların genel görünümü bu.
kişinin kendi gerçekliğini fark etmesi, kendini bu dünyada bir birey olarak konumlandırması, gerektiğinde kendini ifade etmesi, onu neden zorluyor? çünkü şu kalabalığın içinde, herhangi biri olmanın huzurunu kaybetmek istemiyor. düşünmek, muhakeme yapmak istemiyor; birileri nasılsa bir şeyler söylüyor, söylenenlerden birini seçip beğenirsin, onu benimsersin, düşünmen gerekmiyor.ağzından çıkan sözleri başkaları düşünüyor, olsun önemi yok bunun. bu kişi için neyin önemli olduğunu merak ediyoruz doğal olarak.
çok güncel bir konu: van depremi. o depremin kürtler için bir ceza olduğunu söyledi birileri; başka birileri de insanlığın etkin kökenden daha önemli olduğunu; kalabalık ne yaptı, kendi meşrebine uygun bir sözü alıp benimsedi: sosyal medyada birbirinin aynısı sözler dolandı durdu. düşünmeye gerek görmedi kimse.
sen kendi zihnini fark ettiğinde tüm dünya ile kendi zihnin dolayısıyla bir ilişki kurduğunda gerçekliğini başkalarına onaylatmak, göstermek zorunda kalmazsın. kendini bilirsin. bu müthiş bilgi seni doyurur, tatmin eder. öbür tarafta, bilmemenin huzuruyla yuvarlanıp gidenler, senin fark ettiğin şeye; kendi varlığına, gereksinim duymuyorsa, duymasın.
"kendin ol" dediğinde ne yapacağını bilemeyen, çünkü, kendisini bilemeyen biri "nasıl kendim olabilirim?" diye sormaya da gerek duymaz, bu soruyu sorabilmesi için bile, farkında olması gereken bir şey var: kendine duyacağı merak. görmüyor musun, insanlar kendilerine ilişkin merak içinde değiller: kendilerine tapıyorlar.
Hoş geldiniz sayın ziyaretçi,
SilYorumunuz için teşekkürler. Düşüncelerinizin çoğuna katılıyorum, katılmamak elde mi?
İstisnalar kaideyi bozmaz; Evinde kitap olan her çocuğun kitap kurdu olmasını beklemek doğru olmadığı gibi, evinde hiç kitap olmayan birinin zır cahil olacağını varsaymak da doğru değil. Ne var ki, evinde hiç kitap görmeden büyüyen bir çocukla, evde en azından küçük bir kitaplığın olduğunu görerek büyüyen bir çocuk arasında, her ikisi okuma alışkanlığı kazanmadan büyüse bile, kitaba ve okumaya bakış açıları noktasında fark olacaktır. Şöyle düşünelim: Evlerinde dikiş makinesi olan ve sık sık annesinin dikiş işleriyle uğraştığını gören bir çocuk ile bu işlere hiç aşina olmayan bir çocuğun ellerine günün birinde iğne iplik verilirse, ilkinin ikincisine göre bu işi daha rahat kotaracağını varsayarız.
Okulda çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırabilir miyiz? Bu yöndeki çabaların pek işe yaramadığını düşünüyorsunuz. Benim de yakındığım konulardan biri bu, okumayı öğretmek çok zor, peki ama bunu okulda yapmaya çalışmayacağız da nerede çalışacağız? Parlak bir sonuca ulaşamayacağımızı bilsek bile ısrarla üstüne gitmeliyiz bu meselenin. Olur ki bir tek çocuğa bile okuma alışkanlığı kazandırırız.
Sağlıkla kalınız!
paylastiklariniz cok guzelllllllll
YanıtlaSiltesekkurler
Ben teşekkür ederim efendim, yine bekleriz.
Sil" Örneğin, çocuğa yaşam boyu okumanın niçin gerekli ve önemli olduğunu bir türlü öğretemiyoruz. Öğretmenlere üniversitelerde öğretilmiyor ki onlar da okulda çocuklara öğretsinler." ne güzel, ne doğru. Çok şahane, çok güzel bir yazı olmuş, teşekkürler!
YanıtlaSilSağolasın Tankut kardeşim, görüşmek dileğiyle.
SilGerçekten konuya çok güzel bakmışsınız. Bende eğitim fakültesinde okuyorum ve "Çocuk Edebiyatı" dersi görüyorum. Çocuklar için uygun kitap nasıl seçilir vs. konuları işliyoruz. Ama çocuklara kitap okuma alışkanlığıyla ilgili bir konu görmedik malesef.. elinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Hocam, hepsi bir değil ama eğitim fakültelerinde pek iş yok, insan bitirdikten sonra daha iyi görüyor bunu. İşi sıkı tutmaya bakın. Kendinizi iyi yetiştirirseniz karşılığını alırsınız.
YanıtlaSilTekrar bekleriz, sağlıkla kalınız.
İnşallah iyi yetiştiriyorumdur kendimi:) bişeyler becerebilirsek eğer, kendi çabamızın sonucunda olacaktır mutlaka.
Sil