"Sepetteki elmalar kimin?" diye sordum. "Çürük olanlar benim," dedi İsa, "gerisini bilmiyorum." İsa'nın henüz efendi olmadığı günlerden biriydi.
Maksadım İsa'ya merak ettiğim bir meseleyi sormaktı. Yanaşıp bir bahaneyle sözü açmam gerekiyordu. Bundan ötürü yanına gittiğimde oracıkta duran içi elma dolu sepeti görüp öylesine sordum. Neden sordun, diye sorsa verecek cevabım da yoktu ya.
Geçen gün kraliçenin tebdilikıyafet çarşıya çıkıp İsa'nın dükkânını ziyaret ettiğini gördüydüm. Onun kraliçe olduğunu biliyordum elbette. Bunu o an yanımda bulunanlara söylemedim haliyle. Ne var ki ziyadesiyle meraklandım. Kraliçe İsa'dan ne istemeye gelmiş olabilirdi? Elbette bütün kraliçeler ve krallar bir fakirin dükkânına yalnızca istemek için girerler. İşte bunu sormaya vardıydım İsa'nın yanına.
"Kraliçe ne istedi senden?" dedim. O kadının kraliçe olduğunu biliyor oluşuma şaşırmadı İsa. Ben de buna şaşırmadım. Birbirimizi nicedir tanıyorduk. "Akıl istemeye gelmiş," dedi. "Neymiş?" diye sürdürdüm. "Kral onu sevmiyormuş. Üstelik de başka kadınlarla gününü gün ediyormuş," dedi. "Ne demelere kralla evlenmiş," dedim ben de. Bana cevap vermek yerine sepetteki çürük elmalardan birini alıp bana uzatarak, "Biliyorsun ki," dedi, "ben hayatta sana pek çok kez çürük elma uzatmışımdır, gelgelelim niyetim her daim sağlam olmuştur." "Bilmez miyim," dedim. "Sepetimizin büsbütün sağlam elmalarla dolacağı o gün," diye sürdürdü İsa, "o gün gelecek mi?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.
Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.