17 Şubat 2009

Süryani'nin Öyküsü: Kendi Geleceğini Sürgün Etmek

Usta yazar Ferit Edgü 1960'lı yıllarda Hakkâri'ye gider. Oradaki gözlemlerini 1976'da yayımlanan O / Hakkari'de Bir Mevsim adıyla romanlaştırır. Aşağıda, eğer üşenmeyip okursanız, bu romandan bir epizot var. Yaşlı bir Süryani'nin öyküsü. Süryani, Hakkari'nin tek kitapçısı. Göreceğiniz üzere, tek bir kitapçı bile fazla geliyor. Fazla geliyor olmalı ki, dükkanını yakıp Süryani'yi bilinmezliklere sürgün ediyorlar. Aslında sürgün ettikleri kendi gelecekleriydi, farkında değildiler.

Kürt sorunu bugüne dek hep siyasi bir sorun olarak gündeme geldi. Hâlâ da öyle. Meseleye ne zaman farklı pencerelerden bakacağız, diye merak edip duruyorum. Ben, klişeleşmiş bir deyişle, Kürt kökenli biri olarak, biraz özeleştiri yapma vaktinin çoktan geldiğine inanıyorum. Bugün itibariyle biz Kürtler pek çok alanda geri kalmış durumdayız. Kültürel, sanatsal, edebi, sosyal... bakımlardan modern dünyayı epey geriden takip ediyoruz. Bunda, sürekli dile getirildiği gibi, devletin suçu var. Hem de çok. Özellikle 90'lı yılları göz önüne alırsak, uygulanan yanlış politikaların haddi hesabı yok. Peki ama, sadece devlet miydi suçlu olan? Biz Kürtler, kendimiz hiç mi yanlış yapmadık? Kuşkusuz yaptık. Sadece aynaya bakmak istemiyor kimilerimiz.


Dünya milletleri büyük savaşlar yaptılar, zorlu süreçlerden geçtiler. Aç kaldılar, perişan oldular, yıkıldılar, öldüler...


Ama dirildiler.


Almanlar yıllarca patatese talim ettiler, ama dünyanın ikinci büyük devleti oldular. Japonlar atom bombalarıyla sarsıldılar, ama dünyanın elektronik devi oldular. İngiltere'de, Fransa'da kralların zulmü altında ezilip püre haline gelen insanlar, Yeni Dünya'ya kaçtılar ve orada dünyanın süper gücü Amerika'yı kurdular.


Biz Kürtler ise kitapçı yaktık.


Aynı zamanda bir ABD tarihi kitabı olarak da okunabilecek Stenibeck'in ölümsüz eseri Fareler ve İnsanlar'ı okursanız, bir zamanların Amerika'sının uçsuz bucaksız kırlarında ırgatlık yapan basit insanların bile kitap okuduklarını görürsünüz. Acaba bugün üniversitelerde okuyan Kürt gençleri üniversite öğrenimleri boyunca kaçar kitap okuyorlar?


Hemen tüm dünya ulusları bir zamanlar birçok bakımdan eşit düzeydeydi. Hatta, bundan misal 400-500 yıl önce Kürtlerin durumu Avrupalılarınkinden çok daha iyiydi. Ne oldu da bugünkü duruma gelindi? Sorunun cevabı basit aslında. Dinleyene.

***

O / Hakkari'de Bir Mevsim
...
Kente varır varmaz ilk işim, Süryani'nin dükkanına gitmek oldu. Kapalıydı. Yanındaki berbere sordum.

Berber, sorumun cevabını vermek yerine, Ooo, sakallarınız gene uzamış, bir tıraş olup o güzel yüzünüzü görmek istemiyor musunuz? dedi.

Girdim, tahta koltuğa oturdum. Sakallarımı usturaya vurma, yalnızca makasla kırpıver, dedim. Saçlarımı da.

O işini yaparken, ben sorumu yeniledim: Hasta mı komşun?
Komşum, kitapçı komşumdan mı sözediyorsunuz? Hayır, hasta değil. Doğrusunu isterseniz, hasta olduğunu sanmıyorum. Hastaydı, ama şimdi iyileşmiştir.
Nerde, evinde midir?
Kuşkusuz evindedir.
Nerde evi?
Ah, bakın bunu bilmiyorum. Çünkü kentimizden kaçalı epey oldu.
Birden dünya başıma yıkılmış gibi oldu.
Anlamadım, kaçtı mı? Nereye kaçtı? Niçin kaçtı?
Nereye kaçtığını doğrusu hiç birimiz bilmiyoruz.
Niçin kaçsın?
Bir dakka, izin verin de şu çenenizdeki sakala bir biçim vereyim, malûmunuz sakalın en göze batan yeri çenededir.
İyi ama niye kaçsın?
Vallahi onu pek bilmiyorum. Sanırım kitapları dolayısıyladır.
Kitaplar mı?
Biliyorsunuz, garip kitaplar satıyordu. Eski, anlaşılmaz, yabancı dillerde, artık modası geçmiş kitaplar... Kuşku uyandırdı çevrede. Bir gece dükkânına girip kitaplarını kapının önüne çıkardılar ve ateşe verdiler.
Ateşe mi verdiler?
Evet, ateşe verdiler.
Kitapları mı?
Başka şeylerde mi vardı yoksa?
Yani kitapları ateşe verdiler öyle mi? Kimler?
Kimler olacak, gençler. Birkaç tane de orta yaşlı vardı aralarında.
Peki o ne yaptı?
Ne yapacak, diz çöküp yalvarmaya başladı, Yakmayın kitapları, yakmayın kitapları, hepsini size veriyorum, okuyun onları, hiç değilse okuduktan sonra yakın, dedi. Ama kimse dinlemedi. Biz de, gençlerden korktuğumuz için yardıma koşamadık. Süryani, dizlerini döve döve evine gitti. Ertesi gün öğrendik ki, çoluğunu çocuğunu, karısını alıp, sabah karanlığında göçmüş kentimizden.
...

1 yorum:

  1. İnsanlar toplumun doğrularını uyguladıkça doğru yolu bulamaz.Birey olduklarını unutup bireylik kazanma adına bazı çatışmalar içinde bulunuyorlar.Körü körüne düzen kurmak bilgi edinmeden 13-14 yaşlarında onlara öğretilenlerle yola çıkmak acemice.
    Okumak öğrenmek zor geldiği için gelişemiyor çoğu toplum.Sen oku bana anlat durumu...Sen başla ben arkadan gelirim durumu...
    Konu acı ama gerçek.Kitaplarımız en büyük direniş ve dirilişlerimizlerdir.
    Yazını yine her zamnki gibi beğendim.Ellerine sağlık.

    YanıtlaSil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git