Film vardır hikâyesini beğenirsiniz, film vardır kurgusunu. Film de vardır bu ikisini birden. Bir filmi beğenme kriterleri sadece bu ikisi değil elbette. Daha birçoğunu sıralayabilirsiniz. Bir filmin çekildiği doğal ortamlar bile o filmi beğenmemi sağlamıştır örneğin.
Şiddetin Tarihçesi'ni beğenmeme sebep olansa, hikâyesi ve kurgusuyla beraber oyuncuların performansı oldu. Özellikle Ed Harris'in oyunculuğuna şapka çıkardım.
Başrol oyuncusu Viggo Mortensen de en az onun kadar harikaydı. Geçmişte çeşitli suçlara bulaşmış, daha sonra adını değiştirip başka bir memlekette yepyeni bir hayata başlamış olan bir adamın geçmişini 40 yıl geçse tahmin edemezdim kendi payıma.
İzlemediyseniz, tavsiye ederim.
31 Mart 2012
29 Mart 2012
11 Mart 2012
"Eğitimin Kötülükleri"
Bakınız Lao Tzeu ne demiş:
Bir halkın yönetilmesi güçleşti mi, o halk çok şeyler öğrendi demektir. Eğitimi yaymakla bir halkı rahata kavuşturacağını sanan kimse, yanılmakta ve memleketini yıkıma sürüklemektedir.
Gaston Bouthoul’un Politika Sanatı adlı kitabına göz gezdiriyordum. Kitabın hemen başlarında Lao Tzeu’nun adına rastladım. Daha önce bu adı duyup duymadığıma emin değilim, duymuştum sanki bir ara. Fakat kim olduğuna dair bir bilgim yoktu.
Bouthoul, Uygarlık Tarihinin değişik evrelerinde politika üzerine düşünce üretmiş yaklaşık 80 ismin ünlü yapıtlarından pasajlar almış kitaba. Kendince başlıklar da eklemiş bu pasajlara. İşte Lao Tzeu’dan yaptığı bir alıntıya koyduğu "Eğitimin Kötülükleri" başlığı da bunlardan biri. Okuyunca merak ettim haliyle, eğitimin faydalarını biliyorduk bilmesine de kötülükleri de nelermiş, diye. Yukarıdaki pasajdı okuduğum. Adam düpedüz eğitime karşı. Allah’tan bin yıllar önce yaşamış, yoksa günümüzde böyle yazsa başına neler gelirdi az çok tahmin edersiniz.
Ben merak içinde okumaya devam ederken, kitabın yazarının Lao Tzeu’yla ilgili düştüğü kısa bilgi notu ilişti gözüme. Tao-te King adlı kitabın yazarı kabul edilirmiş ve bu kitap da Taoizm’in kutsal kitabıymış. Hatta taoistler Tzeu’ya insanüstü bir varlık gözüyle de bakarlarmış. MÖ. 600 yıllarında yaşamış. Konfüçyüs’le de birkaç kez görüşüp konuştuğu söylenirmiş. Taoizm tarihe ve eğitime karşıymış ve her şeyin oluruna bırakılmasını öğütlermiş.
Dedim ya, şansı varmış ki bunları çok önceleri söylemiş. Sen gel de bu devirde eğitimin kötü olduğunu söyle…
Politika Sanatı, Gaston Bouthoul, Çev.: S. Eyüboğlu - V. Günyol, Cem Yayınevi
Bir halkın yönetilmesi güçleşti mi, o halk çok şeyler öğrendi demektir. Eğitimi yaymakla bir halkı rahata kavuşturacağını sanan kimse, yanılmakta ve memleketini yıkıma sürüklemektedir.
Gaston Bouthoul’un Politika Sanatı adlı kitabına göz gezdiriyordum. Kitabın hemen başlarında Lao Tzeu’nun adına rastladım. Daha önce bu adı duyup duymadığıma emin değilim, duymuştum sanki bir ara. Fakat kim olduğuna dair bir bilgim yoktu.
Bouthoul, Uygarlık Tarihinin değişik evrelerinde politika üzerine düşünce üretmiş yaklaşık 80 ismin ünlü yapıtlarından pasajlar almış kitaba. Kendince başlıklar da eklemiş bu pasajlara. İşte Lao Tzeu’dan yaptığı bir alıntıya koyduğu "Eğitimin Kötülükleri" başlığı da bunlardan biri. Okuyunca merak ettim haliyle, eğitimin faydalarını biliyorduk bilmesine de kötülükleri de nelermiş, diye. Yukarıdaki pasajdı okuduğum. Adam düpedüz eğitime karşı. Allah’tan bin yıllar önce yaşamış, yoksa günümüzde böyle yazsa başına neler gelirdi az çok tahmin edersiniz.
Ben merak içinde okumaya devam ederken, kitabın yazarının Lao Tzeu’yla ilgili düştüğü kısa bilgi notu ilişti gözüme. Tao-te King adlı kitabın yazarı kabul edilirmiş ve bu kitap da Taoizm’in kutsal kitabıymış. Hatta taoistler Tzeu’ya insanüstü bir varlık gözüyle de bakarlarmış. MÖ. 600 yıllarında yaşamış. Konfüçyüs’le de birkaç kez görüşüp konuştuğu söylenirmiş. Taoizm tarihe ve eğitime karşıymış ve her şeyin oluruna bırakılmasını öğütlermiş.
Dedim ya, şansı varmış ki bunları çok önceleri söylemiş. Sen gel de bu devirde eğitimin kötü olduğunu söyle…
Politika Sanatı, Gaston Bouthoul, Çev.: S. Eyüboğlu - V. Günyol, Cem Yayınevi
3 Mart 2012
"Öyle tükettin demektir yeryüzünde de"
En sevdiğim şiirlerden biridir Kafavis'in Şehir adlı şiiri. Onun bir de Barbarlar'ı Beklerken'i vardır ama kanımca bu onun en güzel şiiri. Bu şiiri ilkin ne zaman okuduğumu hatırlamıyorum, ya lisede ya da üniversitenin ilk sınıfında olmalı. İlk okuduğumda çok beğendiğimi hatırlıyorum. Bana bu şiiri bu kadar sevdiren nedir, doğrusu bilmiyorum. Belki de kendi hayat öykümü, en azından öykümün bir bölümünü bu şiirde bulduğum içindir.
Ben de vakti zamanında uzakta yaşamaya başlamış ve bir süre sonra memleketimden soğumaya başladığımı hissetmiştim. Öyle zamanlar oldu ki ondan nefret bile edecek hale geldim. İnsanlarını sevmemeye başladım örneğin. Ne var ki hep içimde bir yerlerde oradan bir türlü kopamadığımı, kopamayacağımı söyleyen bir ses vardı sanki. Şimdi meseleye daha farklı yaklaşıyorum tabii. Zira daha aklı başında düşünmeye alışınca insan, uzakta yaşamaya mecbur ya da mahkumsa, veya gönüllüyse, bu şartlarda bile toprağından kopmadan uzaklarda yaşayabileceğini biliyor. Memleket dediğimiz başlı başına bir mesele zaten... Gönüllü olarak ait olduğunuz yerden uzaklaşsanız bile o yer peşinizi bırakmıyor. Siz istediğiniz kadar kendinizi oraya ait hissetmeyin. Yapışmıştır bir kere size. Bu yüzdendir ki Kavafis, Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın / Bu şehir arkandan gelecektir. diyor.
Şehir
'Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim', dedin
'bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.'
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.
Konstantin Kavafis
Çev.: Cevat Çapan
Ben de vakti zamanında uzakta yaşamaya başlamış ve bir süre sonra memleketimden soğumaya başladığımı hissetmiştim. Öyle zamanlar oldu ki ondan nefret bile edecek hale geldim. İnsanlarını sevmemeye başladım örneğin. Ne var ki hep içimde bir yerlerde oradan bir türlü kopamadığımı, kopamayacağımı söyleyen bir ses vardı sanki. Şimdi meseleye daha farklı yaklaşıyorum tabii. Zira daha aklı başında düşünmeye alışınca insan, uzakta yaşamaya mecbur ya da mahkumsa, veya gönüllüyse, bu şartlarda bile toprağından kopmadan uzaklarda yaşayabileceğini biliyor. Memleket dediğimiz başlı başına bir mesele zaten... Gönüllü olarak ait olduğunuz yerden uzaklaşsanız bile o yer peşinizi bırakmıyor. Siz istediğiniz kadar kendinizi oraya ait hissetmeyin. Yapışmıştır bir kere size. Bu yüzdendir ki Kavafis, Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın / Bu şehir arkandan gelecektir. diyor.
Şehir
'Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim', dedin
'bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.'
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.
Konstantin Kavafis
Çev.: Cevat Çapan
2 Mart 2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)