Beş yılı aşkın bir süre önce bloğumdaki 800. kaydı şöylece bırakmıştım. Bininciden de söz edeceğimi söylemiş ama zamanı gelince etmemiştim. Geçen ay fark ettim ki blogda bugüne dek yayımladığım kayıtların sayısı 1600 olmak üzere. O zaman bunu da şöyle not almak namına bloğa yazıvereyim de kilometre taşı oluversin, dedim. Bakarsın beş yıl sonra 2400 oluverir.
Zaman durmaz, dünya döner, köprülerin altından nice sular akar gider. Böyledir. Mühim olan, sular akıp giderken ne yaptığımızdır. Köprüde durup altından akan suları izleyerek yıllarımızı tüketebiliriz mesela. Ya da yollara düşüp başka başka köprülerden geçebiliriz. Hayat insanlara altın tepside sunmaz kendini, mücadele esastır. Mücadele dedin mi çokluk insanların aklına canla başla bir işe koyulmak gelse de hayattaki mücadelelerin ezici çoğunluğu sessiz sakin bir biçimde olur. Her sabah kalkıp şehrin gürültüsüne karışıp akşam yorgun argın eve dönmek, bu şekilde yıllarını harcayıp gitmek esaslı bir mücadele değil de nedir mesela?
Benim blog maceram olabildiğince sakin geçti, geçiyor. İnternette kendimce yazıp çizmeye başladığımda henüz daha ne Web 2.0 denen şey duyulmuştu ne de blog sözcüğü. Somut konuşursak, 2002'nin sonlarından beri öyle böyle internette çiziktiriyorum. Aya ayak basan ilk insan olan Amerikalı astronot Neil Armstrong, "Benim için küçük, insanlık için kocaman bir adım," demişti, benimki tam tersi, bir insanın kişisel tarihinde azımsanmayacak bir süre on beş-yirmi yıl.
Blog yazma nedenim üzerine belki başka zaman uzunca bir şeyler yazarım. Şimdilik kısaca şunu söyleyeyim. Toplumumuz ne yazık ki ileri derecede riyakârlaşmış bulunuyor. Eskiden hırsız hırsızlığının, ahlaksız ahlaksızlığının farkındaydı hiç olmazsa, bugün artık ahlaksızlık ahlak halini almış durumda. İşte böylesi bir toplumda pek konuşmak istemiyorum kendi adıma. Sözün işe yaramayacağını düşünüyorum çünkü. Pek çok ortamda sessiz kalmayı yeğliyorum böylece. Kimi zaman da dinlemek daha iyi geliyor konuşmaktan. Hatta çoğu zaman. Gelgelelim konuşma ihtiyacı da başlı başına bir ihtiyaç, bir biçimde gidereceksin. Sözün kısası, sussan olmuyor, konuşsan olmuyorsa ne edeceksin? Blog yazıyorum işte. Hem zaten, söz uçar, yazı kalır, dememişler mi? Yazı söz gibi değil, uçup gitmiyor, kalıyor kaldığı yerde, dileyen okuyor, dilemeyen okumuyor. Benim blog yazmaktaki asıl gayem (sanırım) bu.
Uzatmayayım. Blog maceramın sonunu hiç düşünmedim. Şu vakte kadar yazarım, sonra bırakırım, şöyle yaparım, böyle ederim filan demedim. Doğrusu bunu bir macera olarak da hiç görmedim. Kâh yavaş kâh hızlı adımlarla sürdürdüm. Sürdürmeye de devam edeceğim. Hayat ilginç bir trene benzemeye devam ettikçe bloglamaya devam edeceğiz.
Sussan olmuyor/ susmasan olmaz/ dil susar hakim bey /Can bende durmaz
YanıtlaSilHaksızlıklara karşı susan kör sağır dilsiz şeytandır.(Hz.Muhammed SAV)
Merhaba Sibel Hanım. Teşekkür ederim.
SilMerhaba, Değerli Blog Arkadaşım; İnsana Davet sitesinde "Blog Keşif Etkinliği ve Önemli Duyuru" başlıklı yazımızda size de yer verdik. Hemde önemli bir duyuru içeriyor... Bakmak isterseniz beklerim...Selam ve Dua ile...
YanıtlaSil2002 ha!
Silyazmak başka bir şey...
Selamlar.
Yıllar nasıl geçiyor, değil mi?
SilSelamlar...