28 Kasım 2020

Hakikat bir hayal ve hayal bir hakikat gibi görünürdü

Leonardo “Resme Dair” başlıklı notlarında şöyle yazar:

Resim yapmak için hususi bir atölyen olmalıdır. Uzun dört köşeli bir salon, yirmi arşın uzunluğunda, on arşın genişliğinde duvarlar, siyah önünde bir dam çıkıntısı ve güneşe karşı keten bir perde. Bu perde ihtiyaca göre açılıp kapanabilmeli. Perdesiz olarak yalnız alaca karanlıkta veya bulutlu ve sisli havada resim yap. Bu ışık mükemmel bir ışıktır.

Leonardo ev sahibi Martelli'nin evinde işte böyle bir atölye yaptırmıştı.

1505 yılının ilkbahar sonu idi. Sisli bir gündü. Güneş ıslak bulut örtülerinden geçiyordu. Gölgeler narindi ve duman gibi uçuşuyordu. Leonardo bu ışığı çok severdi, çünkü ona göre bu ışık, kadın yüzüne müstesna bir güzellik verirdi.

Gelmeyecek mi diye düşündü. Düşündüğü kadın kendisi için alışıldık olmayan bir sebatla, büyük bir gayretle üç senedir portresini yaptığı kadındı.

Atölyeyi hazırlamıştı. Talebesi Beltrafiyo onu yan gözle inceliyordu. Daima sakin olan hocasının sabırsızlıkla bir şey bekleyişini hayretle temaşa ediyordu. Leonardo fırçasını, boyalarını hazırlamıştı. Portreyi açmıştı. Odanın ortasında, o kadını eğlendirmek için kurduğu fıskiyeyi açtı. Düşen sular cam kürelere çarpıyor, garip hafif bir müzik yaratıyordu. Fıskiyenin etrafında Leonardo kendi eliyle kadının çok sevdiği iris çiçeklerini dikmişti. Halının üstünde bir beyaz Asya kedisi uyuyordu. Onu da kadın için satın almıştı. Kedinin bir gözü topaz sarısı, bir gözü de safir mavisi idi. Talebesi Saleno notaları açmış, viyolasını akort ediyordu. Sonra Leonardo'nun Milano'dan beraber getirdiği ikinci bir müzisyen geldi. O da Leonardo'nun icadı olan ve bir at kafasına benzeyen gümüş lavtayı çalıyordu.

Kadını eğlendirmek için Leonardo en iyi şarkıcıları, hikâyecileri ve şairleri davet ederdi. Kadının yüzünde, bu seslerin uyandırdığı çizgileri takip ederdi. Fakat son zamanlarda bu toplantılara pek lüzum kalmamıştı. Çünkü kadının bunlarsız da sıkılmadığını görmüştü. Yalnız müzik devam ediyordu.

Her şey hazırlanmıştı. Fakat kadın, hâlâ görünmüyordu.

Gelmeyecek mi diye düşündü Leonardo, bugün ışık ve gölge tam bu işe elverişli, acaba birisiyle çağırtsam mı? Fakat beklediğimi biliyor. Herhalde gelecektir. Talebeleri üstatlarının sabırsızlığının gittikçe arttığını görüyorlardı. Birdenbire pınarın suları yan tarafa eğildi, cam küreler ses verdi ve su damlaları altında iris yaprakları titreşiyordu.

Üstadın yüzünde, kadının geldiği belli oluyordu. Odaya önce rahibe Kamila girdi. O her defasında beraber gelirdi. Odanın bir köşesine oturur; İncil'i açar, onu okurdu. Varlığından kimse haberdar olmazdı. Konuştuğunu da duyan yoktu. Arkadan beklenen kadın içeri girmişti. Otuz yaşlarında basit, koyu elbiseli, alnının ortasına kadar varan şeffaf koyu bir örtü örtülüyordu. Bu Monaliza Gioconda idi. Kadın, Napoli'nin kadim bir ailesindendi. Vaktiyle zengin olup Fransızların yağmasından sonra fakirleşmiş Mösyö Gerardini'nin kızı ve Floransa jokontunun karısı idi. Bu adam, önce iki defa evlenmiş, iki karısı da ölmüştü. Monaliza üçüncü karısı idi. Bu tabloyu yaparken sanatkâr elli yaşındaydı. Kadının kocası ne fena ne iyi, tutumlu, orta adamdı. Güzel karısını evin münasip bir ziyneti sayardı. Ama Monaliza'nın güzelliğini Sicilya öküzlerinin güzelliği kadar olsun anlamazdı. Bu kadını da kendi arzusuyla değil, babasının zoruyla almıştı. Kadının ilk âşığı harpte ölmüştü. Kadını başka sevenler de oldu, fakat kadının hiçbirisine ümit vermediği de söylenirdi. Sakin, mütevazı ve dindardı. Kilisenin bütün emirlerini yerine getirirdi. İyi bir ev kadını, sadık bir zevceydi. On iki yaşındaki üvey kızı için de şefkatli bir anneydi.

Talebeleri biliyorlardı ki Leonardo bu kadını ancak çalışma esnasında görebilirdi ve hiçbir zaman yalnız kalmazlardı. Ama talebesi Giovanni hissederdi ki sanatkârla kadının arasında, onları diğer insanlardan ayıran esrarlı bir bağ vardı. Ve bu sır başkalarının aşk dedikleri şey değildi.

Leonardo'dan işitmişti ki sanatkârlar yaptıkları portrelerden kendilerine benzeyen bir yüz yaratmaya meylederler. Çünkü Leonardo'ya göre insanın vücudunu ruhu biçimlendirirdi. Giovanni dikkat ediyordu ki yalnız portre değil, bizzat Monaliza da zamanla Leonardo'ya benzemeğe başlamıştı. Bu benzeyiş yüz hatlarından ziyade, gözlerde ve gülümsemede idi.

Giovanni hayretle hatırlıyordu ki aynı tebessüm İsa'nın yaralarına elini dokunduran Thomas'ın yüzünde de vardı. Çünkü Verrocchio'nun bu tablosuna genç Leonardo model durmuştu.

Üstadın ilk eserlerinden birisi olan Havva'nın portresinden sonra, Melek portresinde de bu tebessüm görülürdü. Sanki Leonardo her yerde kendi güzelliğinin tam bir yansımasını aramış ve onu nihayet Monaliza'nın yüzünde bulmuştu.

Bazan Giovanni ikisinin yüzündeki bu gülmeye bakarken âdeta korkar ve bir mucize karşısında olduğunu sanırdı. Hakikat bir hayal ve hayal bir hakikat gibi görünürdü. Sanki Monaliza canlı bir kadın değil ve Mösyö Jokont'un karısı değil de Leonardo'nun çağırdığı bir hayalet, bir büyü ve Leonardo'nun kadın dublörü idi.

Monaliza, kucağına sıçrayan kediyi okşadı. Leonardo işe başladı. Bazan fırçayı bırakır, dikkatle onun yüzüne bakardı. Bu yüzdeki en küçük gölge, en hafif değişiklik onun gözünden kaçmazdı.

“Madam,” dedi Leonardo, “bugün o kadar sakin değilsiniz.” Monaliza sakin bakışını Leonardo'ya yönelterek, “Evet,” dedi “biraz yorgunum. Üvey kızım hasta, bütün gece uyumadım.”

“Bugün çalışmayı bırakalım mı?”

“Hayır, böyle bir güne yazık değil mi? Şu narin gölgelere, şu canlı gün ışığına bakın, tam benim günüm. Beni beklediğinizi biliyordum. Erken gelecektim ama Madam Sofonizba…”

“Kim?” dedi Leonardo. “Anladım... Sesi pazar karısına, kokusu bir bakkal dükkânına benzer.”

Kadın gülüyordu:

“Madam Sofonizba bana dün akşam Madam Anjelika'nın verdiği ziyafeti, kadınların kıyafetlerini; kimin kime kur yaptığını anlatmağa geldi.”

“Anlaşıldı. Sizin keyfinizi kaçıran, kızınızın hastalığı değil, bu dedikodu. Madam farkında mısınız ki herhangi manasız gündelik bir dedikodu bile bazan ruhlarımızı karartır ve ağır bir ıstıraptan fazla keyfimizi kaçırabilir.”

Kadın başını eğdi. Zaten ikisi kelimesiz anlaşıyorlardı. Resme devam etmeğe çalıştı.

Monaliza üstada: “Bana bir şey anlatın,” dedi.

“Ne?”

Kadın bir an düşündükten sonra: “Venüs’ün âleminden bir şey,” dedi.

Leonardo onun bilhassa sevdiği hikâyeleri, seyahat hatıralarını, tabiat gözlemlerini, resim planlarını bilirdi. Ve her defasında, hafif bir müzik eşliğinde, bir çocuk basitliğiyle bunlardan birisini anlatırdı. Leonardo'nun bir işareti üzerine “Venüs Âlemi” hikâyesine refakat etmek üzere sazlar çalınmağa başladı.

“Sicilya sahillerinde oturan gemiciler hikâye ederler ki denizde ölmesi mukadder olanlar en şiddetli fırtınada aşk ilahesinin biri olan Kıbrıs'ı görebilirlermiş. Adanın güzelliğine meftun olan nice gemiciler kayalıklarda denize dökülmüşlerdir. Nice batmış gemilerin bakiyeleri hâlâ oralarda görülür. Bunlar o kadar çoktur ki sanki mahşer olmuş ve batan gemiler ortaya çıkmıştır. Lakin adanın üstünde ebediyen mavi bir gök parıldar ve güneş çiçekli tepeleri aydınlatır. Hava o kadar sakin ki bacalardan çıkan dumanlar dimdik havaya yükselir. Denizde ölecek olanlar bu yakın ve sakin denizi görürler. Rüzgâr onlara çiçek kokuları getirir. Fırtına ne kadar şiddetli ise, Kıbrıs'taki sükûn da o kadar derindir.”

Hikâye bitince, Leonardo sustu. Çalgılar da sustular. Böylece bütün seslerden daha şahane olan bir sükûn, müzikten sonraki sükûn peyda oldu. Monaliza, müziğin ninnisiyle ve sükûnla hakiki hayattan uzaklaşmış vuzuh dolu yüzüyle sakin sular gibi esrarlı, şeffaf fakat hiçbir bakışın derinlerine inemediği bir gülümseme ile Leonardo'nun yüzüne bakıyordu.

Giovanni'ye öyle geliyordu ki Leonardo ile Monaliza karşı karşıya konmuş ve birbirinde sayısız yansımalar yapan iki ayna idiler.

Sadi Irmak, Leonardo da Vinci ve Rönesans.

Mona Lisa
Monna Lisa, Leonardo da Vinci, 1503-1506.


11 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Merhaba Elisabeth, kesinlikle öyle. Instagram'da yayınlayacağım Monaliza için bir şeyler okuyayım derken karşılaştım bu kitapla dün.
      Sevgiler...

      Sil
  2. Hoş bir anlatı sahiden.Ressamın aradığı şeye kavuşmak için kadına bu denli ihtimam ve ikramda bulunmasının şaşkınlığını yaşıyorum hala :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Vakt-i Dem.
      Durduk yere dâhi olunmuyor demek ki. :)
      Sevgiler...

      Sil
  3. Merhabalar.
    Işığın kıymetini ve esrarını en iyi bilenler, fotoğrafçılar ve ressamlardır. O kadar güzel ve büyüleyici bir anlatı olmuş ki, gerçekten çok büyük bir zevkle ve keyif alarak okudum. Anlatıda paylaşılan o sihirli ve içsel cümleleri okudukça kendimi o zamanın büyülü atmosferinde buldum diyebilirim. Her cümleyi sindire sindire okudum ve üzerinde dakikalarca düşündüm. Şu anda; "düşünüyorsam, o halde varım" dediğimiz varlığımızın bile ne olduğunu bilemiyoruz. Hakikat mı, hayal mı dediğimiz bir muamma girdabında dönüp duruyoruz. Ne zaman nefesimiz kesilecek, şte o zaman bu girdaptan kurtulacağız gibime geliyor. Ötesi bile insanı korkutuyor. Bizleri korkutan asıl şey sonsuzluk kavramıdır. Eğer bunun ötesi varsa, o bir sonsuzluktur. Ama yap hep, ya da hiç...
    Bu güzel paylaşım için teşekkür ederim. Emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar Recep Bey, hoş geldiniz.
      Ben de tıpkı sizler gibi büyük bir zevkle bir solukta okudum ve hemencecik blogda yayımlamaya karar verdim. Leonardo'yu öteden beri kahramanım addetmişimdir.
      Ben de yorumunuz için teşekkür ederim hocam.
      Selamlar...

      Sil
  4. ÇOK KEYİFLE OKUDUM. ETKİLEYİCİ.TEBRİK EDERİM :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Yasemin hanım. Bana da çok etkileyici geldi.
      Sevgiler...

      Sil
  5. Bloğunuzu takipteyim! Çok güzel yayınlarınız var. Severek okuyorum. Bende sizi bloğuma beklerim.
    https://yusufakmann.blogspot.com/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Yusuf Bey. Sizin de bloğunuz güzel.
      Selamlar...

      Sil
  6. Merhaba

    Bloggerlar olarak telegram grubunda buluştuk, yazılarımızı ordan paylaşıyoruz, daha fazla kişiye ulaşıyoruz. Telegramda kimseye numaranızı vermiyorsunuz zaten google plus grupları gibi düşünün. Grubun adı Blogger Türkiye. Eğer katılırsanız çok sevinirim.

    YanıtlaSil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git