10 Ağustos 2011

Açlık

Ay takviminden en çok cemaziyelevvel'i severim. Sebebi şurada. Fakat ramazana girdik ya, aklıma birkaç yıl önce okuduğum Kafka'nın Açlık Cambazı geldi. Bu vesileyle bir kez daha okuyasım tuttu, çıkardım okudum. Enfes bir öyküdür.

Siz hiç açlığı meslek edinmiş birini duydunuz mu? Adam, adı üstünde açlık cambazı, düpedüz meslek olarak benimsemiş açlığı. Marangozluk, öğretmenlik, terzilik... gibi açlığı kendine meslek bilmiş. Hem de öyle böyle değil, namusu, şerefiyle yürütmek istiyor işini. Hayattaki en büyük amacı mesleğinin hakkını vermek.

via
"... çünkü bu işin içindekiler açlık cambazının açlık süresinde zorla bile olsa ağzına bir tek lokma koymayacağını bilirlerdi; mesleğinin onuru böyle bir şeyi yasaklardı." Sirklerde, panayırlarda vs. kaplanlarınkine benzer bir kafese kapatılmak suretiyle, günlerce; yirmi, otuz, kırk gün boyunca aç kalma esasına dayanıyor açlık cambazının mesleği. İnsanlar da gelip seyrediyorlar onu. Kimileri kafesinin yanına kuruluyor, gece gündüz merak içinde bakıp duruyorlar. Fakat bazen de hiç meraklı çıkmıyor, insanlar yanından geçerken dönüp bakmıyorlar bile, çocuklar dahi. İşte öylesi zamanlarda bir kederlenmedir alıyor açlık cambazını. Can evinden vuruluyor. Aç kalmak mı? Hiç ama hiç sorun değil onun için. Fakat işte insanların bu ilgisizliği yok mu yiyip bitiriyor onu.

İlginç olan, günlerce aç kalmanın onun için işten bile olmaması. Gel gelelim, bir insan illa fizyolojik olarak mı acıkır? Açlık dediğin şey midenin boşalıp guruldaması mıdır sade? Peki ya ruhumuz? Ruhumuz hiç acıkmıyor mu acaba? 


"Belki de kendisini yiyip bitiren şey açlık değil, kendi kendine tatmin olmamasıydı. Sadece o bilirdi açlığın ne kadar kolay olduğunu. Bu dünyanın en kolay şeyiydi. Bunu saklamıyordu, ama insanlar da kendisine inanmıyorlardı; çok çok bu itirafını alçakgönüllülüğüne veriyorlardı."


Öykünün sonu da pek bir acıklı:
"Çünkü elimde değil, aç kalmak zorundayım ben."
"Ne adamsın sen!" dedi müfettiş, "nedenmiş o?"
(...)
"Çünkü sevdiğim yemekleri bulamadım, inanın bana, bulmuş olsaydım hiç direnmez, ben de sizler gibi karnımı tıka basa doldururdum."

Bu öyküyü okuyunca düşünüp duruyorum; insan, özellikle günümüz insanı fizyolojik açlığın çok çok ötesinde nasıl da ruhsal açlık çekiyor değil mi? Somalili çocukların açlığını hepimiz ne de güzel açıklayabiliyoruz. Peki ya metropollerde, yeni çıkan iPhone'u herkesten önce alabilmek için sabahlara kadar kaldırımlarda bekleşen binlerce insanın çektiği açlığı nasıl açıklayacağız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git