Kıymetli kardeşim Vıladimir,
Satırlarıma başlamadan önce selam eder, her iki karakaş gözlerinden hasretle öperim.
Biliyorum, bu giriş sana epey tanıdık gelecektir, çünkü yazdığım son mektuba da aynen böyle başlamıştım. Ne yapayım, gelenek bir yerde, bir zamanlar mektup yazmanın pabucu henüz dama atılmamışken dünyanın bütün mektupları böyle başlamaz mıydı?
Nasılsın, iyi misin, diye de soracağım elbette ama sen sorma, çünkü pek de iyi sayılmam. Evet, böyle davranmak şık değil, insan hiç olmazsa âdet yerini bulsun diye iyiyim, der ama ben demeyeceğim. Peki niye iyi değilsin, diye de sormazsan çok sevinirim.
Elbette, orada havalar nasıl, diye de soracağım. Zira bu da yine dünyada bugüne dek yazılmış olan tüm mektupların değişmez cümlelerinden biri. Geçen yıl sorup cevabını kendim vermiştim, bu yıl da aynısını yapacağım. Yalnız, bir fark var geçen yılla bu yıl arasında. Burası bu yıl çok soğuk. Hepimizin temennisi bundan daha fazla soğuk olmaması. Geçen gün çocuklara son on yıldır böyle kış görmediğimi söylüyordum, baktım oradan yaşlıca bir amca, "On yıl dediğin ne ki evladım, ben son elli yıldır böyle kış görmedim," dedi. Var anla artık bu yılki kışın sertliğini. Bir-iki gün önce de bir arkadaşla konuşuyorduk. "Burası böyleyse Sibirya nasıldır acep?" diye söylendim ben, arkadaş, "Sibirya mibirya diyoruz ama sanırım burası bu yıl Sibirya'yı da geçti," deyince, sahiden de öyle, diye geçirdim içimden. Neyse, bu hava muhabbetini fazla uzatmayayım, sözün kısası, burası bu yıl pek bir soğuk.
Aleksey Amca ile Galina Teyze ne yapıyorlar? Çok çok selamlarımı söyle, her ikisinin de ellerinden öperim. Galina Teyzenin turşularını nasıl özledim anlatamam. Yahu, bazen düşünüyorum da Tanrı insanlığı yaratırken siz Rusları biraz kayırmış galiba, ne dersin? Anneleriniz ayrı bir marifetli, kızlarınız ayrı bir güzel...
Geçen yılki mektubumun üzerinden neredeyse bir yıl geçmiş. Ocağın yirmi birinde yazmışım. Haliyle bu da bu yıl sana yazdığım ikinci mektup oluyor, sonra alınmak yok haa, yılda bir mektup yazıyorsun, deme yani.
Yarın bizim burada cumartesi. Eskiden hafta sonlarını nasıl severdik, hatırlıyor musun, dört gözle beklerdik? Şimdi artık o tat tuz yok. Cumartesiyle pazarın tek sevdiğim yanı saati kurmadan yatağa girmek. Gerisi yalan dolan.
Geçen gün ne oldu, biliyor musun? Bir kızla karşılaştım. "Aman Tanrım," dedim hemen, "işte aradığım kız!" Hani her bekâr erkeğin aklının "tam evlenilecek kız" köşesinde biri oturur ya, işte öyle biriydi. Oracıkta hayaller kurmaya başladım. İlk hayalimde Palamutbükü'ndeydik, balayında. Sabah erkenden kalkıp tekneyle günübirlik Rodos gezisine katılıyorduk. Bol bol fotoğraf çektiriyorduk. Rodos çarşısında gezerken bir dükkânın önünde durup gazete standındaki Yunan gazetelerine bakıyordum. Yunanca bildiğim yok, Yunan alfabesini okuyabiliyor muyum, diye kendimi denemeye yelteniyordum yalnızca, ne var ki kız, "Öff yaa, burada da mı gazete-kitap!" diyerek tepkisini gösteriyordu ve ilk kavgamızı henüz daha balayındayken yapıyorduk. İşin ilginç yanı, ben hayalimde kızla evlenmiştim ama daha adını bile bilmiyordum. Kız kimdi, diye soracaksın. Geçen gün kafedeydim, oturmuş dergi okuyordum, birden masama iki kişi yaklaştı, baktım biri kuzenim, teyzemin kızı, öbürünü tanımıyorum. Buyurun oturun dedim, oturdular, zaten boş masa da yoktu, işte hayalimde kendimle evlendirdiğim kız kuzenimin arkadaşı olan o kızdı. Tanıştık, sohbete daldık tabii, ancak ben oradan da hayallere daldım hemen. Zaten bu yüzden kızın adını da aklımda tutamadım. Oyla kuzenim bana bakıp bir şeyler söylüyorlardı ha bire, ben de dinliyordum güya, ne var ki bedenim oradaydı ama aklım hayallerimin beni götürdüğü yerlerdeydi. İkinci hayalimde bütün bir kışı Yeni Zelanda'da geçiriyorduk ve böylece o yıl hiç kardı, buzdu, soğuktu görmeden kış mevsimini atlatıyorduk. Ben tam da bu hayali kurarken, –oturduğumuz masa da pencerenin bitişiğindeydi– dışarıdan soğuk hava geliyordu ve kuzenim de üşüdüğünü söylüyordu. Her neyse, üçüncü hayalimi anlatmayacağım. Tabii, dördüncü, beşinci ve altıncıyı da. Neden mi? Çünkü kızın nişanlı olduğunu öğrenmemle bütün o hayallerim Türk kahvesinin yanında gelen bir bardak suyun içine düştü. Allah aşkına sen söyle, bu bendeki de şans mı şimdi?
Ee, sen neler yapıyorsun? Yeğenimin okulu nasıl gidiyor? Umarım her şey yolundadır. Aleksey Amca hâlâ ava çıkıyor mu? Söyle de artık emekli olsun bu avcılık işlerinden. Günün birinde ayının biri onu avlayacak, ondan korkuyorum.
Neyse kardeşim, bu mektup da burada sona ermiş olsun. Nasıl olsa artık sana yılda iki mektup yazabiliyorum. Bol bol mektuplaşacağız demektir bu da. Tüm tanıdıklara selamlarımı ilet. Kendine de çok iyi bak.
Satırlarıma son vermeden önce tekrar selam eder seni hasretle kucaklarım.
Selamlar...
Yıllar öncesinden hoş bir rüzgar esti, teşekkürler.
YanıtlaSilBen teşekkür ederim hocam, saygılar.
Sil