![]() |
© Grant Snider |
18 Aralık 2016
21 Ocak 2016
İlk e-kitabımı okudum
Önceki gün ilk e-kitabımı bitirdim. Son birkaç yılda bilgisayardan ve telefondan pek çok şey okudum, özellikle de makale, öykü ve şiir, ama hiç e-kitap okumamıştım. Geçenlerde ablam aradı, "Bende kullanmadığım bir tablet bilgisayar var, al sen kullan," diyerek gönderdi. Ben de bilgisayarda biriktirdiğim yüzlerce e-kitabı, makaleyi falan gözden geçirip birkaç tanesini tablete yükledim. İlk olarak da hemen her yıl okuduğum Orwell'ın Hayvan Çiftliği'ne başladım.
Geçen yıl okuduğum kitapların neredeyse tamamını metroda okudum. Ayak üstü okumak sıkıntılı bir şey, kitaba adamakıllı kendini veremiyor, yoğunlaşamıyorsun, ama başka yolu da yok, zira vakit yok. Bunun yanında, çoğu kez okurken not almak, kelimelerin, satırların üzerini boyamak, bazı sayfaları işaretlemek vs. gerekiyor, böylece gene sıkıntı çıkıyor. Metro da hemen her zaman kalabalık oluyor. Kulağında kendini sesten yalıtmak için taktığın kulaklık, bir elinde kitap, öbüründe fosforlu kalem, hiç de rahat bir okuma değil. Ara sıra yere düşen ayracı, not kâğıdını filan almak için eğilip kalkmak da cabası. Gene de metroda okumak otobüste, hele de dolmuşta okumaktan çok daha rahat. Ankara metrosunun pek gürültülü patırtılı olmamasıysa işin olumlu yönü. Sözün kısası, e-kitap bu tür teknik meselelerle daha az karşılaşılmasını sağlıyor. En azından şimdilik izlenimim bu.
E-kitabın basılı kitabın yerini tutup tutmayacağı meselesine girmeyeceğim. Bana sorarsanız, tutmaz. Basılı kitaplar daha uzunca bir süre kültür yaşamının temel bileşenlerinden biri olmayı sürdürecektir. Fakat elektronik metinler de artık iyiden iyiye kendilerine yer açmış bulunuyorlar, bunu da göz ardı edemeyiz.
Geçen yıl okuduğum kitapların neredeyse tamamını metroda okudum. Ayak üstü okumak sıkıntılı bir şey, kitaba adamakıllı kendini veremiyor, yoğunlaşamıyorsun, ama başka yolu da yok, zira vakit yok. Bunun yanında, çoğu kez okurken not almak, kelimelerin, satırların üzerini boyamak, bazı sayfaları işaretlemek vs. gerekiyor, böylece gene sıkıntı çıkıyor. Metro da hemen her zaman kalabalık oluyor. Kulağında kendini sesten yalıtmak için taktığın kulaklık, bir elinde kitap, öbüründe fosforlu kalem, hiç de rahat bir okuma değil. Ara sıra yere düşen ayracı, not kâğıdını filan almak için eğilip kalkmak da cabası. Gene de metroda okumak otobüste, hele de dolmuşta okumaktan çok daha rahat. Ankara metrosunun pek gürültülü patırtılı olmamasıysa işin olumlu yönü. Sözün kısası, e-kitap bu tür teknik meselelerle daha az karşılaşılmasını sağlıyor. En azından şimdilik izlenimim bu.
E-kitabın basılı kitabın yerini tutup tutmayacağı meselesine girmeyeceğim. Bana sorarsanız, tutmaz. Basılı kitaplar daha uzunca bir süre kültür yaşamının temel bileşenlerinden biri olmayı sürdürecektir. Fakat elektronik metinler de artık iyiden iyiye kendilerine yer açmış bulunuyorlar, bunu da göz ardı edemeyiz.
7 Ağustos 2014
Önerdiğim Kitaplar
Blogdaşlardan Dr. Blue son zamanlarda herkese önerdiğim kitapları sormuş. Sorması iyi oldu, zira bu konuda bir şeyler karalamayı düşünüyordum zaten. (Evet, hep böyle yazmayı düşündüğüm konular vardır kafamın bir yerlerinde. Kafamın içinde kaç yer, kaç köşe bucak olduğunu da az merak ediyor değilim hani.) Belki daha sonra yine yazarım, şimdi, biraz spontane olacak bu yazıda aklıma gelenleri yazayım bari.
İnsanlara kitap önerme taraftarı değilim. İki nedenden ötürü. Birincisi, muhatabım eğer okuyan bir insansa doğal olarak kitaba aşinadır zaten, böylece ne okuyacağını da bilir, ona benim önermemin gereği de kalmaz. Gene de böyle bir insan yakınımsa eğer beğendiğim bir kitabı ona önerdiğim olur. İkincisi, eğer okuyan bir insan değilse ona hangi kitabı önerirsem önereyim okumayacağını, okusa bile ondan bir feyz almayacağını bilirim, bildiğim için de önermeyi gereksiz bulurum. "Neyi seviyorsan onu oku," böyle insanlara en çok söylediğim sözdür, "çocuk kitabı seviyorsan çocuk kitabı oku."
Kitap dediğin bir bütün değildir aslında. Fiziksel olarak neredeyse hepsi birbirine benzer ama içerikleri bakımından asla yan yana koyamayacağımız kitaplar vardır. Misal, bir yemek kitabıyla bir şiir kitabı, bir taşla bir tahtanın benzemesi kadar benzerler birbirine. Nasıl ki bir bakkala girdiğimizde aynı rafta gördüğümüz şampuan kutularıyla sıvı yağ şişeleri birbirlerinden bütünüyle ayrı şeylerse, bir kitapçıya girdiğimizde de aynı rafta gördüğümüz bir romanla bir sosyoloji kitabı büsbütün ayrı şeylerdir kanısındayım. Bazı insanların çay, bazılarının gazoz sevmesi gibi, kimi insanların öykü, roman, şiir, deneme, kimilerininse felsefe, sosyoloji, tarih, siyaset kitapları sevmeleri normal karşılanmalıdır. Daha da indirgenebilir hatta; tarihi roman seven insan olabileceği gibi, aşk romanı seven de çıkabilir. O vakit çay seven birine neden gazoz önerelim ki?
Tabii, bunları genel anlamda söylüyorum. Kitap önereceğimiz insanı tanıyorsak o başka, önerebiliriz elbette. Edebiyat seven yakın bir arkadaşımıza ya da ailemizden birine pek tabii ki bir şiir kitabı, bir roman önerebiliriz.
Dr. Blue'nun sorusu üç aşağı beş yukarı yanıtını buldu sanırım. Yalnızca son zamanlarda değil, hiçbir zaman herkese önerdiğim bir kitap olmamıştır. Belki bir arkadaş sohbetinde ortaya, "Şu kitabı çok severim, herkes okumalı," yollu bir şeyler söylemişimdir. Blogda söylediğim de olmuştur. Öylesi bir durumda da benim dediğimi isteyen üzerine alınır zaten. Söz gelimi, filanca romanı çok beğendiğimi dile getirmişsem, edebiyata aşina, roman okuyan bir insan alıp okuyabilir, ben de öneride bulunmuş olarak sevap işlemiş olurum. Ancak, yukarıda da söyledim, insanlara kitap önerdiğim olmuştur, hatta, nadiren de olsa, okumayacaklarından emin olduğum insanlara bile kitap önerdiğim olmuştur, fakat herkese "kendine göre" kitaplar önermişimdir. Unutmadan, öğrencilerimi tüm bu söylediklerimin dışında tuttuğumu da belirteyim. Onlara daha çok okuma alışkanlığı kazandırma yolunda önerilerde bulunuyorum, şimdilik konumuz ayrı olduğu için üzerinde durmayacağım.
Gene de burada birkaç kitap adı sayacağım. Hepsini öneri olarak kabul edin. Cervantes'in Don Quijote'sini (daha bilinen adıyla Don Kişot) ne zamandır bir kez daha okuyasım var, umarım bu yıl bitmeden okurum. Aynı şekilde Çehov'un Bozkır'ının da tadı damağımda kalmış. Yaşar Kemal'in İnce Memed'i de koca dört cilt, vakit bulup onu da bir kez daha okusam hiç fena olmaz hani. Sait Faik hikâye ustası, hiç olmazsa Seçme Hikâyeler'i okunmalı. Deneme dendi mi aklıma Nermi Uygur gelir, tüm kitaplarını okuyup bitirmek düşüncesindeyim, bakalım, Dilin Gücü'nü çok severim, üç kere okudum galiba, yine okuyacağım. Albert Camus'nün Yabancı'sını severek okumuştum. Comtesse de Ségur'den Bir Eşeğin Anıları'nı pek çok kişiye önerdiğim olmuştur. Garip ve İkinci Yeni şairlerinin şiirlerini severim. Daha geçen gün Göğü Delen Adam adlı bir kitap okudum ve çok beğendim, blogda yazacağım zaten. Ferit Edgü'nün Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı'sını beşinci okuyuşumdu galiba. Bunların dışında sevdiğim birçok kitap daha var tabii, ancak bunlar yeter diye düşünüyorum. Bir de, görüldüğü üzere, edebiyatın dışına çıkmak istemedim. Yalnızca bir tane felsefe kitabı önereceğim, madem Sokrates'in yeğeniyim, Sokrates'in Savunması'nı da okuyun derim.
Kalın sağlıcakla...
İnsanlara kitap önerme taraftarı değilim. İki nedenden ötürü. Birincisi, muhatabım eğer okuyan bir insansa doğal olarak kitaba aşinadır zaten, böylece ne okuyacağını da bilir, ona benim önermemin gereği de kalmaz. Gene de böyle bir insan yakınımsa eğer beğendiğim bir kitabı ona önerdiğim olur. İkincisi, eğer okuyan bir insan değilse ona hangi kitabı önerirsem önereyim okumayacağını, okusa bile ondan bir feyz almayacağını bilirim, bildiğim için de önermeyi gereksiz bulurum. "Neyi seviyorsan onu oku," böyle insanlara en çok söylediğim sözdür, "çocuk kitabı seviyorsan çocuk kitabı oku."
Kitap dediğin bir bütün değildir aslında. Fiziksel olarak neredeyse hepsi birbirine benzer ama içerikleri bakımından asla yan yana koyamayacağımız kitaplar vardır. Misal, bir yemek kitabıyla bir şiir kitabı, bir taşla bir tahtanın benzemesi kadar benzerler birbirine. Nasıl ki bir bakkala girdiğimizde aynı rafta gördüğümüz şampuan kutularıyla sıvı yağ şişeleri birbirlerinden bütünüyle ayrı şeylerse, bir kitapçıya girdiğimizde de aynı rafta gördüğümüz bir romanla bir sosyoloji kitabı büsbütün ayrı şeylerdir kanısındayım. Bazı insanların çay, bazılarının gazoz sevmesi gibi, kimi insanların öykü, roman, şiir, deneme, kimilerininse felsefe, sosyoloji, tarih, siyaset kitapları sevmeleri normal karşılanmalıdır. Daha da indirgenebilir hatta; tarihi roman seven insan olabileceği gibi, aşk romanı seven de çıkabilir. O vakit çay seven birine neden gazoz önerelim ki?
Tabii, bunları genel anlamda söylüyorum. Kitap önereceğimiz insanı tanıyorsak o başka, önerebiliriz elbette. Edebiyat seven yakın bir arkadaşımıza ya da ailemizden birine pek tabii ki bir şiir kitabı, bir roman önerebiliriz.
Dr. Blue'nun sorusu üç aşağı beş yukarı yanıtını buldu sanırım. Yalnızca son zamanlarda değil, hiçbir zaman herkese önerdiğim bir kitap olmamıştır. Belki bir arkadaş sohbetinde ortaya, "Şu kitabı çok severim, herkes okumalı," yollu bir şeyler söylemişimdir. Blogda söylediğim de olmuştur. Öylesi bir durumda da benim dediğimi isteyen üzerine alınır zaten. Söz gelimi, filanca romanı çok beğendiğimi dile getirmişsem, edebiyata aşina, roman okuyan bir insan alıp okuyabilir, ben de öneride bulunmuş olarak sevap işlemiş olurum. Ancak, yukarıda da söyledim, insanlara kitap önerdiğim olmuştur, hatta, nadiren de olsa, okumayacaklarından emin olduğum insanlara bile kitap önerdiğim olmuştur, fakat herkese "kendine göre" kitaplar önermişimdir. Unutmadan, öğrencilerimi tüm bu söylediklerimin dışında tuttuğumu da belirteyim. Onlara daha çok okuma alışkanlığı kazandırma yolunda önerilerde bulunuyorum, şimdilik konumuz ayrı olduğu için üzerinde durmayacağım.
Gene de burada birkaç kitap adı sayacağım. Hepsini öneri olarak kabul edin. Cervantes'in Don Quijote'sini (daha bilinen adıyla Don Kişot) ne zamandır bir kez daha okuyasım var, umarım bu yıl bitmeden okurum. Aynı şekilde Çehov'un Bozkır'ının da tadı damağımda kalmış. Yaşar Kemal'in İnce Memed'i de koca dört cilt, vakit bulup onu da bir kez daha okusam hiç fena olmaz hani. Sait Faik hikâye ustası, hiç olmazsa Seçme Hikâyeler'i okunmalı. Deneme dendi mi aklıma Nermi Uygur gelir, tüm kitaplarını okuyup bitirmek düşüncesindeyim, bakalım, Dilin Gücü'nü çok severim, üç kere okudum galiba, yine okuyacağım. Albert Camus'nün Yabancı'sını severek okumuştum. Comtesse de Ségur'den Bir Eşeğin Anıları'nı pek çok kişiye önerdiğim olmuştur. Garip ve İkinci Yeni şairlerinin şiirlerini severim. Daha geçen gün Göğü Delen Adam adlı bir kitap okudum ve çok beğendim, blogda yazacağım zaten. Ferit Edgü'nün Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı'sını beşinci okuyuşumdu galiba. Bunların dışında sevdiğim birçok kitap daha var tabii, ancak bunlar yeter diye düşünüyorum. Bir de, görüldüğü üzere, edebiyatın dışına çıkmak istemedim. Yalnızca bir tane felsefe kitabı önereceğim, madem Sokrates'in yeğeniyim, Sokrates'in Savunması'nı da okuyun derim.
Kalın sağlıcakla...
![]() |
Üşenmedim bir de kolajını yaptım. |
23 Nisan 2014
Kitaplar, okumak vs.
Bugün Dünya Kitap Günü'ymüş. Yenice öğrendim.
Kitaplar ve okuma üzerine söylenmiş bir kısım güzel söz...
Kitaplar ve okuma üzerine söylenmiş bir kısım güzel söz...
Son sayfasını kapattığınızda bir dostu yitirmiş duygusuna kapıldıysanız, bilin ki iyi bir kitap okudunuz.
–Paul Sweeney
Bir zaman gelir, sayfayı çevirmekle kitabı kapatmak arasında kalırsınız.
–Josh Jameson
Yaşanacak yalnızca bir hayatı olduğunu düşünen bir kimse, bir kitabın nasıl okunduğunu bilmiyor olmalıdır.
–Anonim
Olağanüstü bir zekâya sahip biriyle karşılaşınca ona hangi kitapları okuduğunu sormalıyız.
–Ralph Waldo Emerson
Yalnızca herkesin okuduğu kitaplardan okursanız, herkesin düşündüğü gibi düşünürsünüz.
–Haruki Murakami
Bir çocuğa okuma alışkanlığı kazandıran, okumayı onun en temel gereksinimlerinden biri yapan kitap, iyi kitaptır.
–Maya Angelou
İyi bir roman, kahramanı hakkındaki gerçeği anlatır, kötü bir romansa yazarı hakkındakini.
–G.K. Chesterton
İnsanoğlunun bugüne dek icat ettiği en verimli teknolojik makine kitaptır.
–Northrop Frye
Kitap, bir bakıma dünyadır. Eğer sevmiyorsanız ya bir kenara atın, ya da kendinizinkini ortaya koyun.
–Salman Rushdie
Sevdiğimiz bir kitapla geçirdiklerimizin dışında, doyasıya yaşadığımız bir çocukluk günümüz yoktur muhtemelen.
–Marcel Proust
Dünyanın ahlaksız dediği kitaplar, dünyaya kendi utancını gösteren kitaplardır.
–Oscar Wilde
Evlilik, ilk bölümü şiir, gerisi ise düzyazı olan bir kitaptır.
–Beverly Nichols
Kırılgan bir düşünceyi kırmadan deneyebileceğiniz tek yer vardır: kitap.
–Edward P. Morgan
Öncelikle en iyi kitapları okuyun. Sonra onların hepsini okuma şansınız olmayabilir.
–Henry David Thoreau
Şöyle bir kuralınız olsun: Kendi okumadığınız bir kitabı hiçbir zaman bir çocuğa vermeyin.
–George Bernard Shaw
Kitaplar insana, kendi özgün düşüncelerinin aslında pek de yeni olmadıklarını gösterir.
–Abraham Lincoln
Bir kitabı, çok sevdiği halde sadece bir kez okuyan bir insan yoktur herhalde.
–C.S. Lewis
Beklentiyle açılıp kazançla kapanan şey iyi bir kitaptır.
–Amos Bronson Alcott
Bütün okurları iki sınıfa ayırırım: Hatırlamak için okuyanlar, unutmak için okuyanlar.
–William Lyon Phelps
Eskiden kitaplar bilge insanlar tarafından yazılır, halk tarafından okunurdu. Şimdilerde ise halk tarafından yazılıyor, kimse tarafından okunmuyorlar.
–Oscar Wilde
Kitapları yakmaktan daha kötü suçlar vardır. Onlardan biri de kitapları okumamaktır.
–Joseph Brodsky
Kitap ayna gibidir. Bir aptal baktığında bir dehanın görünmesini bekleyemezsiniz.
–J.K. Rowling
Yeni kitapların en kötü yanı, bizi eski kitapları okumaktan alıkoymalarıdır.
–Joseph Joubert
İyi bir kitap hiç bitmez.
–R.D. Cumming
Kaynak
3 Ekim 2013
Kayıp Kedi
Bazen kitaplar konusunda maymun iştahlı olup olmadığımı sorguluyorum. Sanırım hayır. Yani, öyle bir durum olsa bile abartılacak derecede değil. Pek çok şeyi okumak istiyorum. Böyle olunca, hepsini okuyup bitirmek de zaman istiyor haliyle. Okunacaklar biriktikçe de insanın canı sıkılıyor doğal olarak, hepsini bir an önce okuyup bitirmek, böylelikle sırtındaki yükü atmak istiyor çünkü.
Okumak istediklerimin pek çoğu zaten okunması gerekenler. Ben söylemiyorum, büyük yazarlar, eleştirmenler söylüyor. Örneğin Proust'un Kayıp Zamanın İzinde'lerini okumak istiyorum uzun zamandır, ama ne yazık ki bir türlü fırsat bulamıyorum. Buradan bakınca, bunun pek de sözünü ettiğim maymun iştahlılıkla ilgisinin olmadığını düşünüyorum, Proust okumayı istemek kadar doğal ne olabilir? Yalnızca Proust da değil, henüz okuyamadığım çokça klasik var. Onlar yetmiyormuş gibi, okumak istediğim, sıraya koyduğum birçok başka kitap da var. Onlar da yetmiyormuş gibi, okumuş olmama rağmen bir daha okumak istediğim klasikler var, en başta da Don Quijote, klasik sonuçta, birkaç kez okuyası tutabilir insanın. Gelgelelim, ne demiş Calvino: "Bir kişi kendini yetiştirmek üzere ne kadar çok okursa okusun, yine de hep okuyamadığı yığınla temel kitap kalır geride." Amin, diyelim, ne diyebiliriz ki başka.
Bir ara, her şeyi bırakıp yalnızca klasikleri okumaya yeltendim. Düşünce olarak yeltendim ama, yoksa buna girişmedim. Askere gideceğim sırada vermiştim bu kararı. Askere gittim geldim, baktım kararımı değiştirmişim. Kaldı ki, askerdeyken bile yirmi kadar kitap okudum, onlardan yalnızca Faust vardı klasik olarak, hadi modern klasiklerden Çavdar Tarlasında Çocuklar ile Sineklerin Tanrısı'nı da say, üç. Demem o ki, ne ederseniz edin, illa ki okumak istediğiniz başka kitaplar çıkıyor.
Uzunca bir girizgâh oldu. Hatta yazının tamamı girizgâh oldu. Kayıp Kedi adlı bir kitap varmış. Onu da okuyasım tuttu şimdi. Ha, sırası ne zaman gelir, Allah bilir.
Okumak istediklerimin pek çoğu zaten okunması gerekenler. Ben söylemiyorum, büyük yazarlar, eleştirmenler söylüyor. Örneğin Proust'un Kayıp Zamanın İzinde'lerini okumak istiyorum uzun zamandır, ama ne yazık ki bir türlü fırsat bulamıyorum. Buradan bakınca, bunun pek de sözünü ettiğim maymun iştahlılıkla ilgisinin olmadığını düşünüyorum, Proust okumayı istemek kadar doğal ne olabilir? Yalnızca Proust da değil, henüz okuyamadığım çokça klasik var. Onlar yetmiyormuş gibi, okumak istediğim, sıraya koyduğum birçok başka kitap da var. Onlar da yetmiyormuş gibi, okumuş olmama rağmen bir daha okumak istediğim klasikler var, en başta da Don Quijote, klasik sonuçta, birkaç kez okuyası tutabilir insanın. Gelgelelim, ne demiş Calvino: "Bir kişi kendini yetiştirmek üzere ne kadar çok okursa okusun, yine de hep okuyamadığı yığınla temel kitap kalır geride." Amin, diyelim, ne diyebiliriz ki başka.
Bir ara, her şeyi bırakıp yalnızca klasikleri okumaya yeltendim. Düşünce olarak yeltendim ama, yoksa buna girişmedim. Askere gideceğim sırada vermiştim bu kararı. Askere gittim geldim, baktım kararımı değiştirmişim. Kaldı ki, askerdeyken bile yirmi kadar kitap okudum, onlardan yalnızca Faust vardı klasik olarak, hadi modern klasiklerden Çavdar Tarlasında Çocuklar ile Sineklerin Tanrısı'nı da say, üç. Demem o ki, ne ederseniz edin, illa ki okumak istediğiniz başka kitaplar çıkıyor.
Uzunca bir girizgâh oldu. Hatta yazının tamamı girizgâh oldu. Kayıp Kedi adlı bir kitap varmış. Onu da okuyasım tuttu şimdi. Ha, sırası ne zaman gelir, Allah bilir.
![]() |
via |
18 Haziran 2013
28 Mayıs 2013
Adam Olmak İçin Okumak
Okumak insana ne kazandırır? Yakın zamanlara kadar böyle bir sorunun sorulması gereksiz görülebilirdi. Çünkü insanın okumakla kazançlı çıktığı o kadar açık seçikti ki, kimsenin aklına böyle bir soru sormak gelmezdi. Halk arasında sıklıkla söylenen, "oku adam ol," sözünün de gösterdiği gibi, yakın zamanlara kadar adam olmanın yolunun kuşkuya yer bırakmayacak derecede okumaktan geçtiğine inanılırdı, ve adam olmak, "vezir olmuşsun ama adam olamamışsın," deyişiyle sona eren halk hikayesinde de görüldüğü gibi, mal mülk, makam mevki sahibi olmakla gerçekleşmeyen bir şeydi. Bugün de bu soru gereksiz görülebilir, ama farklı bir nedenden dolayı: Artık adam olmak, yani okumakla kazanılan şey, pek de itibar edilen bir şey değil, insanların ruhuna yön veren bir şey değil. Ancak, insanların nezdindeki yerini yitirmiş olması, kendi değerini de yitirmiş olduğu anlamına gelmez. O halde bu soruyu bugün de sormalıyız: Okumak insana ne kazandırır?
Arthur Schopenhauer
Filozof haklı; bugün, dünyanın dört bir yanında diplomalı işsizlerin sayısının milyonları bulmuş olması bize son derece açık ve net bir biçimde gösteriyor ki, okumakla adam olunma devri çoktan geçip gitmiş. Gelgelelim, adam olmak'tan kastımız nedir? Bundan önce, okumak'tan kastımız nedir?
Eğer okumak dediğimiz şey yalnızca okula gitmek, diploma almaksa, o zaman pek de derinlere dalmaya gerek yok. Dünyanın diğer ülkelerini bilmem ama Türkiye'de, kendi ders kitapları dahil, tek bir kitap, evet, tek bir kitap okumadan üniversite diploması alan nice insanlar var. Bizzat tanıdığım böyleleri var, o yüzden bu kadar rahat konuşuyorum. Ama bunu geçin, bu ne ki, Türkiye'de, profesör olduğu halde, evet profesör, hatta bir kere de koyu yazayım, profesör, bir kere de italik yazayım, profesör, yazmışken bir de İngilizce yazayım tam olsun, professor olduğu halde, kitap okumayan insanlar var. O halde bir kez daha söyleyelim, okumakla adam olunmuyor. Ama yukarıda dediğimiz gibi, eğer okumak'tan kasıt diploma almaksa. Yok, diploma almaktan daha öte bir şeyse okumak, o zaman biraz daha irdelemek gerek.
Beş-altı yıl önce bir arkadaşımla yaz tatilini İzmir'de geçiriyorduk. O, İngilizce kursuna gidiyordu, bense aylaklık ediyordum, bir de kitap mitap okuyordum boyuna. İzmir'in sıcak mı sıcak havası akşam olup da biraz serinleyince hep dışarı çıkıyorduk. Parkta yürüyüş falan yapıyorduk, o sırada da memleket ve dünya meseleleri üzerine atıp tutuyorduk ha bire. Bir gün okumaktan açıldı konu. Ben diyeyim iki, siz deyin üç saat okumak hakkında konuştuk. Arkadaşım meseleye, kelimenin tam anlamıyla at gözlüğüyle bakıyordu. O kadar basit kalıpları vardı ki kitap okumaya dair, roman, hikâye okumanın vakit kaybı olduğunu demeye getiriyordu. Bense bıkıp usanmadan, üstüne basa basa, okumanın insanın dünyasını genişlettiğini, insanı daha bir insan yaptığını anlatıyordum. Arkadaşıma kalırsa, öğrenmemiz gereken birkaç şey vardı ve onları da öğrenebileceğimiz internet, sinema gibi başka kanallar vardı artık, ne gerek vardı kitap okumaya. En çok da sinemayı örnek gösteriyordu. Ona kalırsa bir kitap bir film demekti. Arkadaşım, bu ülkede belki milyonlarca insanın paylaştığı düşünceleri dile getiriyordu.
Her zaman söylediğim bir şey var, eğitim-öğretim düzenimizin en büyük handikaplarından biri, hatta en büyüğü, çocuklara kitap okumayı öğretemiyor oluşudur. Bir çocuğa kitap okumayı öğretmek için ilk olarak benimsetilmesi gereken şey, okumanın niçin gerekli olduğu, insana bütün bir hayatı boyunca ne kazandıracağıdır. Söz konusu halk hikâyesinde adam oğluna, "vezir olmuşsun ama adam olamamışsın," diyor. Bizim ülkede adam olmak, bir mevki sahibi olmakla eşdeğer görüldü, hâlâ da öyle görülüyor. Çünkü okul görevini yerine getiremiyor.
Bunlar iyi güzel de, okumak tam olarak nedir, diye sorulabilir. Okumak, orada burada reklamı yapılan çoksatar kıytırık romanları alıp bitirmek değildir kuşkusuz. Ferrarisini Satan Bilge'yi okusan ne okumasan ne. Okumak, her şeyden önce, sürekli olması gereken bir iştir. Her dilin kendi başyapıtları vardır, onları okumak, en azından okumaya uğraşmaktır. Bir de bütün dünyada klasik olmuş, bu adın hakkını vermiş kitapları, –en azından birkaçını– okumaktır. Bunların dışında, ilgi duyduğun alanlarda, ilgilerini beslemek, meraklarını gidermek için sürekli araştırmak, bunun için de o alanlarla ilgili nitelikli kitapları durmadan okumaktır. Ayrıca, sürekli olarak yaptığın işi, yani mesleğini ilgilendiren konularda, kedini geliştirmek, en önemlisi de yerinde saymamak için ilgili konularda okumaktır. Misal, edebiyat öğretmeniysen edebiyat dergilerini, fizikçiysen fizik üzerine yazılan makaleleri vb. takip edip okumaktır.
Bunları yaptığında, kişi insan olarak değer kazanır. Her şeyden önce, diğer canlılardan, mesela hayvanlardan bir farkı olur, yalnızca beyin değil, –çünkü o hayvanlarda da var– akıl sahibi de olur. Üzerinde yaşadığı dünya, içinde yaşadığı toplumla ilgili olarak pek çok konu hakkında fikirleri olur. Hepsinden önemlisi, okuyan insan analitik düşünmeyi öğrenir. Yani, herhangi bir konuya çok yönlü bakmasını bilir. İşte, zaten adam olmak'tan kasıt da budur. Yoksa, bugün adının önünde Prof. Dr. yazan sürüyle insanın örneğinde olduğu gibi bir unvan sahibi olmak değil. Bir eşeği de getirip eğitsen, belli bir seviyeye gelir, görülmemiş duyulmamış şey değil yani.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)