28 Mayıs 2013

Adam Olmak İçin Okumak

Okumak insana ne kazandırır? Yakın zamanlara kadar böyle bir sorunun sorulması gereksiz görülebilirdi. Çünkü insanın okumakla kazançlı çıktığı o kadar açık seçikti ki, kimsenin aklına böyle bir soru sormak gelmezdi. Halk arasında sıklıkla söylenen, "oku adam ol," sözünün de gösterdiği gibi, yakın zamanlara kadar adam olmanın yolunun kuşkuya yer bırakmayacak derecede okumaktan geçtiğine inanılırdı, ve adam olmak, "vezir olmuşsun ama adam olamamışsın," deyişiyle sona eren halk hikayesinde de görüldüğü gibi, mal mülk, makam mevki sahibi olmakla gerçekleşmeyen bir şeydi. Bugün de bu soru gereksiz görülebilir, ama farklı bir nedenden dolayı: Artık adam olmak, yani okumakla kazanılan şey, pek de itibar edilen bir şey değil, insanların ruhuna yön veren bir şey değil. Ancak, insanların nezdindeki yerini yitirmiş olması, kendi değerini de yitirmiş olduğu anlamına gelmez. O halde bu soruyu bugün de sormalıyız: Okumak insana ne kazandırır?
Arthur Schopenhauer

Filozof haklı; bugün, dünyanın dört bir yanında diplomalı işsizlerin sayısının milyonları bulmuş olması bize son derece açık ve net bir biçimde gösteriyor ki, okumakla adam olunma devri çoktan geçip gitmiş. Gelgelelim, adam olmak'tan kastımız nedir? Bundan önce, okumak'tan kastımız nedir? 

Eğer okumak dediğimiz şey yalnızca okula gitmek, diploma almaksa, o zaman pek de derinlere dalmaya gerek yok. Dünyanın diğer ülkelerini bilmem ama Türkiye'de, kendi ders kitapları dahil, tek bir kitap, evet, tek bir kitap okumadan üniversite diploması alan nice insanlar var. Bizzat tanıdığım böyleleri var, o yüzden bu kadar rahat konuşuyorum. Ama bunu geçin, bu ne ki, Türkiye'de, profesör olduğu halde, evet profesör, hatta bir kere de koyu yazayım, profesör, bir kere de italik yazayım, profesör, yazmışken bir de İngilizce yazayım tam olsun, professor olduğu halde, kitap okumayan insanlar var. O halde bir kez daha söyleyelim, okumakla adam olunmuyor. Ama yukarıda dediğimiz gibi, eğer okumak'tan kasıt diploma almaksa. Yok, diploma almaktan daha öte bir şeyse okumak, o zaman biraz daha irdelemek gerek. 


Beş-altı yıl önce bir arkadaşımla yaz tatilini İzmir'de geçiriyorduk. O, İngilizce kursuna gidiyordu, bense aylaklık ediyordum, bir de kitap mitap okuyordum boyuna. İzmir'in sıcak mı sıcak havası akşam olup da biraz serinleyince hep dışarı çıkıyorduk. Parkta yürüyüş falan yapıyorduk, o sırada da memleket ve dünya meseleleri üzerine atıp tutuyorduk ha bire. Bir gün okumaktan açıldı konu. Ben diyeyim iki, siz deyin üç saat okumak hakkında konuştuk. Arkadaşım meseleye, kelimenin tam anlamıyla at gözlüğüyle bakıyordu. O kadar basit kalıpları vardı ki kitap okumaya dair, roman, hikâye okumanın vakit kaybı olduğunu demeye getiriyordu. Bense bıkıp usanmadan, üstüne basa basa, okumanın insanın dünyasını genişlettiğini, insanı daha bir insan yaptığını anlatıyordum. Arkadaşıma kalırsa, öğrenmemiz gereken birkaç şey vardı ve onları da öğrenebileceğimiz internet, sinema gibi başka kanallar vardı artık, ne gerek vardı kitap okumaya. En çok da sinemayı örnek gösteriyordu. Ona kalırsa bir kitap bir film demekti. Arkadaşım, bu ülkede belki milyonlarca insanın paylaştığı düşünceleri dile getiriyordu. 


Her zaman söylediğim bir şey var, eğitim-öğretim düzenimizin en büyük handikaplarından biri, hatta en büyüğü, çocuklara kitap okumayı öğretemiyor oluşudur. Bir çocuğa kitap okumayı öğretmek için ilk olarak benimsetilmesi gereken şey, okumanın niçin gerekli olduğu, insana bütün bir hayatı boyunca ne kazandıracağıdır. Söz konusu halk hikâyesinde adam oğluna, "vezir olmuşsun ama adam olamamışsın," diyor. Bizim ülkede adam olmak, bir mevki sahibi olmakla eşdeğer görüldü, hâlâ da öyle görülüyor. Çünkü okul görevini yerine getiremiyor. 


Bunlar iyi güzel de, okumak tam olarak nedir, diye sorulabilir. Okumak, orada burada reklamı yapılan çoksatar kıytırık romanları alıp bitirmek değildir kuşkusuz. Ferrarisini Satan Bilge'yi okusan ne okumasan ne. Okumak, her şeyden önce, sürekli olması gereken bir iştir. Her dilin kendi başyapıtları vardır, onları okumak, en azından okumaya uğraşmaktır. Bir de bütün dünyada klasik olmuş, bu adın hakkını vermiş kitapları, –en azından birkaçını– okumaktır. Bunların dışında, ilgi duyduğun alanlarda, ilgilerini beslemek, meraklarını gidermek için sürekli araştırmak, bunun için de o alanlarla ilgili nitelikli kitapları durmadan okumaktır. Ayrıca, sürekli olarak yaptığın işi, yani mesleğini ilgilendiren konularda, kedini geliştirmek, en önemlisi de yerinde saymamak için ilgili konularda okumaktır. Misal, edebiyat öğretmeniysen edebiyat dergilerini, fizikçiysen fizik üzerine yazılan makaleleri vb. takip edip okumaktır. 


Bunları yaptığında, kişi insan olarak değer kazanır. Her şeyden önce, diğer canlılardan, mesela hayvanlardan bir farkı olur, yalnızca beyin değil, –çünkü o hayvanlarda da var– akıl sahibi de olur. Üzerinde yaşadığı dünya, içinde yaşadığı toplumla ilgili olarak pek çok konu hakkında fikirleri olur. Hepsinden önemlisi, okuyan insan analitik düşünmeyi öğrenir. Yani, herhangi bir konuya çok yönlü bakmasını bilir. İşte, zaten adam olmak'tan kasıt da budur. Yoksa, bugün adının önünde Prof. Dr. yazan sürüyle insanın örneğinde olduğu gibi bir unvan sahibi olmak değil. Bir eşeği de getirip eğitsen, belli bir seviyeye gelir, görülmemiş duyulmamış şey değil yani.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git