13 Ağustos 2013

Dimitrina'nın Rüyası

© Julia Davila-Lampe
Dimitrina çok acıkmıştı. Hani, insan çok acıkınca rüyasında boyuna yiyip içer ya, o da o hesap, rüyasında oldukça acıkmıştı ve her nasıl olmuşsa, şimdi neresi olduğunu hatırlamadığı o yerden apar topar eve gelmiş, dolabın kapısını açmış, eline geçen kocaman sarı bir erikle musluktan doldurduğu bir bardak soğuk suyu yiyip içmekle meşguldü. O sırada iki çocuk gelmiş, biri açık olan dış kapıdan başını uzatarak, "seni çağırıyorlar," demişti. Onu çağırdıklarını nereden biliyordu bu çocuk? Bu köydeki hiçbir çocuk kendisini tanımaz, buradan taşınalı yıllar oldu çünkü. O halde çağırdıkları kişinin o olduğunu nereden biliyordu? 

Elindeki erikle suyu mutfak tezgahına bırakıp da mı çıktı kapıya, yoksa öylece mi çıktı, onu da hatırlamıyor, tek hatırladığı, kapıya çıktığında o çocuklardan birini gözünün ısırdığıydı. Biraz daha baktı çocuğa, eski öğrencilerden biri çıktı, adını da hatırlamıyordu. Dersine hiç girmemişti o çocuğun, ablası kendi sınıfındaydı ama. "Belediye parkının orada seni bekliyorlar," diye sürdürmüştü çocuk. Belediye mi, bu köyde belediye yok ki! diye geçirmişti içinden Dimitrina.

Her öykünün mutlaka bir devamı vardır. Ama biz çoğunu bilemeyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git