20 Haziran 2012

Alışık Olmadığımız Bir Cami

"bakışın gezindiği alan kişiye dahil midir?"
Bir camiden ne beklersiniz? Teknik olarak kubbe, minare, şerefe, mihrap, minber, sütunlar, belki şadırvan. İçerik olarak öncelikle imam, sonra cemaat, daha sonra sessizlik, sessizliğin verdiği geçici bir huzur, vaaz, elbette namaz. Fazlasını da sayabilirsiniz.

İsmail Pelit'in Cami'sinin şaşırtıcı olduğunu duymuştum duymasına, yine de böyle bir camiydi beklediğim. Okumaya başlar başlamaz gözüm hep o kafamdaki camiyi aradı ama ne çare, bulamadım. Bunu anlamalıydım, çünkü Pelit'in alıştığımız biçimlerin dışında yazdığını okumuştum, unutmuş olmalıyım.

Edebiyata aşinalığı roman okumaktan ileri gitmeyen birinin, Pelit'in yazdıklarını anlamada oldukça zorlanması kuvvetle muhtemeldir. Bana göre az biraz felsefe mürekkebi yalamış olmak onun metinlerinin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Hatta bunun biraz da gerekli olduğu düşüncesindeyim. Bunlara bakarak onun karmaşık bir dil kullandığını, anlaşılmamak için elinden geleni ardına koymayan yazarlardan olduğunu düşünebilirsiniz. Hayır, öyle değil, senin benim rahatlıkla anlayabileceğimiz kelimelerle konuşuyor, gündelik bile sayılabilir dili. "Halkın dili"yle yazıyor. Gelgelelim, anlaşılması da öyle kolay değil işte. Bana kalırsa genç yazarın başarısı da tam burada yatıyor.

Yapı, kapı, giriş, çıkış, ölüm, dirim... ve tabii ki insan. Günlük hayatımızda hem birer nesne veya kavram olarak hem de birer kelime olarak çokça kullandığımız şeyler bunlar. Gelgelelim, bir yapıyla kapısı arasındaki ilişki üzerine düşünmek örneğin, hangi birimizin aklına geliyor? Bir yapıda pencerenin ve kapının işlevi nedir? Peki, kapısını, penceresini bırakalım kenara da, yapı nedir öncelikle? Nasıl bir yapıdır bahsettiğimiz? İnsan dediğin de bir yapı olabilir mi? Olabilirse, o vakit kapısı, penceresi nerededir? Ya peki, içi ve dışı? İçinden baktığında dışında neler görülmektedir? Dışından baktığında içini görmek mümkün müdür?

İsmail Pelit okuru sürekli hareket etmek zorunda bırakıyor sanki. Hareketten kastım, kanepeye uzan, kitabını oku, tadını çıkar tarzının tam tersi olan, okuru kitap boyunca düşünceye zorlayan, beynini yoran, "ne demek istedi ki burada"yı sık sık sorduran, bir paragrafı, bir cümleyi dönüp dönüp tekrar okumak zorunda bırakan bir okuma tarzı. Benim başımdan bunlar geçti Cami'yi okurken. Bu kitabı en az üç kez daha okuyacağım kesin.

Ölüm'den bahsediyor yazar. İnsanın ölümünden. Ölümün ne olduğunu hepimiz az çok biliyoruz. İnançlıysak da değilsek de ölümün bir son, bir yok oluş olduğunu telakki etmek zor değil. En azından bu dünyadaki faaliyetlerimizin kesin olarak sona erdiği bir an. Niye ölümden bahsediyor yazar? Bana kalırsa gündüzü anlatmak için geceyi, aydınlığı anlatmak için karanlığı, açık'ı anlatmak için kapalı'yı anlatıyor. Ölümden bahsetmesinin sebebi herhalde yaşamı, yaşamın güzelliğini ve de sürekliliğini göstermek isteyişinden. İlk okuyuşumda bunları anladım. Bilmiyorum, belki de sayıklıyorumdur, yazar belki bunları okuyunca gülüp geçecektir, belki ben kafamdaki diğer şeylerle ilişkilendirdiğim için bunlar çıkıyor ortaya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git