12 Mart 2013

Satranç

Stefan Zweig'ın Satranç'ı, eğer doğru hatırlıyorsam, beş yıldır okunacaklar listemdeydi. Listem dediğime bakmayın, nereden baksan on tane okunacaklar listem var. Cebimdeki not defterimde, diğer defterlerimde, bilgisayarımda vs. En hacimli okunacaklar listesiyse kafamda. İçinde kaç tane kitap olduğunu bile bilmiyorum. İşte, Satranç da kafamda duruyordu kaç yıldır. Geçenlerde bir kitabevinde rastladım, zamanı geldi, dedim ve alıp okudum.

Çarpıcı bir kitap olduğunu söylemeliyim. İş Bankası Kültür Yayınları, kitabı "Modern Klasikler" dizisinde yayımlamış. Gerçekten de klasik denilen kitaplar o unvanı fazlasıyla hak ediyor. Sen nedenini anlamasan bile bir biçimde seni etkiliyor klasik kitap. Tıpkı, benim niye bu kitabı bu kadar sevdiğimi anlamadığım gibi.


Satranç, üç tane kahraman, birkaç tane de figürandan ibaret. Yer ise Kuzey Amerika'dan Güney Amerika'ya yol almakta olan bir gemi. Kahramanlardan biri anlatıcı. Pek de dikkat çekmeyen biri, yazar ona fazla yüklenmemiş. Diğer ikisi ise, yetim bir çocukluk döneminden sonra dünya satranç şampiyonu olmuş Mirko Czentovic ile Dr. B. adlı esrarengiz bir adam.


Romanın bu üç kahramanı arasında gemide oynanan bir satranç oyunu sırasında, Czentovic ve Dr. B.'nin öykülerini öğreniyoruz. Bana kalırsa, esas ilginç olan da bu öyküler. Olağanüstü diyebileceğimiz iki yaşam öyküsü. Czentovic, çocuk yaşta kimsesiz kalınca köyün rahibi acıyarak onu yanına alır. Oldukça sakin ve sessiz bir çocuktur. Olabildiğince de uysal. Mankafa değildir ama öğrenme güçlüğü de dikkat çekici özelliklerinden biridir. Söyleneni yapar, yerine oturur. Etliye sütlüye dokunmaz. İşte böyle bir çocuğun, bir gün rastlantıyla bir yeteneği keşfedilir. Çocuk, rahibin evinde düzenlenen satranç gecelerinde, oradakiler onun varlığının farkında bile değilken, oyunları izleye izleye satranç ustası olmuştur.


Bir akşam rahiple başçavuş, yine rahibin evinde oturmuş satranç oynamaktadırlar. Köylünün biri gelip ölmekte olan annesini kutsaması için rahibi çağırır. İşte bu, gariban yetim Mirko Czentovic'in öyküsünün de başladığı noktadır:

"E, oyunu bitirmek ister misin bakalım?" diye alay etmişti [başçavuş]; uykulu oğlanın tahtadaki tek bir taşın bile nasıl doğru hareket ettirileceğini bilmediğinden kesinlikle emindi. Oğlan, ürkek bir ifadeyle bakışlarını kaldırmış, sonra başını evet anlamında sallamış ve rahibin yerine oturmuştu. On dört hamle sonra başçavuş yenilmişti, ayrıca yenilgisine herhangi bir yanlış hamlenin yol açmadığını da itiraf etmek zorunda kalmıştı. İkinci partinin sonu da farklı olmamıştı.
Dr. B.'nin öyküsü Czentovic'inkinden de ilginç. Yalnız ilginç de değil, olabildiğince düşündürücü. Dr. B. Avusturyalı bir entelektüeldir. Almanya'da iktidara gelen Naziler pek çok insanı toplama kamplarına gönderdiklerinde, onun gibi düşünen adamlara da çok farklı bir işkence yöntemi uygularlar. Bilinen işkence yöntemlerinden çok, psikolojik işkence yaparlar. Dr. B.'yi içinde hiçbir şey olmayan bir odaya kapatırlar. Sorguya götürüldüğü günleri saymazsak, yemeğini getirip götüren adam dışında tek bir insanı bile görmesine izin yoktur. Bu bir yana, hiç kimseyle konuşması da mümkün değildir. Ayrıca, bir entelektüele verilebilecek belki de en ağır ceza olan kitap okumama cezası da verilir. Kendisine ne bir kitap verilir, ne kalem, ne de defter. Kısacası, kapatıldığı odada, bir otel odasıdır bu, kendinden başka hiçbir şey yoktur.


© Copyright  












Dr. B., bir gün sorguya götürüldüğünde, sorgu odasına alınmayı beklerken, ki bu bekleyiş de işkencenin bir parçasıdır, duvarda asılı olan bir paltonun cebinde kitaba benzer bir şey olduğunu fark eder ve inanılmaz derecede heyecanlanır. O şey gerçekten de kitaptır ve Dr. B., onu çalmaya karar verir. Düşündüğünü de yapar. Bundan sonra artık hücresinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.


Dr. B., sorgudan hücresine döndüğünde o kadar heyecanlıdır ki, kitabı hemen açıp bakamaz. Ama daha sonra baktığında, gördüğü karşısında hayal kırıklığına uğrar. Çünkü kitap, içinde önceden oynanmış 150 oyun olan bir satranç kitabıdır. Gelgelelim, bu bile onun bu psikolojik işkenceyle geçen hayatını büsbütün değiştirecektir. Dr. B., kendini kitaba verir. Öyleki, her gün kitaptaki oyunları karşısında biri varmışçasına oynar. Kendisi iki kişiliğe bürünüp oynar. Ve bir zaman gelir ki, tam anlamıyla ustalaşır.


İşte, bir gün, romanın üç kahramanı; anlatıcı, Czentovic ve Dr. B., tesadüf eseri bir gemide karşılaşırlar. Gemideki bir zengin, dünya satranç şampiyonunun da orada olduğunu duyunca onu satranç oynamaya davet eder. Czentovic, kontratı gereği yalnızca para karşılığı oynamaktadır. Böyle olunca, zengin adam parayı verecektir, asıl oyunu da anlatıcı oynayacaktır. Anlaşma yapılır ve sonunda oyun başlar.


Oyunun ortalarında, gidişat Czentovic'in lehineyken, izleyici olarak orada bulunan yolculardan biri, anlatıcı ve diğerleri lehine oyuna müdahale eder. O olmasa oyunu kaybedeceklerdir. Onun yardımıyla oyun berabere biter. Gururuna yediremeyen Czentovic adamın kendisini oyuna davet eder. Adam da mecburen kabul eder, oynarlar ve Czentovic, Avrupa'dan Amerika'ya, dünyada kimsenin bileğini bükemediği satranç şampiyonu yenilir. İşin ilginç yanı, kendisini yenen adam, 25 yıldır bir satranç taşına dahi elini sürmediğini iddia etmektedir. Bu kişi, tahmin edileceği gibi Dr. B.'dir.


Fazla anlatmayayım, (nesini anlatmayacaksın oğlum, her bir şeyi anlattın işte), yukarıda da söylediğim gibi, uzun bir aradan sonra beni çarpan bir kitap okumuş oldum. Özellikle son dönemde Vergilius'un Ölümü'nü çevirdikten sonra, artık Almanca denince Türkiye'de akla gelen ilk isim olan Ahmet Cemal'in çevirisi ve önsözü de atlanmaması gereken iki nokta.


Bir zamanlar, önemli önemsiz, okuduğum her kitap üzerine burada bir şeyler yazıyordum. Sonra nedense vazgeçtim. Okuduğum çok az kitap hakkında yazıyordum son üç-dört yıldır. Bunu yazmam da iyi oldu bir yerde. 


Keyifli okumalar dilerim sizlere.

3 yorum:

  1. valla olayı anlatmışsın hepten:) bunu değil ama günlük veya mektuplarını okumak istiyorum ben.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoş geldin N.Narda, keyifler yerinde mi? Satranç'ı bu kadar beğenince bende de diğer kitaplarını okuma hevesi doğdu. Umarım sıraları çabuk gelir. :)

      Sil
  2. Sağol, iyi diyelim iyi olalım :)Acımak'ı okumuştum epey önce. Psikolojik bir dantela idi adeta.

    YanıtlaSil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git